Doç. Dr. Yalçın Akdoğan: Kumpas lafı vampirin kalbine sokulan kazıktı

HALKIN ANLADIĞI FETÖ’YÜ KİM NEDEN ANLAMADI?

AK Parti ile yolu daha yolun başında, 2002’de kesişen ve uzun yıllar boyu Erdoğan’ın en yakınında bulunup kabinelerinde bakanlık yapan Yalçın Akdoğan yakın tarihin en önemli tanıkların biri. Siyasetle ilişkisi, AK Parti Ankara milletvekilliğini aşıyor. Akademisyenliği, yaşananların analizini yapmasını ve kaydını tutmasını kolaylaştırıyor. 14 yıldır en kritik süreçlerin içinde bulunması ve Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde çalışma arkadaşlarından olması sözlerinin etkisini büyütüyor. Nitekim “Asker Sivil İlişkileri ve Kumpastan Darbeye FETÖ” adıyla çıkardığı iki ciltlik kitabı böyle bir dikkati hak ediyor. Biz de zaten kitaptan hareketle FETÖ’nün cüretini, AK Parti’nin sorumluluğunu ve Hükümet’in etkin bir üyesi olarak kendisinin yorumunu konuştuk.

AKDOĞAN: FETÖ tehlikesine işaret edip net tavır takınanların başında geldiğim söylenebilir. Bu örgüt için yaptığım kumpas, habis ur, zombi, istihbarat ve şer şebekesi tanımları vampirin göğsünde yağlı kazık etkisi yarattı.

Cumhurbaşkanımız diyor ki, “FETÖ ile mücadelede beni sadece halkım anladı. Partim ve çalışma arkadaşlarım anlamadı.” Neden böyle oldu?

Şöyle bakalım, ortada bir tehdit var, Tayyip Erdoğan bunu görüyor ve büyük bir mücadele başlatıyor. Tehlikenin çok kapsamlı olduğu, her tarafa yayıldığı anlaşılıyor. Bütün kurumlarca bütün siyasi partilerce, sivil toplum ve medyaca mücadele verilmesi gerekiyor. Tayyip Erdoğan’ın oradaki sitemi bu mücadelenin topyekûn bir mücadeleye dönüşememesidir. Devletin bütün kurumlarının elini taşın altına koymamasıdır sorun. Sadece AK Parti ye dönükte düşünmemek lazım. Maalesef herkes bu mücadelede sınıfta kaldı. 17 Aralık yanlış bir şekilde Erdoğan, ailesi ve yakın çevresine yönelik bir saldırı gibi algılandı. Şu anlaşılamıyordu: devrilmeye çalışılan bir kişi değil, bir parti ve bir devlettir. Ben o süreçte bunu yazmıştım. Gereği o zaman yapılmadı, devlet, siyaset, medya hiç biri mücadele sürecine yeterince müdahil olmadı. 

BAŞ EDEMEYİZ KORKUSU

15 Temmuz olmasaydı FETÖ tehlikesini anlamak mümkün olmayacak mıydı?

Durumun vahameti tam olarak anlaşılmış oldu 15 Temmuz ile. Tüm millete bir saldırının olduğu anlaşıldı ve birlik beraberlik içinde hareket edilmesi gerektiği ortaya çıktı. Hükümet 3-4 yıldır FETÖ ile mücadele içindeydi. Bu kitabı ben 15 Temmuz’dan önce yazdım. FETÖ konusunda daha fazla efor sarf etmemiz gerekir diye. Bazı devlet kurumlarındaki tasfiyeler bu kadar kolay olmayabilirdi. Bunların ne kadar hain, satılmış, katil, sinsi ve habis bir örgüt olduğu daha iyi anlaşıldı. CHP gibi Paralel Devlet Yapısı diyemeyenler bile FETÖ demeye başladılar.

15 Temmuz’da darbe oldu, 16 Temmuz’da HSYK 2000’den fazla FETÖ’cü hakim-savcıyı açığa aldı. Pek çok kamu kurum ve kuruluşu da. Demek ki devlet FETÖ’ye karşı önemli bir hazırlık yapmış?

İnsanlar bu kadar radikal bir hesaplaşmayı göze alamıyorlardı. Silahlı kuvvetler için de geçerli, diğerleri için de. Pandoranın kutusu aman açılmasın, açılırsa baş edemeyiz diye düşünceler vardı, ve bu, mücadeleyi ağırlaştırıyordu.

Erdoğan’ın ekibinin ve bürokrasinin yeterince desteklemediği mücadeleyi halk 30 Mart’tan itibaren hep destekledi ama. Bu nasıl oluyor?

Bu güvenoyu demektir. 17-25 Aralık sürecinde Sayın Cumhurbaşkanı ile ilgili birçok şey iddia edildi, uydurma konuşmalar vs. Bunları muhalefete servis ettiler, muhalefet de kullandı. Buna rağmen hem yerel hem Cumhurbaşkanlığı seçiminde halk meseleyi anladı ve Erdoğan’a açıkça güvenoyu verdi.

