Doðal afet yok, insan afeti var

Doðal afet yok! Kendimiz rahatlatmak için bunu kullanýyoruz. Ne kadar güzel! Þehirleri seller basýyor, sokaklar su baskýnlarýndan geçilmiyor, ormanlar yanýyor ve betonlanýyor, depremlerle þehirler yerle bir oluyor. Ýnsanlar ölüyor, aileler daðýlýyor, ekonomi belli ailelerin ve insanlarýn hayatýný yok ediyor. Hatta þehirler ölüyor, bazý ormanlar ölüyor, sokaklar ölüyor... Sadece insan ölümleri yaþanmýyor. Kolektif yaþam yerleri de ölüyor.

Hayatlar daðýlýyor, hatýralar yok oluyor, insanlarýn psikolojileri daðýlýyor, ülkenin servetleri gidiyor. Büyük borçlara giriyor devlet. Ölüm, yokluk, yoksulluk ve ruhsal sarsýntýlar bütün topluma yayýlýyor. Belki de bunlara alýþýk hale geliyoruz.

Doðal afet kavramý tam da bunu saðlýyor. Bizi bu ölümlere, acýlara ve yýkýntýlara alýþtýrýyor. Kanýksýyoruz. Doðal afet sonuçta. Bizi kapsamayan bir geliþme. Ýrademizle olmayan bir þey. Bunun için de mesuliyet duymuyoruz. Kendimizi sorumlu hissetmiyoruz. Ne mühendisler, ne þehir planlamacýlarý, ne müteahhitler, ne belediye bürokrasisi ve yöneticileri ne de merkezi bürokrasi ve yöneticiler mesuliyet duyuyor. Elbette daha çok daire sahibi olmak isteyen ve daha çok para istiflemenin peþinde koþanlar da kendilerini mesul hissetmiyor. Acý, tamamen doðanýn oluyor. Afet, doðadan geliyor. Acýnýn sorumlusu da odur.

Doðal afet kavramýný reddediyorum. Hem sosyolog olarak hem de insani vicdan olarak. Çünkü insanlarýn kötülüklerini maskeliyor, sorumsuzluklarýnýn üstünü örtüyor, adaletin tecelli etmesini engelliyor. Suçlu ve suçlular þebekesinin yüzünü görünmez kýlýyor. Bu da suç oligarþisinin yüzüne peçe oluyor. Onu mahrem kýlýyor. Tanýnmaz, bilinmez ve görünmez yapýyor. Kahkaha atýyorlar doðal afet tabirini duyunca. Paralarý, istifledikleri paralarýyla ve gelecekte yaþamayý düþündükleri dünya cennetlerinin tahayyülü içinde neþeleniyorlar.

Ýnsan afeti vardýr. Doðanýn suyu akacak, hareketliliði yaþayacak, buzlarý eriyecek, güneþi doðacak, rüzgârý esecek, kýþý gelecek, yaðmurlarý yaðacak, selleri akacak. Bütün bunlar doða olmanýn bir gereði. Bunlar afet deðil. Afet insanlarla ve toplumlarla doðar. Ýnsanlarýn yaþama biçimi, hýrslarý, istifleme güdüleri, þehvetli kontrol ve tekelleri, doðayý kazanca çevirme hazlarý yapýyor bunu. Ýþte bu güdüler ve davranýþlarla beraber insan afetleri çoðalmaya baþladý. Sular aþýrý üretim için tüketilerek nehirler kurudu. Her yerde daha fazla üretmek ve daha fazla tüketmek için fabrika aðlarý kuruldu. Sanayi merkezleri boy attý. Doða buna dayanamýyor. Ýçi acýyor, acýdan erimeye baþlýyor. Sýcaklar artýyor. Ormanlar beklenmedik biçimde hayatlarýný kaybediyor.

Doðanýn suyollarý üzerinde evler inþa ettiler. Deprem fay hatlarý ve hareketli zeminler üstünde beton binalar yükseltildi. Bütün meslekler, bürokratlar ve hatta mülk sahipleri el birliði etti bunun için. Sonra doða nefes almak için hareketlendi. Suyu fazla gelince þehir caddelerini su basmýþ oldu, þehirler yerin altýna geçti. Afet doðadan deðil insanlardan geldi. Hýrslarý, doymaz güdüleri, þehvetli kazanç çabalarý örgütlendi, meslek oldu ve afete dönüþtü. Mühendisleriyle, müteahhitlerle, belediye baþkanlarýyla, bürokratlarla ve mülk sahipleriyle oldu bütün bunlar. Afetin sosyolojik tezahürleri diyorum.

Evet! Afet doðal deðil; sosyolojiktir, ahlakidir. Ahlak yoksunluðunun sosyolojik varoluþudur. Þimdi yeþil vatanýmýz yanýyor. Ateþ yok ediyor. Aslýnda yeþil vatanýmýzý sadece ateþ yok etmiyor. Beton da yok ediyor. Ormanlarýmýzýn ortasýna dikilen büyük blok beton inþaatlarla yok oluyor. Bunlar da afetin ahlaksýzlýkla gelen sosyolojik sonuçlarý. Ortaklaþa kötülük düzeninin ürünleri.

Kolektif ahlaksýzlýkla, kolektif adaletle mücadele edilebiliriz ancak. Ülkemizi, insanlarýmýzý ve milli servetimizi yok eden bu sosyolojik afetlere ancak devletimiz dur diyebilir. Bu ülkeye inanan, helale inanan, adil paylaþýma inanan insanlar buna dur diyebilir.