Merhûm Necîb Fâzıl bir şiirinde, ‘Domuz yavrulayan kısrak tepinir..’ diyordu.. Bu 4 kelimelik mısra sahifelerle anlatılması müşkül olan mânâları içinde barındırıyor.
‘Düşman’ın hilesinden, kurnazlığından, taktiklerinden söz edilebilir, ama ‘düşmanın ihaneti’nden söz edilemez. Çünkü o ‘düşman’dır, düşman oluşunun gereğince, sizi imha etmenin, öldürmenin, esir veya köle durumuna düşürmenin ya da etkisiz hale getirme, her türlü entrika ve tedbir peşinde olsa da, bunlar ihanet veya hıyanet sayılmaz.
İhanet, bu gibi durumlarda sizin içinizden, sizin saflarınızdan olan veya sizden birisi gibi gözükenlerin düşmanla işbirliği yapmasıdır.
Bugünlerde böyle bir ‘ihanet’ ve hattâ ‘hıyanet’le karşı karşıyayız ‘gibi’..
Evet, ‘gibi..’
Çünkü, gerçekte, o kişinin çok öncelerden beri Müslüman halkımızın aslî değerleriyle bir ortak bağının olduğunu kendisi de söylemiyordu. Ebû Leheb de, Hz. Peygamber (S)’in amcası idi, ama, birbirine tamamen zıd olan dünyaların insanı olarak, aynı inancı paylaşmıyorlardı, düşman idiler.. O halde, Ebû Leheb’in hıyanetinden söz edilemez. Çünkü o, açıkça düşman idi. İhanet ve hıyanette ise, içeriden birisi gibi gözüküp düşmanla işbirliği yapmak sözkonusudur. Norveç Başbakanı Quisling, 1940’larda Adolf Hitler’le işbirliği yapmıştı, Norveç’in işgali için.. Şimdi bizim de bir Quisling’imiz sivriliyor, Kuzey Kıbrıs’ta
Türkiye’nin 1974-Kıbrıs Harekâtı’ndan sonra, Kasım-1983’ten beri ‘KKT Cumhurbaşkanlığı’ diye anılan bir makam oluşturup, onun başına oturtulan kişilere ‘C. Başkanı’ diye itibar edişi var ya, o şimdi bir yeni çıbanbaşı oluşturmaya çalışıyor. Gerçi, bir topluluk devlet olduğu iddiası taşıyorsa, onun bu iddiasının BM. Genel Kurulunca kabulü gerekir. Dahası, BM Genel Kurulu tarafından tanınmayan bir topluluğun 3. taraflarca kabulü de uluslararası hukuka göre suç sayılır.
‘FİR’AVUN’UN MUSTAFASI’ OLMAYA ÇALIŞAN BİRİSİ..
Şimdi.. Kuzey Kıbrıs’da, Mustafa isimli bir kişi, bizim -evet, sadece bizim- kendisini ‘C. Başkanı’ diye anışımızı ciddî sanıp kendisinde bir takım güçler vehmederek, bir takım herzevekilce ihanetlere, hıyanetlere soyunmaya kalkışmış..
Önceden de onun gibi, nice Mustafa’lar daha var imiş ki, Hind Müslümanlarının 100 yıl öncelerdeki seçkin isimlerinden merhûm büyük Allâme Muhammed İqbâl-i Lahorî, Müslüman toplumlardaki başka bir Mustafa’dan söz ederken, ‘Heyhat, bir zamanlar bizim zannettiğimiz Mustafa, meğer fir’avunun Mustafası imiş!.’ demişti.
Şimdi de böyle bir durumla karşılaşıyoruz..
Bu kişi, ‘federal çözüme tez zamanda varılmazsa bölünmüşlüğün kalıcı hale geleceği’ uyarısı yaptıktan sonra, ‘Türkiye'ye bağlanma ihtimali’ni 'korkunç' olarak nitelemiş.. Öyle ya.. 200 binlik bir kasabaya, Türkiye 45 senedir ‘devlet’ diye ayakta tutmak için dünyanın masrafını yaptı.
Şimdi ‘o yardımlar da olmayacak o -sözde- C. Başkanlığı unvanı da gidecek..
‘Korkunç’ olan bu!
Bu kişi, ‘KKTC’nin faturalarını ödeyen Türkiye'ye ekonomik bağımlılığı azaltmak için daha fazla şey yapılması ve bunun için de Güney'in (Rûm kesiminin) desteğine ihtiyacı olduğunu’ da dile getiriyor. Ve, önümüzdeki 26 Nisan’da yapılacak seçimlerde de yine aday olacağını açıklayan bu kişi, ingiliz The Guardian gazetesine verdiği mülâkatta, küstahlığın da ötesinde hıyanetin daniskasını sergiliyor.
‘Yarım asırlık bölünmüşlükten sonra, federal bir çatı altında yeniden birleşme başarılamazsa, Kuzey Kıbrıs'ın 'Ankara tarafından yutulabileceğini' ve 'de facto (fiilî olarak) Türkiye iline dönüşebileceğini' dile getiren Kuzey Kıbrıs C.Başkanı, Hatay’ın 1939'da Türkiye'ye bağlanmasını hatırlatarak "İkinci bir Tayfur Sökmen olmayacağım" demeyi de ihmal etmiyor ve ‘Kuzey Kıbrıs’ın Türkiye’ye iltihakının, katılmasının, tıpkı Kırım’ın Rusya’ya bağlanması gibi korkunç olacağını’ söylüyor.
