DP’nin eylülü hep karanlýðý hatýrlatacak

Mehmet Arif Demirer, 6-7 Eylül ile ilgili yazýsýný eleþtirmeme içerlemiþ ve alýnmýþ olmalý ki, bir gazetede tam sekiz yazýyla eleþtirilerimi karþýlamaya çalýþmýþ. Þimdi de bu yazýlarý gözden geçirmenin zamanýdýr artýk.

Hatýrlayacaksýnýz, Demirer 6-7 Eylül’ün Yunan derin devletinin iþi olduðunu yazdýðýnda, kanaatlerle tarih yazýlamayacaðýný belirtmiþtim. Yanýtýnda benim pek çok iddiamý kabul ediyor. Birlikte gözden geçirelim mi?

Her on yýlda bir deðiþen kanaat

 Demirer’in 1995 yýlýnda yayýnlanan kitabýnda bu konuda en ufak bir açýklamada bulunmazken, aradan geçen zamanda birdenbire olayý Yunan derin devletine baðladýðýný yazmýþtým; kabul ediyor ve diyor ki, bu kitabýn ardýndan “on yýl sonra yaptýðým çalýþmalar beni olaylarý Yunan derin devletinin tertiplemiþ olabileceði noktasýna getirmiþ”tir. Burada da sadece bir ihtimalden söz ediyor. Yazar bu aþamada ortaya sadece “soru iþareti” attýðýný belirtiyor. En sonunda da iddialarýnýn “en azýndan” kendisini “tatmin” ettiðini ve “üzerinde tartýþýlacak aþamaya” gelmiþ olduðunu yazýyor. Yazarýn her on yýlda bir daha önce yaptýðý bir araþtýrmaya iliþkin fikrini deðiþtirdiðini böylece öðrenmiþ oluyoruz. Bu bakýmdan sabýrlý olmalý ve yazarýn bir on yýl sonra ulaþacaðý kanaati beklemeliyiz! Çünkü kanaatleri de zamanla deðiþmektedir.

Londra Konferansý’ndaki ‘baþarý’

Demirer iddiamý kabul ediyor; Evet diyor, Kýbrýs meselesi için toplanan Londra Konferansý baþarýlý deðildi; onun iddiasý baþkaymýþ, meðer o sadece “Türk tezi”nin konferanstaki baþarýsýndan söz ediyormuþ. Peki, “Türk tezi”nin baþarýlý olduðunu nereden mi biliyor; çünkü Türk gazeteleri öyle yazýyormuþ! Gazete “tezimiz Ýngiltere’de müsbet tesir býraktý” diye yazýnca, “Türk tezi” de baþarýlý olmuþ oluyor anlaþýlan. Türkün Türke propagandasý da iþte ancak bu kadar olur; Çetin Altan’ýn kulaðýný çýnlatmanýn zamaný geldi yine.

Peki, Ankara ve Ýzmir ne olacak?

Yazara sormuþtum; ya Ankara ve Ýzmir’deki olaylar, onlar ne olacak? Cevap: “Önemsemediðim için ilgilenmedim.” Vay canýna, yazarýn olaylarla ilgili olarak önemsemediði baþkaca neler var acaba diye insan sormadan edemiyor. Bu konuda kitaplar, makaleler yaz; televizyon programlarýna çýk, ama olaylarýn bütünüyle ilgilenme! Sebebi mi, onlar “önemsiz ölçekte” imiþ de ondan. Ne önemi var caným, bunlar olsa olsa teferruat; kimsenin aklýný karýþtýrmaya elbette gerek yok!

