Doktor Sare Davutoğlu: Yaralı fakat vakur Gazze



Son İsrail saldırılarıyla bir ateş ablukasına düştü Gazze yeniden. İhtiyar veya çocuk, okul ya da hastane demeden hemen her sivil öğenin imhası raddesine dönüşmüş pervasız, kuralsız bir şiddetle karşı karşıyayız. Sadece Gazze değil, bu açık katliamı çaresizlikle seyreden tüm insanlık da alıyor bu şiddetten nasibini. 

Tüm dünya ülkelerinde bir feveran olarak ayağa kalktı vicdanlı insanları yeryüzünün... Ne var ki sıra Devletler ve uluslararası kurumlara gelince, başka saatler giriyor devreye... Ruhsuz, duygusuz, vicdansız bir takım duvar saatleri girince devreye... Kumsalda oyun oynayan çocukların üstüne düşen bombaların, onları kaç saniyede paramparça ettiğini hiç de sormayan, önemsemeyen duvar saatleri...

Artık bu ‘’insansız saatleri’’ ve ‘’insansız diplomasi’’yi değiştirmenin zamanı geldi...

***

Dr. Sare Davutoğlu, öğrencilik günlerimizden beri sevip örnek aldığımız “abla” diyerek bağlandığımız idealist bir isim. Kendisinin hazık bir hekim olarak zaman içinde kazandığı mesleki kariyerin veya eşi Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu’nun güçlü kimliğinin onun yaşam tarzı ve idealler dünyasında değiştirmediği ilkeler var ve bu ilkelerin kurduğu değerler dünyası, onu halen ‘’abla’’ olarak örnek almamızı besliyor...

“İnsan”ın soyut bir kelime veya kağıtlar, sözleşmeler üzerinde geçici bir anlam olmadığını söylüyor Sare Hanım’ın duruşu sözgelimi. Ana rahmine düştüğü andan itibaren varoluşa dair hakettiği saygıyı, insanın hayat ile gerçek bağlamını kurma azmiyle somutlaştırıyor onun duruşu. Bir söylev olarak insandan, insanın şiirinden, edebiyatından değil... Hayatın içindeki varoluş gerçekliğinden geçiyor Dr. Sare Hanımın mütevazi çabası. 

Geçtiğimiz yıl, birlikteydik Gazze’de. Yine bombardıman vardı, yine çocuklar ve ihtiyarlar paramparçaydı, Şifa Hastanesi’nin düşen her bombayla sarsılan delik deşik duvarlarının içinde koşuşturan meslektaşlarıyla, ölüm kalım arasına gerilmiş ipin üstünde hayattan yanaydı tarafı...

Onu sizlere takdim etmem gerekirse; bir yeryüzü kızı ve bir yeryüzü hekimi olarak söyleyebilirim. Irk, din, dil, renk, kültür ayrımı yapmadan tercihini hayatın gerçeklerinden yana kurmuş bir kadın. Geçen haftadan itibaren Gazze’den Ülkmize getirtilen yaralıların arasındaydı Dr. Sare Hanım

Yaklaşık 400 civarında Gazzeli, ülke koşullarının tıbbi yetersizliğinden dolayı Türkiye’de tedavi edilecekler. Salı akşamı kendisine yaralıların ahvalinden sordum, inşallah iyileşecekler dedi. Yaralı Gazzeliler hakkındaki izlenimini sorunca, gözleri doldu; “Yaralı ama vakur bir Gazze, yaralı fakat vakur Gazzeliler” dedi... Özellikle kadın yaralıların tüm feci koşullara rağmen vazgeçmedikleri dirayetlerinden, metanetlerinden, her şart altında vazgeçmedikleri vakar ve edepten sözetti... Enteresan bir ayrıntı değil mi? Fakat Gazze’nin, neredeyse 1948’den beri yakılıp yıkılan bu kentin ve halen ayakta duran halkı için “onur” ve “inanç” tıpkı hava gibi su gibi hayati bir unsur haline gelmiştir. Onlar, inançlarının verdiği vakarla maruz kaldıkları tüm imha hamlelerini mucizevi bir şekilde göğüsleyen şeref sahibi bir halk... Çocukları bile böyle...

***

27 Aralık 2008- 18 Ocak 2009 arasında İsrail tarafından Gazze’ye tertip edilen Dökme Kurşun Operasyonu’nda resmi rakamlara göre; bin 133 sivil hayatını kaybetmişti ve 4 bin 580 yaralı vardı. Gazze’deki jeneratörlerin bile vurulduğu, içme suyu kaynaklarının, ekili tarlaların, tavuk çiftliklerinin, ekmek fırınlarının, hastane ve okulların dahi imha edildiği bu feci girişimin ardından hazırlanmış Goldstone Raporu, hukuk tarihine “insancıl hukuk” paradigmasına yaptığı vurguyla girecekti. İnsancıl hukuk, soyut ve lafta kalan “insan hakları” söylemini, somut ve gerçek hayata götürecek önemli bir girişimdi. Her ne kadar sonrasında akim kalsa da, savaş esnasında uyulması gereken insan haklarına dair önerdiği normatif yapı, “İnsancıl Hukuk” kavramını halen kayda değer kılıyor. Biz buradan aldığımız felsefi ilhamla, dünya üzerinde giderek etkinliğini artıran barış ve çözüm süreçlerine insani katkı sunan sivil toplum çalışmalarının ürettiği performansa (soft power) “insancıl diplomasi” tanımıyla dikkat çekmeye çalışmıştık...

Dışişleri bakanımız Prof .Davutoğlu; “vicdani diplomasi” başlığıyla yeni bir ufuk açıyor teorisyenlere olduğu kadar pratikte elini taşın altına koymayı arzu eden hepimize... “Vicdani Diplomasi”, “İnsancıl Diplomasi” kavramından birkaç adım daha önde, içten ve gerçektir. Felsefenin ve hukuk teorilerinin erişemediği barışa dair çözümde, insan tekini inisiyatif almaya davet etmesi vechesiyle...

Türkiye’nin Gazze konusundaki duyarlılığını politik arenada desteklemek veya refüze etmekten bahsetmiyorum buna işaret ederken... Her şeyi devletten beklemekten, rahat masalarımızdan diplomasi yazıları yazmaktan da değil...

Gazze duyarlılığı bize bir vicdanımız olduğunu da hatırlatacak kadar açık ve kanayan bir yaradır zira.

Bu konudaki sivil duyarlılığı bize hatırlattığı için Dr. Sare Davutoğlu’na gönül dolusu teşekkürler...