Daha önce de Türkiye’nin geçtiğimiz aylarda, Kuzey Suriye’deki terör odaklarına karşı giriştiği Barış Pınarı Harekâtı günlerinde ‘O pınar'dan akan su değil, kandır..’ diyebilen ve böylece emperial-şeytanî odakların alkışını alacağını ümid eden işbu kukla müsveddesine Kuzey Kıbrıs’ın temiz tıynetli insanları elçektirmelidirler. Aksi halde onun kuklalığına, uşaklığına ortak olacaklardır.
‘AHH, BATI..’ DİYENLER, BUNLARA NE DERSİNİZ?
Almanya 16 eyaletten oluşan bir federal yapıya sahiptir. (Bu 16 eyaletten Berlin, Hamburg ve Berlin şehir eyaleti durumundadırlar.) Thüringen eyaleti de, eski Doğu Almanya eyaletlerinden.. Bugün Orta Almanya’nın doğusunda, Frankfurt’un kuzey doğusunda Leibzig arasında bulunuyor. Erfurt, Weimar ve Jena gibi şehirleri ve zengin ormanları ve de onlarca ünlü kaplıcalarıyla meşhur küçük bir eyalet..
Ekim ayında yapılan Thüringen Eyalet Meclisi seçimlerinde Sol Parti 29, AfD 22, CDU 21, SPD 8, Yeşiller ve FDP de 5'er milletvekili çıkarmıştı.
Partiler koalisyon hükümeti kurmakta bir türlü anlaşamayınca..
Nihayet, 5 Şubat Çarşamba günü Thüringen Eyalet Meclisi'nde yapılan oylamada, 5 milletvekiline sahip FDP (Hür Demokrat Parti)’den Thomas Kemmerich, 90 milletvekilinden 45'inin oyunu alarak Başbakan seçiliverdi!
Ama, aşırı sağcı ve ırkçı AfD'nin oylarıyla seçilmesi ülkede büyük tepki görünce Kemmerich, ikinci gün istifa etmek zorunda kaldı.
AfD, biraz bizdeki HADEP gibi bir parti.. Sistemin içinde tutulduğu halde, hem de dışlanmaya çalışılıyor ve sistemin tamamen tıkanmaması ve patlamaması için düdüklü tencerelerdeki emniyet sübapı gibi bir rol gördürülüyor.
Bu gelişmeler üzerine, Federal Hükümeti oluşturan (CDU) ve (SPD/ Sosyal Demokrat Parti) liderleri, Federal Başbakan Angela Merkel başkanlığında 8 Şubat günü toplanıp, Thüringen'de eyalet başbakanının (AfD) oylarıyla seçilmesini "affedilemez bir süreç" olarak nitelendirdiler ve bu eyaletteki seçimlerin yenilenmesi yönünde karar aldılar.
(Geçen Ağustos’ta da, İngiltere’de Parlamento bir türlü karar alamayınca, yeni Başbakan olan Boris Johnson, Parlamento’yu kapattırıvermişti, Kraliçe’ye ..)
TRUMP PAÇASINI NASIL KURTARDI?
B. Amerika’da, Trump, hakkındaki azil taleplerini savuşturdu. Artık, halk desteğinin onu daha da destekleyeceği tahmin edilebilir. Çünkü, onun dünyaya verdiği mesaj açıkça ve fiilen, ‘Dünya kendisini Amerika’ya göre ayarlamalıdır.’ diyor.
Bu arada, USA Kongresi’nde, Senato’da yapılacak oylama öncesinde, John Bolton’un kitabının yayınlanmasına izin verilmediğini de hatırlayalım..
Bolton, hani şu pos bıyıklı Amerikalı diplomat vardı ya, işte o.. Yıllarca, Amerika’nın BM’deki baştemsilcisi idi. O vazifedeyken, Türkiye’de sahnelenen 15 Temmuz Darbe Hıyaneti’nin ilk saatlerinde, onun Amerikan FOX tv. kanalında, ‘Evet, Türkiye’de bir askerî hareketlilik var. Başarılı olamazlar da Erdoğan kazanırsa, laikler için bu bir yenilgi olur. Erdoğan devrilirse onun için gözyaşı dökmem.. Çünkü, o Türkiye’yi İslâm Devleti’ne dönüştürmek istiyor. Ve o, Amerika’nın dostu değil!..’ dediğini bir daha hatırlayalım.
Bolton, daha sonra Trump’ın ‘Ulusal Güvenlik Başdanışmanı’ oldu. Radikal, militarist, çözüm önerileriyle meşhurdu.. Geçen sene Trump onu vazifeden aldı. O da, Trump’ın azli sürecinde bir kitap yazdı. Trump, onun yalancılıkla suçladı ve, ’Eğer onu dinleseydim, şimdi ‘6’ncı Dünya Savaşı’nı bile yapıyor olacaktık..’ dedi. Ama, daha ilginç olanı, Bolton’un Trump’ı suçlayan kitabının, ‘Amerikan Ulusal Güvenliği’ni tehdit eden gizli bilgileri içerdiği’ gerekçesiyle yayınlatılmaması oldu.
Amerika’da, ‘Gizli belgeleri açıkladılar’ diye Julian Asanje ve Snowden gibi isimlerin hain olarak nasıl suçlandıklarını da hatırlayalım.
Bizdeki, ‘aydın’lık iddiaları kendilerinden menkul olanlar, ‘Batı’da halklar, kime, nereye ve niçin oy verdiklerini biliyorlar. Bizdekiler gibi değil..’ laflarını şimdi de tekrar ederler mi, dersiniz?