HALK ONA GÜVENDİ

Halk bunu nasıl anladı?

Erdoğan’a duyulan güvendir bu. Halk Erdoğan’ı devirerek başka bir şey elde etmek istediklerini anladı. Biz bu süreçte yargı darbesi ve başka şeyler dedik, tam algılanmamış olabilir ama dış kaynaklı bir oyun oynandığı kanaati halkta şekillendi ve Erdoğan’a güvenle bir şekilde vatandaş kirli oyunu fark etti.

Devlete siyasete sızan bir örgüt sonuçta bu. FETÖ, FETÖ ile mücadele mekanizmalarını kilitlemiş, mesaj kırıcı etki üretmiş olabilir mi?

Etkisi olabilir ama AK Parti’ye bakarsak kongrelerde teşkilatlarda bir çaba vardı. Bir kısmı istifa etti, bir kısmı kongrelerle tasfiye edildi. Ama yerel düzeyde göğüs göğüse mücadelede eksiklikler, siyasi kaygılar olabilir.

AK PARTİ’DE FETÖ’CÜ YOK

Şu an AK Parti FETÖ’den temizlendi mi?

İç içe geçmiş suçlar var. Bir darbeciler var. İki, suçlara karışanlar, kumpas kuranlar var. Üçüncüsü örgüt hiyerarşisi içinde imamlar, sorumlular var. Bir de bunların insan havuzu var, devşirdikleri var. AK Partililerin bu halkaların içinde olduğu kanaatinde değilim. Darbeci, suça karışan veya örgüt hiyerarşisi içinde bulunduğunu düşünmüyorum. Bu mağduriyet edebiyatı ve AK Partili FETÖ’cüler söyleminin biraz da fitne çıkarmaya yönelik başka bir oyun olduğunu da düşünüyorum. Bunlardan bir kısmı kendi ayrıldı Parti’den, bir kısmı tasfiye edildi. Ama bunlarla mücadele edilirken pasif kalan, onlarla kişisel ilişkisi olanlar olabilir. Bunların da bu sürece uygun olarak geride durması gerekir. Yoksa onların Fetö’cü olduğu anlamına gelmez bu.

“NE İSTEDİLER DE...”

40 yıllık bir örgütten bahsediyoruz ama AK Parti de 2002’den beri iktidarda ve birlikte yürünen bir yol var, “ne istediler de vermedik” var?

Ne istediler de vermedik sözü “Her istediklerini verdik veya bunlarla birebir bir pazarlık içindeydik” anlamına gelmez. Bu tepkisel bir sözdür, “siz sivil alanda bir organizasyonsanız legal çerçevede hangi amacınıza ulaşamadınız, legal faaliyet neyinize yetmiyor” anlamında...

Başka bir devletin istihbarat örgütünün elini mi görüyorsunuz FETÖ’de?

MİT nasıl kurgulanmışsa bunlar da öyle yapılanmış. İletişim ağı, çalışma şekli her şey ona göre. Bu kadar sinsi bir yapı olması onu gösteriyor. Abi kardeş, karı-koca birbirini bilmiyor. 150 ülkede faaliyet gösterebilmeleri de dış organizasyonu gösteriyor. FETÖ sadece Türkiye’de casusluk şebekesi olarak kullanılmamış, o ülkelerde de iktidarları dinliyor, tapeler, şantajlar, sızma yapıyorlardır.

FETÖ’NÜN SAHİBİ KİM?

FETÖ’nün sahibi kim?

Bu örgütler istihbaratlar veya küresel güçlerce kullanılıyor diye bakınca devletlerin her şeyi bilemeyebildiği, ülkeleri aşan güçlerin bunları şekillendirdiği söylenebilir.  Amerika’yı yöneten güç kimdir diye sorduğunuzda spekülasyonlar yapılabilir. Bu kadar yaygın bir sinsi yapıyı ancak derin devletler veya ulus-üstü şer yapılar kullanabilir.

İlk ne vakit fark ettiniz?

O süreçte tehlikeye işaret edip sorumluluk çağrısı yapan ve örgüte karşı net tavır takınanların başında geldiğim söylenebilir. Bu örgüte habis ur, zombi, istihbarat ve şer şebekesi diyen, tabiri caizse bu FETÖ vampirinin göğsüne yağlı kazığı sokan benim. Bunlar da bunun farkındalar, o yüzden 17 Aralık’tan önce bana saldırdılar.

FETÖ’NÜN KULLANDIĞI PARTİ CHP’DİR

17 Aralık’tan itibaren FETÖ’cüler AK Parti’den gösterişçi biçimde ayrıldı ve muhalefete yöneldi. Halihazırda muhalefette FETÖ izi-etkisi görüyor musunuz?

