Dizilerde çok ağladım, bu filmde biraz gülsün dediler

Gösterime yeni giren Bana Bir Soygun Yaz’ı dizilerden de tanıdığımız başrol oyuncuları Hakan Yılmaz, Sera Tokdemir ve Mehmet Özgür’e sorduk. Eleştirirken güldüren, ciddi bir mizah filmi sinemaseverleri bekliyor.



Sinema salonlarını komedi filmleri bastı. Ama Bana Bir Soygun Yaz gibi kaliteli komediyi bulmak çok da mümkün değil. Başrol oyuncularıyla konuşurken hem eğlendik hem de komedi türü üzerine ciddi bir sohbet yaptık. Üç önemli isim bakın bize neler söyledi...


Senaryonun sizi etkileyen, diğer projelerden farklı yanı neydi?


SERA TOKDEMİR: Yönetmen koltuğunda arkadaşım Biray Dalkıran olduğu için projeye dahil oldum. Bu bir komedi filmi olduğundan senaryoyu daha okurken gülme krizine girmek, maksimum  faydayı sağlama isteğini de beraberinde getirdi.


HAKAN YILMAZ: Rolümün bugüne kadar oynadığım karakterlere benzememesi beni cezbetti. Daha beyaz yakalı, sabah sekiz akşam beş işine giden, evli ya da sevgilisiyle bir yerlerden kaçan tarzdaki karakterleri canlandırdım hep. Burada baktım sokakta, evli değil, serseri, ara ara kötülük de yapıyor ama çok kötü niyetli değil, mahalle delikanlısı kıvamında bir rol var. Oyuncu açgözlüdür, oynamak istedim, hoşuma gitti.  


MEHMET ÖZGÜR: Hep istememe rağmen kamera önünde komedi bir türlü nasip olmuyordu. Görünce dedim ki “Tamam ben oynayacağım bu işte.”


İÇİMDE PEK ÇOK SERA YAŞIYOR


Nasıl bir karakteri oynuyorsunuz?


S.T: 18 yaşında evde kaldığından şüphelenen çılgın Papatya’yı oynuyorum. Bütün erkeklerin kendine aşık olduğunu sanıyor, olmayanın da olması gerektiğine inanıyor. Filmin sonunda, aradığını aramadan buluyor ve sürpriz bir aşk oluyor Papatya için.


Komedi kolay görüntüsünün aksine zordur ve klişeye düşme riski vardır. Bu zorluğa karşı tedbir aldınız mı?


S.T: Hiçbir tedbir almıyorum. Mizah hayatımızın içinde var zaten. Çok komik insanlar tanıyorum ve hiçbiri diğerine benzemiyor. Dolayısıyla canlandırmaya calıştığım karakterin iç ritmini yakalamış olmak, her ayrı filmde ayrı komik biri çıkarabilir benim içimden. İçimde yaşayan birçok Sera var, farklı hikayelerle ben de onlarla tanışmış oluyorum, iyi oluyor!


Yeşilçam’da trajikomikken şimdi komedinin absürt denemelere kaydığını görüyoruz. Sizin filminize de absürt komedi diyebilir miyiz?


H.Y: Ufak göndermeler var belki ama tam absürt olarak adlandırdığımız İşler Güçler, Leyla ile Mecnun gibi değil. Biraz sektörel ve belli seviyedeki insanlar anlıyor, herhalde birkaç sene sonra seyirci de o absürtlüğü sevecek. Alışveriş yaparken iki adamın konuşmasına rastgeliyorum mesela, onların aynısını oynasam bana oyuncu olarak “Amma karikatür oynamışsın” der. Ama gerçek aslında. Bence bu filmde yaşayan her karakter gerçek.


M.Ö: Özlediğimiz Yeşilçam komedisi var ya Sadri Alışık, Kemal Sunal, Şener Şen’in dönemdeki samimi komedileri, o samimiyetini içinde barındırıyor. Aslında hikayesine baktığınızda çok aman aman bir hikaye yoktur ama öyle bir samimiyet vardır ki oturup defalarca izlersiniz o filmi. Bu film o filmlere çok yakın. Çok samimi...


