Dön, Baba, dönelim!

Dünki yazýmda dýþ politika aðýrlýklý bâzý endîþelerimi sýralamýþdým.

Bugün ayný þeyi iç politika zâviyesinden yapmak istiyorum.

Bu alanda iki endîþem ön plana çýkýyor:

Biri muhâlefetle, daha doðrusu adem-i muhâlefetle, yâni muhâlefetin yokluðuyla ilgili. Yegâne derdi Türkiye'den toprak koparýp ayrý bir devlet kurmak olan BDP'yi ayrý bir yere koyuyorum. Fakat CHP ve MHP'nin çoðulcu demokratik bir düzene yaraþýr muhâlefet çizgisinden çok uzakda olduklarýný saptamak beni karamsarlýða sevkediyor. Muhâlefet, Hükûmet'in ak dediðine kara, kara dediðine akdýr deyip mütemâdiyen Baþbakan'a laf yetiþtirmek ve sokuþturmakdýr sanan zihniyet beni politik geleceðimiz açýsýndan ürkütüyor. Kaldý ki Hükûmet filanca meselede kara yerine ak dese onlar ayný rahatlýkla bu sefer de biraz önce ak dediklerine kara demekden çekinmeyecek týynetde þahsiyetler. Öyle olmasa ne yapmak istediklerini hep AK Parti üzerinden deðil ilâç için bir kere de doðrudan kendi inisiyatifleriyle bizlere anlatmak zahmetine katlanýrlardý.

Bir diðer endîþemse AK Parti'nin çalýþma(ma?) temposuyla ilgili.

Çok partili düzene geçdiðimizden bu yana tek bir kere, 1954 Seçimleri'nde, ulaþýlabilen bir oy çokluðuyla iktidâra gelmiþ bir partiden bahsediyoruz. Üstelik üç seçimdir her defâsýnda oylarýný arttýrmayý baþarmýþ ve dördüncüsünde de yine arttýracak gibi görünen bir partiden!

Bu fenomenal bir gidiþdir!

Baþka bir Avrupa ülkesinde bunun ikinci bir örneði yok!

Böyle olmasýna raðmen AK Parti'nin tam on yýldýr neden hâlâ yeni bir anayasa yapamadýðýný anlamakda doðrusu zorlanýyorum.

Kimse kýrýlmasýn, gücenmesin ama bunun ancak iki sebebi olabilir:

Ya beceriksizlik ya da samîmiyetsizlik!

Öte yandan diðer davranýþlarýna bakarak bu kavramlarý bu partiye yakýþtýrmak da bana fevkalâde problematik geliyor.

Bir de uyumsuzluk akla geliyor ama asýl sebeb belki de sâdece isteksizlikdir... Hýrssýzlýk, irâde noksanlýðý...

Lütfen kimse bana bir komisyonun yeni bir anayasa metni üzerinde çalýþmakda olduðundan dem vurmasýn!

Aruz vezniyle mesnevî kaleme alsalar þimdiye kadar bitmiþ olmasý gerekirdi.

Dün gazetelerde yer alan bir habere nazaran 40 maddeyi bitirebilmiþler.

Yýl sonuna kadarsa 100 kadar maddeyi tamamlamayý umuyorlarmýþ!

Demek ki gerçekden korkduðum baþýma geliyor.

Benim sütûnu düzenli olarak izlemek zahmetine katlananlar bilirler ki ben öteden beri çok kýsa ve çok genel ifâdelerle kaleme alýnmýþ bir anayasa metnini savunurum.

Bunun gerekçesi, Türkiye gibi büyük bir hýzla deðiþen bir ülkede bu sabah "modern" olanýn akþamüzeri "demode" hâle gelebileceði ihtimâlidir.

Eðer ayrýntýlara dalýp da Meclis baþkanlarýnýn kravatlarýný nasýl baðlayacaklarýna varana kadar her alanda düzenleme yaparsanýz iþin içinden çýkamazsýnýz.

Fakat anlaþýlan bu genel ve temel prensiplere dayalý metin yoluna gidilmemiþ.

Þimdi korkarým ki meselâ 120. madde kaleme alýnýrken ilk beþ maddenin de tekrar "çaðýngerekleri"ne uydurulmasý îcâb edecek.

Biz çocukluðumuzda "Dön, Baba, dönelim!" diye bir oyun oynardýk.

Bunun ileride politik hayâtýmýzý da etkisi altýna alacaðýný tabii ki bilmiyorduk.

Biz zâten ne biliyorduk ki?