Dost ve düşman

Bugüne kadar yabancı devletleri dost ya da düşman sınıfına dahil ettik ve öyle davrandık. Bu zıtlığın sebepleri inanç ve ideolojilere dayandı, bazı ülkeler ise yanımızda olduğu için onu kendimize bağlayarak güçlü olmak istedik. Oysa günümüzde eski değer yargıları ve egemen olma ilkeleri değiştiği için yeni bir yan yana ya da karşı karşıya olma kriteri bulmalıydık. Büyük güçler hesaba dayalı ve akılla belirlenen politikalar uygulamaya başladılar ve küçük ülkeleri eski düşünceleriyle baş başa bıraktılar. Bu bazen dost sandıklarımızın gerçekte düşman olduklarını ve şartlara göre dost olunmasını gerektiren ülkelerin ise düşman gibi görünmelerine neden oldu. Dost sandıklarımız ansızın düşman olurken düşman görünenlerin ortak bir politika uyguladıklarını gördük. Mesela Şah döneminde İran ABD’nin en yakın dostu görünürken, F-14 uçakları sadece ABD ve İran’da bulunuyordu. Gizli servisleri kardeş gibiydi. Ama bir gün Ayetullah Humeyni kendisine tahsis edilen özel bir Fransız uçağıyla İran’a geldi ve yönetimi ele geçirdi ve İran hem tarihsel hem de günümüzün şartlarının gösterdiği yönetimi terk etti ve Fransızlarla yakın ilişki kurdu. Bu şunu gösteriyordu: Yönetim halk tarafından değil güçler tarafından belirleniyordu.

***

Osmanlı dağılırken biz de benzer bir tavır yaşadık. Yunan ordusu İzmir’e çıkartıldı ve Anadolu’ya doğru ilerlemeye başladı. Yunanlılar bizimle yaptıkları bu savaşta bazı toprakları işgal edebilselerdi bile buna hükmetmeleri zaten mümkün değildi. Savaşın sonuçlarına bakarak olayı açıklayabiliriz. Türkiye’nin yeni düşmanı Yunanlılar oldu ve Osmanlı’yı dağıtan İngiltere’yi en iyi dostlarımızdan biri saydık. Şu soruyu sorabiliriz: Bu savaş düşmanı değiştirme operasyonu muydu ve Yunanistan bir şey karşılığı mı buna razı olmuştu? Ayrıca Türkiye bir yenilgi değil bir zafer sonucu kurulmuş oldu ve dünyadaki en önemli düşmanımız da Yunanistan olarak ders kitaplarında yerini aldı.

Diğer tarafta tarihin bile az kaydettiği bir düşmanlığın, gerçekte dünyaya egemen olmak için yapılan bir örtü anlaşmasının eseri olduğunu gösteriyordu. Bu ABD ile SSCB’nin geçmişte bir örneğini rastlanmayacak bir düşmanlık içinde olduğu zannediliyordu ama birbirlerini yok edecek hatta dünyanın sonunu getireceği düşünülen silahlara sahipken ve tüm görüntü ve söylemler bunu doğrularken savaş sonrası kurulan uluslararası ittifaklar tam tersine bu iki gücün birbiriyle anlaşmış olabileceklerini düşündürüyor.

Çoğunlukla savaşları takiben kurulan dünya dengelerindeki bozulma, yani  Sovyetler Birliği’nin dağılmasını takiben yaşanan durumda ABD’nin tek büyük güç olması ve karşı tarafta yeterli dengeleyici bir gücün bulunmaması halinde, dünyada yeni bir denge arayışı oluşur. Bu yeni yapılanmaları, yeni ittifakları gerektirir. Ancak eski dengenin yapıcıları rekabet ve hükümranlık alanları paylaşımı nedeni ile yeni yükselen bir değer olan Çin’in Avrupa ile ittifakını ya da diğer ülkelerle ittifaklarını istemez. Bu durumda ABD ve Rusya’nın taraf olduğu yeni bir denge kurulması hali; Türkiye’yi önemli kılar.

Türkiye’nin dünyayı değerlendirmesi ve yerimizin yapılandırılmasında ülkemiz yararına katkıda bulunulması gerekirken siyasilerin bu aşamaya bigane kalmaması icap eder.