H.Y: Komedi zaten bir eleştiridir. Düz fıkra anlatmak değil, bir şeyleri eleştirirsiniz. Minik göndermeler yaparsınız. Asıl komedi oradan çıkıyor.


M.Ö: Güzel bir söz vardır ya “Mizah hayatı ciddiye alır” diye. Mizah çok ciddi bir iştir. Bunu yaparken çok doğru yerlere gönderme yaparsanız çok ciddi mevzu üzerinden fena bir mizah yakalayabilirsiniz. Bu filmde başarılan nokta bu. Sektöre, yapımcıya, yönetmene, her yere gönderiyoruz ama onlar bile bu filme gülecek.


90 BÖLÜM DÜMDÜZ AMA KOMİK


Komedi filminde komedyen olmayan oyuncuların artısı daha mı çok?


M.Ö: Bence var. Hepimizin derdi komedyenlik olsaydı film bu kadar samimi olmazdı. Ama ortaya herkesin katkısıyla bir komedi çıktı.


S.T: Oynadığım tiyatro oyunları da komedi. Özellikle tercih etmiyorum, öyle kısmet oluyor ama iyi ki de oluyor. Ben çok eğleniyorum oynarken. Pişman değilim, yine gelse yine oynarım ama bu aralar beyazperde için içimden yükselen istek dramatik hikayesi olan aşık bir kadını oynamak.


H.Y: Ne kadar ciddi oynarsanız komediyi o kadar iyi olduğunu düşünüyorum. Mesela Avrupa Yakası’nda herkes çok komikti. 90 bölüme yakın oynadım, ben dümdüz bir adamdım. Dümdüz ama komikti.


sDizi oyuncusu olarak bu kadar çok komedi olmasında dizilerin etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?


S.T: Olabilir. “Bu kız dizilerde çok ağlıyor, gelsin komedi filmlerinde biraz yüzü gülsün” demiş olabilirler! Yapımcılarımız, yönetmenimiz, teknik ekibimiz, canım oyuncu arkadaşlarım, Eser Film ailesinin her bireyiyle buluşmuş olmak mutluluk verici.


Sette Tolkien gibi yeni bir dil yazıldı


Diyaloglar ve senaryolardaki bütünleşme bir gişe komedisinin ötesinde gibi. Bir etkiniz oldu mu?


H.Y: Tabii oldu. Sağ olsun Biray da (Dalkıran) onu çok destekledi. Hep beraber dedik ki “Bu sahnede nasıl bir şey yapalım?” Çok prova yaptık, baştan aldık ve hep birbirimize yardımcı olduk “Böyle dersek daha komik olur” diye. Kimse de alınganlık yapmadı.


S.T: Senaryo sette baştan yazıldı diyebilirim.


Filmde bir ara şarkı söylüyorsunuz, yorumunuz da dikkat çekici.


H.Y: İnşallah iyi olmuştur. Çok da korkuyordum o sahneden.  


M.Ö: Hacamat üzerinden bir şarkı sözü yazarsak gündeme daha iyi dokunabilir miyiz, dedik. Oturdum bir şarkı sözü yazdım, ortaya öyle bir şey. çıktı. Gençlik yıllarımızda Vitamin, Komedi Dans Üçlüsü falan yapardı, umarın onların yerini tutabilmiştir küçücük de olsa.


Filmde Arapça’ya benzeyen dilin hikayesi nedir?


Mehmet Özgür: “Senaryoda yeni bir karakter yaratmama izin verir misiniz?” diye sordum. Yapımcı, senarist ve yönetmen o kadar güzel yaklaştı ki o teklife oturup bu dili geliştirdim. Arapça konuşsa yanlış yerlere gidebilirdi, onun tınısını andıran yeni bir dil yarattım.


Hakan Yılmaz: Yüzüklerin Efendisi’ndeki Tolkien’in dili gibi baştan sıfırdan bir dil yazmış. İlk başta “Ne kadar da güzel atıyor!” dedim ama “Deneyeyim” dedim, beceremedim.