Haset, Husumet, Rezalet, bireyler ve toplumlar arasýndaki düþmanlýk ve kavganýn giderek körüklenip savaþýn evrenselleþtirildiði bir dünyada, ‘dostluk’, ‘dayanýþma’ ve ‘birlikte var olma’ kadar ‘düþmanlýk’, ‘bencil bir güç istenci’ ve ‘ayrýmcýlýk’ potansiyellerini nasýl birlikte üretip var ettiðimizi sorguluyor. Bir yandan hepimizin paylaþtýðý ortak bir yakýn tarihi -kýsmen de olsa- yeniden ziyaret ederken; baþkalarý için olduðu gibi kendimiz için de yýkýcý, baþkalarýna göstermekten çekindiðimiz gibi kendimize de itiraf edemediðimiz, sessiz býrakmayý tercih ettiðimiz olumsuz duygularý ve bunlara iliþkin travmalarý da mesele ediniyor”.
Arter’de yeni açýlan “Haset, Husumet, Rezalet” baþlýklý sergiye gitmeden önce aklýmý küratör Emre Baykal’ýn yukarýdaki sözlerine benzer bir sorgulama yoðun biçimde meþgul ediyordu. Sadece gündemden dolayý deðil, hep ettiði için. Önyargý ve nefretin üniversite kürsülerinden meclis kürsülerine, kahvehanelerden ordu karargahlarýna, suç mahallerinden savaþ alanlarýna dek uzanan paslý zinciri durmaksýzýn hayatlarýmýza dolanýyor. Ýnsandaki kötülüðün kaynaðý tarih boyunca bütün düþünürleri meþgul etti, bütün sanatçýlar güzelliðin yanýnda kötülüðün tehdidini ele alan yapýtlar verdi. Ama bilgi edinmenin ve diyalog kurmanýn her kanaldan mümkün olduðu bir dünyada düþün ve sanat; sabah uyandýðýnda kendi iþini kendi görecek kuvveti ona bahþettiði için Allah’a dua eden yaþlý bir kadýnýn, çocuklarýný yetiþtirdiði, torunlarýnýn ziyaretini beklediði, komþularýný aðýrladýðý Samatya’daki evinde, huzur içinde ömrünü tamamlamasýna bile yetmiyor.
***
Ýnsanlýk, tarihi boyunca birbirine neden bunca öfke ve kin kusmuþtur, neden bu kadar acýmasýzca þiddet uygulamýþtýr? Neden yapýlan haksýzlýklara tepkisiz kalmýþ ve hiç vicdan azabý çekmemek için bahaneler bulmuþtur? Ýnsan nasýl bu kadar aþaðýlýk bir yaratýk ki kendisinden “farklý” olduðu iddiasýyla bir türdeþine tahakküm edip malýný mülkünü ele geçirmek, ondan nefret edecek bir neden uydurup canýný almak ister? Þeytana pabucunu ters giydiren entrikalar planlayarak, bunlara yasal kýlýflar uydurarak, kolu her yere uzanan resmi ya da gayrýresmi örgütler kurarak, silahlar üreterek, katliamlar yaparak, yaþam alanlarýný yok ederek baþkalarýnýn cehennemini yaratýyor her geçen gün...
Çok büyük bir resmin, evrensel komplolarýn birer parçasý olarak görünen her þeyin arkasýnda aslýnda bireyin hýrslarý, çýkarlarý, kaygýlarý, arzularý uðruna yaptýklarý var. Ýþte buna odaklý olan “Haset, Husumet, Rezalet” sergisini gezerken bazý iþleri çok etkileyici buldum, bazýlarýna bakýp geçtim. Ama bir huyum vardýr, bir yapýtý tam olarak algýlayabilmek için üzerine bir gece yatmak isterim. Sonra düþüncelerime deðiþik yönler verecek okumalar yaparým. Emre Baykal’ýn metni yeterli oldu bu kez. Hele Nietzsche’nin Aristo’nun “Dostlarým, dost yoktur” sözünden yola çýkýp yazdýðý “Belki de herkesin þöyle diyeceði neþeli bir gün de gelecek: / ‘Dostlarým, dost yoktur’ diye haykýrdý ölmekte olan bilge. / ‘Düþmanlarým, düþman yoktur’ diye haykýrýyorum ben de, / yaþayan budala” dizelerini hatýrlatmasý iyi geldi bana...
Sonra bütün iþlerini çok severek takip ettiðim CANAN’ýn, Hale Tenger’in, Hera Büyüktaþçýyan’ýn iþlerinin yanýnda, Þener Özmen’in “Bayraðýndan Kaçan Direk” adlý yapýtý da birden öne çýktý benim için. Birbirine dolanarak yükselen, tavaný bir engel olarak görmeyip delip geçen, bir üst katta buluþan iki bayraksýz direði, kimliklerinden soyunmuþ ve birbirine sadece “insan” olarak sarýlmýþ iki çýplak beden gibi canlandýrdým zihnimde...
Baþlýðýndaki olumsuz kavramlarý eleþtirerek dostluk, dayanýþma, bir arada ve barýþ içinde yaþama kavramlarýna dönüþtüren bu sergiyi iyi ki gezebilmiþim, dedim. Dosta düþmana öneririm.