Bilgi ve belge meselesi

Yazar Yunan derin devletinin olaylarýn sadece “tertipçisi” olduðunu söylüyor; olaylarý onlar yapmamýþlar; Türkler yapmýþ. Ama Selanik’te bombayý patlatan onlar, Ýstanbul Ekspres’in ikinci baskýsýný yaptýran da onlar, ha bir de Ýstanbul’da Rumlarýn evlerini iþaretleyenler yine onlar; “gerisini bizler” yapmýþýz. Aradaki baðlantý nasýl saðlanmýþ acaba diye sorarsanýz, ben sormuþtum yazara, demiþtim ki, acaba elinizde yeni bir kaynak ya da belge mi var diye. Demirer’in yanýtý: “Yeni kaynak ya da belge mi sundum? Hayýr, yeni bir þey sunmadým. Sadece bazý halkalarý birleþtirdim.” Þimdi yazara kanaatle tarih yazýlamaz deyince neden kýzýyor anlamýyorum. Her konuda ‘belge belge’ diye yeri göðü inletenlerin, sýra kendilerine gelince kaynakçýlýkla yetinmeleri acýnasý bir durum. Demirer þöyle yazýyor: “Ben 51 yýl[lýk] deneyimli bir mühendis olarak rakamlarý alt alta yazýp toplamasýný öðrendim.” Ben de zaten yazarýn mühendislik yönünü deðil, tarihi mühendislikle karýþtýrmasýný ve olaylarý alt alta yazarak kendince sonuçlara varmasýný eleþtirmiþtim. Çünkü olaylar keyfî olarak toplanmaz ve çýkarýlmaz.

METÝN TOKER’E HAKSIZLIK ETMEYÝN

Demirer, Metin Toker’in de konferansta “Türk tezi”nin baþarýsýný onayladýðýný yazýyor. Kitabýnda Akis dergisinin 10 Eylül tarihli sayýsýndan alýntý yapmýþ. Fakat yazar çok seçici, buna daha önce de deðinmiþtim, belki de Toker’in yine Akis dergisinde bu kez bir hafta sonraki yazýsýný hiç görmemiþ olabilir. Toker þöyle yazmýþtý:

Kýbrýs konferansý

“Kýbrýs konferansý… Bu toplantýnýn ehemmiyeti üzerinde durmak dahi abestir. Hâdise son derece mühim bir siyasî karakter taþýyordu. Gerek müzakereleri, gerekse müzakerelerin devam ettiði sýrada, hatta onlarýn arefesindeki havayý memlekete aksettirmek, basýnýn ilk ve ön planda tutulmasý gereken vazifesiydi. Yapýlacak bir gaf sadece gazetecilik gafý olmaz, ayný zamanda politik zararlara sebebiyet verir, umumî efkârýn muhtelif noktalarda yanýltýlmasý tahmin olunamayacak neticelere yol açabilirdi. O kadar ki, yalnýz toplantýya katýlan resmî delegasyonumuz deðil, konferansý takip edecek gazetecilerin de siyasî fikirleri olan, dýþ politikada ihtisas yapmýþ bulunmasa bile, hiç olmazsa hâdiseleri yakýndan takip etmiþ kimseler arasýndan seçilmesine lüzum vardý. Havayý mevcut bilgilerine dayanarak sezebilmeli, onu memlekete doðru þekilde aksettirebilmeli, sözlerin ve hareketlerin altýndaki manayý anlayabilmeli, taraflarýn tetkiklerine vukuf kesbedebilmeliydiler. Bunlarýn þahsî meziyetlerinden baþka bir takým melekeler, tecrübeler istediði ortadadýr. Konferansý, elbette ki gazetelerin dýþ politika mütehassýslarý katýlan takip edeceklerdi.”

Batý basýný örnek alýnsýn

Toker, Batý basýnýndan örnekler veriyor, ardýndan konferansý izleyen gazetecileri þöyle eleþtiriyordu. “Oralardan [Batýdan] gazeteye gelen havadisler en sýhhatli, en doðru havadisler olmuþ, hiçbir zaman spekülasyonlara giriþilmemiþtir.” Peki, ya bizde nasýl olmuþ diye sorunca, Toker þöyle yazýyor. “Gönül isterdi ki, bizim gazetelerimiz de tabiî kendi çaplarýnda ayný þekilde davransýnlar. Maalesef böyle olmamýþtýr. Böyle olmadýðý için de umumî efkâr bazý yanlýþ kanaatlere sahip olmuþtur.”

