Yeni yýlýn ilk yazýsýný kalbimizdeki derin yara Doðu Türkistan’a ayýrdým. Sosyal medyadan yollanan kýsa ‘’hayýrlý seneler’’ mesajýna etiketlenmiþ, gülümseyen bir ihtiyarýn resmi beni hemen tesiri altýna almýþtý. Fotoðrafýn izini sürünce bunun yakýn zamanda Çin iþkencesi altýnda þehit edilen Allame Abdulehad Han Mahsum’a ait olduðunu öðrendim. Ahþap bir kapýnýn önünde durmuþ, baþýnda Uygur kalpaðý var, ak sakallý asil bir sima, lacivert bir mintan giyinmiþ, binbir çile nehrinin aktýðý alný kýrýþ kýrýþ, baþýyla bizleri selamlýyormuþ gibi ve tüm yüzünü kaplayan o hüzünlü tebessüm. Bütün fotoðrafý güneþ gibi ýsýtýp kalbime, ruhuma doðan o tertemiz tebessüm. Sanki vasiyyet gibi…
86 yaþýndayken talebelerine ders verdiði sýrada tutuklanmýþ, hasta yatarak gittiði Çin hapishanesinden þehadet haberi gelmiþ. Ýstedim ki o fotoðrafý kalbimize asalým, istedim ki hiç olmazsa Doðu Türkistan’ý bir saniye de olsa hatýrlayalým: Türkistan 5. Yüzyýlda kuruldu. 1865’te Çarlýk Rusya’sý tarafýndan iþgal edilen kýsmý Batý Türkistan oldu, ki bu kýsým Sovyetler zamanýndaki Türki Cumhuriyetlerdi. Deðiþik istila dönemlerini mücahit ruhuyla her zaman aþmayý bile Doðu Türkistan 1955’e kadar Doðu Türkistan Cumhuriyeti olarak hüküm sürdü. Sovyet Ordusu’nun desteði ve Polonyalý silahlý Yahudi yerleþimcilerin tamponu eþliðinde ardýndan iþgal edildi. Bu tarihten itibaren Çin Halk Cumhuriyeti tarafýndan Uygur özerk Bölgesi adýný aldý… Zulümler, iþkenceler, katliamlar, sert asimilasyon politikalarý dönemi baþladý.
Tarihi günlerinden itibaren içe kývrýk Çin kültürü, zaten dýþlayýcý ve özcü bir gelenekten besleniyordu ve azýnlýklara her zaman acýmasýz, tahammülsüz siyasetler geliþtirmeye yatkýndý. Mao döneminden itibaren Kýzýl Çin hem komünizmin hem kadim Çin kültürünün içe kapanýklýðýný katmerlendirdi. Mao kültür devrimiyle kurulan stratejiye göre; tek boyutlu bir toplum kurulmalýydý. Proleter Devrimin ütopyasý olan sýnýfsýz toplum ideali, pratikte farklý inanýþ ve farklý hayat tarzlarýný imha ediyordu. Mao devri, Çin Seddi’nden daha kallavi bir duvar çekti Çin’e. Kapalý bir cezaevi, kapalý bir infaz rejimiydi artýk Çin…
Þehit Allame Abdulehad Hoca’yý araþtýrýrken, Doðu Türkistan’daki özgürlük eylemlerinin tarihsel serüveninde de gezindim. 1985’teki öðrenci protestolarýnda 15bin öðrenci Çin zulmüne itiraz etmiþ. Demokratik seçimler ve oy hakký, bölgedeki nükleer bomba deneylerine son verilmesi, Müslümanlara uygulanan zorunlu nüfus planlamasýnýn kalkmasý gibi haklý ve insani sebepler… Ama ne olmuþ? Hepsi tutuklanmýþ, sürülmüþ, iþkence görmüþ, çoðu infaz edilmiþ…
Bugün ise durum çok daha vahim. Baþörtüsü uzun zamandýr her yerde yasaktý, artýk Ýslami isimler Türk isimleri kullanmak da yasak. Yürürlükteki nüfus politikasý çerçevesinde, Türkistan kýzlarýný uzak diyarlarda zorunlu iþçiliðe, fuhuþa zorluyorlardý. Ve ‘’Çin’nli Akraba’’ yasasý… Uygur kýzlarýnýn zorla Çin’ni erkeklerle evlendirmek bunun amacý…
Fotoðraftaki mütebessim hüznü içime oturan aksakallý dede, Allame Abdulehad Mahsum iþte bu yasaya karþý çýktýðý için þehit edilmiþ. O yaþta elleri kollarý zincirdeyken dudaklarýnýn kýpýrtýsýna bile izin verilmemiþ, ‘’Allah’’ demiþ ama içinden! Gözleriyle ibadet etmesine bile izin verilmemiþ. O yaþýnda onca zulme asla boyun eðmemiþ.
Bu þehit Üstad’ýn resmini, asacak hiçbir yer bulamadým da kalbime astým. Çin, Batý’nýn ürettiði ‘’islamfobi’’ kurgusunu epey kullanýþlý buluyor olsa gerek ki; Doðu Türkistan’ý tümden terörist göstermek azminde. Bizler de her Doðu Türkistan deyiþimizde, Çin ile iliþkilerimizi bozuyorsunuz suçlamasýyla karþýlaþýyoruz. Devletten çok Devletçi olduk. Yahu… Bir kalbimiz var hatýrlayalým. Doðu’su aðlarken Batý’sý þen olamaz Türkistan’ýn…