Diyarbakır’ın rengi umut

Meydana hiçbir güvenlik kontrolünden geçmeden elimi kolumu sallayarak giriyorum.

Meydan içindeki asayişi kolunda kırmızı pazubent takılı, BDP’li olduğunu sandığım görevliler sağlıyor ve onlar da kalabalığın içinde ilginç biçimde görünmez olmayı başarıyorlar. Polis ise hiç görünmüyor, sivil olanı ise ayırt edilmiyor.

Hemen her yaştan insan var meydanda, belli ki okulu kırıp gelen öğrencilerin sayısı da hiç az değil.

Bazı kadınların başlarında BDP’nin çağrısına uygun beyaz örtüler örtülü, kimi erkekler ise beyaz kaşkol dolamışlar boyunlarına. Ama bu çok yaygın bir kullanım değil.

Meydanın ortasındaki otobüsün üzerine sırayla çıkan siyasetçiler ölçülü bir coşkuyla karşılanan kısa birer konuşma yapıyorlar.

Şeyh Said, devrim şehitliği, özgürlük, kadın özgürlüğü, Kürdistan ve barış, konuşmaların ortak teması. Kimi barış ve umut kelimelerini daha çok kullanıyor, kimi Kürdistan ve özgürlük kelimelerini.

Her biri kendi meşrebince bir üslup tutturuyor yani; ortadaki cenazelerin üzerinden popülist ve yer yer keskin bir dil kullanan da var aralarında, barışa giden yolun ne kadar narin olduğunu gören ve o hassasiyetle konuşan da.

Kızım gitti yerine barış gelsin

Ama asıl mühim olan ve umut veren ise meydandaki kahir ekseriyetin, kürsüden gelen umut yüklü konuşmalara coşkuyla karşılık vermesi.

Özellikle Sebahat Tuncel’in Öcalan’ın yürüttüğü görüşmelerin önemine yaptığı vurgu, Demirtaş’ın “Bu meydan yeni sürecin arkasında” sözleri ve bunlara meydandan gelen onay, PKK-BDP tabanının İmralı’ya ve yeni sürece verdiği desteğin somut göstergesi.

Sakine Cansız’ın babasının yaptığı konuşma da öyle. Baba Cansız, “Ben kızımı kaybettim ama barış istiyorum, intikam istemiyorum” diyor ve bu sözleri meydanda alkışlarla ve şehitler ölmez sloganlarıyla karşılık buluyor.

Hemen yanımdaki yaşlı bir teyze kınalı elleriyle “hepimiz Leyla’yız” yazan pankartı dalgalandırıyor, sol tarafımda genç bir kız sessizce ağlıyor.

Kimse yumruğunu sıkmıyor, ölüm, intikam yemini etmiyor, agresyon üretmiyor.

Kalabalık, konuşmaların ardından aynı sükuneti koruyarak ve meydanın etrafında konuşlanmış sakince bekleyen çevik kuvvet polislerinin yanından geçerek dağılıyor.

Şükür ki ne kalabalıktan polislere, ne polisten kalabalığa yan bakış fırlatılıyor.

Meydanda üniformalı polisin olmaması, açılan kimi afişlerin ve atılan sloganların kendi gerçekliği içinde paranteze alınması, BDP’nin sorumlu davranışı, devletin müsamahalı tavrı ve Diyarbakır halkının feraseti sayesinde sırat köprüsünde önemli bir mesafe daha alınıyor.

Ezcümle bir şey olma endişesiyle ve temkinle başlayan “kritik gün” ortak gelecek umudunu büyüterek sona eriyor.