FETÖ’cü oldukları anlamına gelmese de medyada, siyasette FETÖ amaçlarına hizmet eden, onların verdiği malzemelerle siyaset yapanlar olduğu anlaşılıyor. CHP örgütün kullandığı siyasi partidir. FETÖ cemaat olmadığı ortaya çıkınca devlete saldırmaya başladı. Devletin mücadele ettiği süreçte kimin nasıl tavır takındığı belirleyicidir. Mücadele sürecinde kimin pasif kaldığının, kendini kullandırttığının bence bir değeri var. Bunlar ihanet adımı attı dedik. MİT tırları açık bir ihanettir. Bunun medya ve siyaset ayağında destekçileri suçun parçasıdır. FETÖ’nün siyasi sözcülüğünü CHP yaptı.

TSK’DAKİ FETÖ YAŞ’TA TEMİZLENİR MGK’DA DEĞİL

2004 MGK’sında Hükümetin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök tarafından uyarıldığı ama bunun dikkate alınmadığı beyanları oldu Özkök’ün?

Mesele şu; 2002’de AK Parti iktidara gelmiş, 28 Şubat’ın devamı olan laikçi zihniyet RP’ye nasıl tahammül edemediyse AK Partiye de edemiyor. Ve AK Partiyi biz bir kaç ayda deviririz anlayışı vardı. O dönemde gündeme getirilen şey FETÖ’ye dönük olmaktan öte bütün muhafazakar kesime ve temsilcisi AK Partiye dönüktü. AK Parti’nin cemaatlere savaş açması intihar anlamına gelir. Bu başka bir şeydir. TSK’daki FETÖ’cüler temizlenecekse bunun zemini MGK değildir, YAŞ’tır. YAŞ’ta getirilmiş FETÖ’cüler atılmak istenmiş de hükümet engel mi olmuştur? Hükümet şerh koydu, o da namaz kılıyor, oruç tutuyor diye farklı cemaatlerdeki kişiler için. Zaten Başbakan, Savunma Bakanı iki kişi var. Dosyaları asker hazırlıyor, getiriyor, sen aklına yatmıyorsa şerh koşuyorsun. Temizlik yapmayı engelleyen bir mekanizma değil bu. Peki sen YAŞ’ta bunları mı gündeme getirdin? Atsaydın o zaman onları? Toplumsal alandaki dindarlıkla kavga etmek yerine TSK içindeki bu adamlarla uğraşsalardı ve bunları dindar diye değil bunlar casustur, örgütçüdür diye kodlasalardı ve o şekilde gereğini yapsalardı.

MADEM ÖYLE GEREĞİNİ YAPSAYDI

Bu işin sonu kötü, inanılmaz bir hareket kabiliyetine kavuştular, niyetin değişmesi bir gün sürer, gibi bir ifadesi olmuş Özkök’ün MGK’da. FETÖ’yü doğru kavramış gibi görünüyor aslında? 

O zaman onun gereğini yapmaları lazımdı. YAŞ’ta getirselerdi, bu kişiler böyle diye, gereğini yapsalardı. Orada bir mekanizma var bunu yapabilen, AK Parti zaten o süreçte onu engelleyemiyor. Bunu yapabilirlerdi diye düşünüyorum. O dönemde yaşanan hadiseleri biliyoruz biz, getirilen dosyalar şikayet edilen konular biraz önce bahsettiğim bağlamdaki şeyler.

ÖZKÖK PAŞA VE AK PARTİ SAYESİNDE

2007 sonrası Özden Örnek’in günlükleriyle Sarıkız, Ayışığı darbe planları çıktı ortaya. Hükümetin bunu bertaraf etmek isterken FETÖ’nün fırsatçılık yaptığı anlaşılıyor. Ama, acaba o darbe hareketliliği de sanal olabilir mi?

AK Parti’ye karşı bir hazımsızlık var. Baskılamaya dönük bir şey. Bunlar kimi zaman hükümetin kimi zamanda kuvvet komutanlarının dirayetli duruşu ile aşıldı. Burada Hilmi Paşa’nın da hakkını vermek lazım, altta birçok fokurdama, kaynama var, onların somut şekilde ortaya çıkmasına, netice alınmasına engelleyici oldu bence. Ama FETÖ’cüler bunun üzerinden tehdit algısı oluşturarak temizlenmeye çalışırken işi başka bir noktaya getirdiler, kendi adamlarının önünü açtılar. Bu FETÖ’cülerin orduyu bir şekilde etki altına alabilmek için kullandıkları bir malzemeye dönüştü ve darbeci anlayışla hesaplaşma fırsatını da heba ettiler.

OBAMA’NIN AYIBINI TRUMP TEMİZLEMELİ

Trump Gülen’i iade edecek mi sizce?

Fetullahçılar 1993’te Demokratların iktidarıyla mevzi kazanmaya başladılar ABD’de. Gülen 1999’da Clinton döneminde ABD’de konuşlandırıldı. Hillary Clinton’un kazanması halinde bu çizgide değişiklik zor görünüyordu. Trump ve ekibi daha duyarlı gibi. Cumhuriyetçiler bu ayıbı temizleyecektir, Türk-Amerikan ilişkilerini esir almasına izin vermezler diye umuyoruz.   Beklentimiz terörle mücadelede temiz bir sayfa açmaları.

RÖPORTAJIN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ!