Hangi Kürdce?” konusunu iþlediðim bir önceki yazým beklemediðim bir ilgi gördü. “Beklemediðim” diyorum, zîrâ ilginin tarzý tuhafýma gitdi. Ben o yazýda Kürdcenin artýk “serbest” býrakýlacaðý “müjdesi” üzerine, bunun en az 50 yýl gecikmeli bir karâr olduðunu, ancak “hangi” Kürdcenin serbest býrakýlacaðýna da sarâhat getirilmesi gerektiðine iþâret ederek muhtelif “Kürdceler” bulunduðunu belirtmiþdim. Gerçekden de “Kürdce” dediðimiz dil aslýnda üç farklý dil ve Zazaca bunlara dâhil deðil. O da ayrý bir dil. Akrabâ ama ayný deðil. Meselâ Almanca ve Felemenkçe (Hollanda dili) yâhut Danca (Danimarkalýlarýn Dili) gibi.
Bu yazý üzerine aldýðým mesajlardan büyük bölümü ya benim merâmýmý anlatamadýðýmý ya da okuyanlarýn pek anlayamadýklarýný gösteriyor ki hepsi de Kürd olduklarýný belirten bu kadar okuyucunun basîreti neden ansýzýn baðlansýn?
Demek ki hatâ bende diyerek tekrar îzâh edeyim:
Ben Kürdceyi küçümsüyor filan deðilim!
Kürdce adý altýnda üç farklý dil varsa ben ne yapayým?
Üstelik kendi hâfýzama da güvenmeyerek önce açýp ansiklopedilerden bakdým. Hattâ, Türklerin bu konuda söylediklerini bâzý þübheci kimseler kabûl etmez endîþesiyle Almanca ansiklopedilerden bakdým. Onun için internete de “Kürd Dilleri” diye deðil “kurdische Sprachen” diye girdim. O madde gerçekden de çoðul hâliyle mevcud. Kürd “dilleri” diye geçiyor.
Zazaca’nýn Kürdce’den ayrý bir dil olduðu da yine oralarda yazýlý. “Zazaki” diye ayrý madde var.
Buna göre hâlen, 30’a yakýn diyalektden oluþan bu üç Kürd dilini toplam 16/17 milyon kadar insan; Zazaca’yý ise (kendi ifâdelerine göre) üç ilâ altý milyon insan konuþuyormuþ.
Þimdi soruyorum:
Ben bu kadar mâlûmâtý kendim mi uydurdum? Ýþkembe-i kübrâdan mý salladým?
“Ýnsâfýn o yerde nâmý yok mu?”
Kaldý ki küçümseme bu yazdýklarýmýn neresinde?
O bakdýðým Almanca metinlerde Kürdcenin, yâhut Kürdcelerin bu kadar dal budak salmasýna sebeb olarak müþterek bir yazý diline geçememiþ olmasý gösteriliyor. O da Kürdlerin bir siyâsî birlik kurmayý muhtemelen önemsememiþ olmalarýyla bir ölçüde îzâh edilmiþ oluyor. Çünki mâlûm, bu tür “entité”lerin müþterek bir resmî yazý diline ihtiyâcý ister istemez bu yöne bir geliþmeyi hýzlandýrýyor.
Ayrýca büyük devlet kurmamýþ olmalarý, Kürdlerin her alanda önemli þahsiyetler yetiþtimiþ olmasýný engellememiþ. Misâl: Selâhaddîn-i Eyyûbî (1138-1193).
Bu arada hemen ekleyeyim ki ben “Hangi Kürdce” yazýsýnda bu son anlattýklarýmdan bile bahsetmedim. Þimdi belirtiyorum.
Toparlayýp günümüze dönecek olursak Kürdcenin artýk eðitim ve kültür hayâtýmýzdaki yerini nihâyet almasý, sâdece Kürdler için deðil bütün “Türk” Milleti için son derece önemli bir ileri adýmdýr ki burada “Türk” kelimesini “etnik” deðil “politik” baðlamda kullandýðým herhalde anlaþýlmýþdýr sanýrým.
Türkiye’de kullanýlan ve istisnâsýz hepsi binlerce yýllýk birer geleneðe sâhib olan tekmil dillerin iþlerlik kazanmasý Türkçeye de yeni bir ivme kazandýracakdýr, çünki bu sâyede Türkçenin bir “lingua franca” (herkesin anlayýp kullandýðý ortak dil) olarak iþlev ve önemini daha da belirgin tarzda ortaya çýkaracakdýr. Týpký Amerika’da Ýngilizce ve Rusya’da Rusçanýn oynadýðý rol gibi.
Bu ortaya dökülüp saçýlmadan bölünme çýkmaz, daha bile saðlam ve rengârenk bir harmanlanma çýkar, herkes müsterîh olsun!