Doğu Anadolu raporu niçin sert?

Doğu Grubu’nunhazırladığı rapor, bölgeler içinde en sert ifadeleri taşımakla suçlanıyor bir süredir. Başkanımız Can Paker ve Sekreteryamız Ayhan Ogan, değişik zeminlerde cevapladılar bunu, Avukat Mehmet Uçum önemli bir makale kaleme aldı. Öncelikle şunu söylemeliyim ki, raporda bizim öneri ve tekliflerimiz en son kısımdadır ve yoğunluklu olarak yeni anayasa teklifi üzerinde somutlaşmaktadır. Bunun doğal karşılanması gerekiyor, çünkü grubumuzda biri akademisyen üç hukukçunun yanı sıra Türkiye’deki yeni anayasa çalışmalarında aktif rol alan sivil liderler, sendikacı ve yazarlar var. Raporun ana gövdesiniyse, yöre insanlarının dile getirdikleri oluşturuyor. Tüm bölgelerde toplam 60 bin kişiyle yüzyüze görüşüldü bu iki aylık sürede ve bunun 30 binini tek başına Doğu Grubu gerçekleştirdi zaten. Bunda sadece grubun başarısı değil, bölge insanının hazırlıklı oluşu etkiliydi. 14 il, ilçeler, belde ve netameli mıntıkalarıyla gittiğimiz her yerde insanlar, bizleri çok ciddiye alarak raporlar, dosyalar, mektuplarla karşıladılar. Binlerce insan koltuk altlarında dosyalarıyla sabahın erken saatlerinden gece yarılarına kadar anlattılar anlattılar... Her saniyesi kamera kaydına alındı, raporlarda aktardıklarımız bizim yorumlarımız değil. Bizim yorumlarımız ve konuşmalarımız da raporun ekli dosyasında ayrıca.

Çözüm sürecinde Akil İnsanlar Heyeti olarak bölgelerimizi bizler seçmediğimiz gibi grup arkadaşlarımızı da bizler belirlemedik. Allah rızası için, memleketimizin hayrı, ülkemizin geleceği, evlatlarımızın selameti için gelen daveti kabul ettik. Elimizde “analar ağlamasın, çocuklarımız ölmesin, silahlar sussun, sorunlarımızı kavga ile değil konuşarak çözelim” gibi alçakgönüllü ama dürüst, samimi temennilerden başka bir şey de yoktu. Herhangi bir güçle çıkmamıştık yola, öğretmek için değil öğrenmek için, konuşmaktan çok dinlemek ve aktarmak için çıkmıştık... Doğu Anadolu insanını, misafirperver, olgun, gözü tok, çektiği bunca kahır kedere rağmen umudunu yitirmemiş bulduk. Batı’da yaşayan kardeşlerimize selamlar söylediler, bizlerin neler çektiğimizi bilmiyorlar, bizleri tanımıyorlar yeterince şeklinde serzenişleri vardı çoğunun...  

Peki rapor niçin sert? Çünkü yaşananlar sert! Yakılmış köyler, baskınlar, faili meçhuller, işkence, sürgün, terör, insan, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı, imha, red, mafya, çete, iyi çocuklar, kötü çocuklar, hepsi iç içe... Üstelik son 30 yılın, sadece PKK ile mücadelenin hikayesi de değil bu sertliğin, kırılganlığın zemini. 1925’teki Takriri Sükun’u ve Şark İstiklal Mahkemelerini hatırlamadan, kurucu güç adı verilen uluslaştırma projesinin son 100 yılda ürettiği sosyolojik birikimi düşünmeden anlayamayacağımız bir med/cezir... Sadece güvenlik cephesi yok anlayacağınız, hiçleştirilmiş, yok farzedilmiş ağır birikimin, acılarla yüklü bir terekenin resmine, beğenmesek de, telaşlansak da bakmak zorundayız.

Adeta can havliyle yakardık, ne olur muhalefet şerhleriyle de olsa her kesimden insanımız bu konuşma masasında söz alsın diyerek. BDP bu konuda en hazırlıklı yerel katılımı sağladı, hatta zaman zaman psikolojik baskı olarak bile hissedildi organizeli katılımları, ismini vermeyeceğim bazı illerde sivil toplum örgüt liderleri, rahat konuşamıyoruz mahiyetinde özel şerhler verdiler bazılarımıza. Başbakanımız çözüm sürecinin mimarı olmasına rağmen AK Parti aktif değildi, sürecin apolitik yürümesi için mi böyleydi bilmiyorum ama Ege Bölgesi Başkanı Tarhan Erdem de aynı izlenimi söyledi. Sonuçta bölgede 30 bin gerçek kişiyle tek tek görüştük. Raporu oluşturan budur.

Anlatmadıklarım anlattıklarımdan çoktur, süreç bana dokuz yutkunup bir konuşmayı öğretti. Ağzımdan kan gele gele... Süreci zora koşacak, sabrı tüketecek son görüntüler, demeçler de cabası. Pembe bir tablo çizmiyorum evet ama umudum var. Doğu Anadolu insanına güveniyorum.