Dostlarımızın sayısını arttırıp, düşmanlarımızın sayısını azaltmak

Dostların sayısını artıran, düşmanlarını azaltan bir Türkiye, sadece ülkemizde değil geniş bir bölgede de toplumların beklentilerine karşılık geliyor. Türkiye’nin bu cümleyi ilke edindiğini gösteren en önemli delilleri, Rusya ve İsrail ile ilişkileri normalleştirme sürecinde verdiği çabalarda bulmak mümkün.

Kötü giden, hatta düşmanca tutumlarla perçinlenen ilişkileri tersine çevirmek, muhtemelen yeni bir ilişki başlatmaktan çok daha zordur. Rusya gibi küresel bir güçle ve İsrail gibi neredeyse tüm toplumların gayet şüpheli baktığı bir devletle anlaşmaya çalışmanın, uzun bir müzakere geçmişi olmalı. Bu müzakerelerde, kötü ilişkilerin sadece  Türkiye’ye değil Rusya ve İsrail’e de zarar verdiğini ortaya koyacak kanıtlar hazırlanmış ve karşı taraf ikna edilmeye çalışılmıştır. Muhtemelen muhatap alınan devletler, esas zararın Türkiye’ye olduğunu, kendilerinin dünyada başka alternatifleri bulunduğunu, ilişkilerin kötü oluşundan o kadar da rahatsız olmadıklarını ima etmişlerdir.

Sonunda ise, büyük bir olasılıkla bölgesel istikrarsızlığın, ikili ilişkileri bozduğuna;  ikili ilişkilerin gelişmesinin ise bölgesel istikrarı sağlayacağına karar verilmiştir.

Kazanılanın değil kaybedilenin üzerinden müzakere

Rusya ve İsrail ile yaşanan sorunlara konu olan “tazminat” ve “özür” meselesi, anlaşmaların sadece imzası niteliğinde. Taraflar arasındaki uzlaşı listesi uzun ve kabul etmek gerekir ki Rusya ve İsrail’de verilen bu kararın arkasında kendi sıkışmışlıkları da bulunuyor.

Putin’in anlaşmanın ilk göstergelerinden biri olarak Türkiye’ye geleceklere yönelik kısıtları kaldırdığını açıklamıştı. Bu, kendi yurttaşlarının nerede tatil geçireceğine bile karışan, Rusları “Rusya coğrafyasına” sıkıştıran, AB tarafından hala şüpheli oyuncu olarak görülen ve ABD nezdinde yayılmacı olarak tarif edilen Putin’in giderek azalan itibarını kazanma hamlesiydi. Girişimi, Rusya halkları arasında da karşılığını buldu.

En önemli göstergesi, Atatürk Hava Limanı’na yapılan saldırı sonrasında Moskova’daki Türkiye büyükelçiliğine bırakılan çiçeklerdi. Kimse Rusya yurttaşlarına gidin de Türkiye’ye taziyede bulunun dememişti. Putin’in tavır değişikliği ile bu insanlar içlerinden gelen duyguları gösterme imkanı bulmuşlardı.

Toplumları kazanarak liderleri ikna etme

İsrail ile anlaşmanın en önemli getirisinin ise Gazze’ye ulaşma olduğuna şüphe yok. İsrail’in Gazze’yi açık hava hapishanesine çevirmiş olmasının kendisine ne gibi bir yarar getirdiği belli değil. Zira bunun ne Filistin sorununun çözümüne katkısı var, ne İsrail’in güvenliğine. Daha fakir, daha çaresiz bir Gazze’nin İsrail’i daha fazla yüceltmediği de açık.

Muhtemelen İsrail halkının bir kısmı da Gazze’nin rahatlatılmasının kendilerinin rahatlatılması anlamına geldiğini fark etmiş ve bunun için güvenilir bir oyuncuya olan ihtiyacı karar alıcılara defalarca iletmiştir. Bu güvenilir oyuncu Türkiye olduğundan normalleşmenin de toplumda karşılığı olmuştur.

Dost sayısını artırma, toplumların ve halkların nezdinde güvenilir bir “dost” olmaktan geçiyor. Düşman sayısını azaltma ise, karar alıcıları halkların tercihlerine ikna etmek anlamına geliyor. Dolayısıyla dostluk toplumsal düzeyde işleyen bir süreç, düşmanlık ise siyasi düzeyde.

Türkiye gibi toplumun tercihlerini kararların merkezine koyan bir ülkenin, bundan sonra başka ülke ve halklarla da benzer normalleşmeler yaşayacağına şüphe bulunmuyor; zira yöntem belli ve bu yöntem iki örnekte başarılı oldu. Neden başka örneklerde de denenmesin? Herkese iyi bayramlar.