Demirer’in yanlýþý

Sanýrým Demirer de Toker’in ifadesiyle bu yanlýþa kapýlanlar arasýnda bulunuyor. Toker þöyle devam ediyor çünkü: “Londra’daki basýn heyetimize bir göz atarsak, sadece iki baþyazara rastlayabiliriz. Diðerleri ya olimpiyat takip etmekte ya hafif röportajlar yapmakta ya muhasebe iþleriyle uðraþmaktadýrlar. Hatta aralarýnda bir de sinema tenkitçisi vardýr. Hepsi kendi sahalarýnda hakikaten birer kýymet olabilirler; ama Londra Konferansý’nda sinema tenkitçisi… Ama Londra Konferansý’nda olimpiyat yazarý… Bunun ciddî bir hareket sayýlamayacaðý aþikârdýr.”

Toker de tekzip ediyor

Nihayet Toker, Demirer’i þöyle tekzip ediyor: “Bu hareket ciddî bir hareket sayýlamayacaðýndandýr ki, Londra’dan, daha konferansýn arefesinde, ‘Yunan tezi tamamiyle hezimete uðradý’, ‘Bütün dünya Türk tezini destekliyor’ nevinden ciddiyetle alâkasý olmayan haberler gelmiþtir.” (Özden Toker ile Kurtul Altuð’un hazýrladýðý “Metin Toker’den Akisler” kitabýndan alýntýdýr). Bilmem bu satýrlarý Demirer önemser mi? Yoksa bir sinema yazarýyla pehlivan tefrikasý yazarýnýn ilettiði konferans haberlerine inanmaya devam mý eder? Artýk bundan sonrasý kendi tercihidir!

CANLI TANIKLIK ÝDDÝASI

Demirer’in iddiasý çok basit: Londra Konferansý’nda “Türk tezi”nin baþarýsý karþýsýnda afallayan Yunanlýlar, Ýstanbul’daki olaylarý “tertiplemiþ”; yazarýn tezi esas olarak konferanstaki Türk baþarýsýný varsayýyor. Bu varsayýmýnýn destekçisi kim peki? Önce kendisi, bana yazdýðý bir mailde; “Londra’daki konferansýn (canlý) son tanýðýyým” diyor. Sanki konferansa katýlmýþ gibi bir izlenim vermeye çalýþmýþ; oysa kitabýnda þöyle yazýyor: “1955 yazýnda Londra’da bir yaz okulunda bulunuyordum.” Atina Büyükelçisi ise “yakýný” imiþ. Bir öðrenciyle büyükelçinin bu yakýnlýðýna anlam veremedim. Bizzat büyükelçiden konferans hakkýnda haberler alan bir öðrenci; bana pek de ikna edici gelmedi. Bir de dönemin Dýþiþleri Bakaný Fatin Rüþtü Zorlu’nun babasýnýn “çok yakýn arkadaþý” olduðunu yazýyor. Olabilir de, bir öðrencinin tesadüfen bulunduðu bir þehirde resmî bir konferansa canlý tanýk olmuþ gibi anlatýmý hayli garip. Ýnandýrýcý da deðil. Kendisi o sýrada daha lise öðrencisi; kitabýnda 1957 yýlýnda yüksek eðitimi için yurt dýþýna çýktýðýný anlatýyor. Bir lise öðrencisini büyükelçinin yanýnda pek düþünemiyorum. Üstelik bir de kitabýnda tam bu sýrada Ahmet Emin Yalman ile de görüþüyormuþ gibi yazmýþ. Ona kaldýðý otelde rastlýyormuþ. Belki, ama herhalde Yalman bir lise öðrencisiyle oturup politika konuþmuyordu. Yazar okuyucuyu bilerek yanlýþ yönlendirmeye çalýþýyor. Demirer, kitabýnda babasýnýn olaylar hakkýndaki görüþünü de naklediyor; babasý Mehmet Arif Demirer ise bu tarihte henüz bakan deðildi; ama DP milletvekiliydi. Babasýna göre olaylarýn “tek bir suçlusu yok”tu. Üstelik  o Yunanistan’ýn adýný týpký Baþbakan Adnan Menderes gibi aðzýna bile hiç almamýþtý. Olaylar sýrasýnda birinci derecede siyasî sorumlular Yunan derin devletinden hiç söz açmamýþlardý! Bu buluþun patenti Demirer’in oðluna aittir.

EVET, BENÝ OKUMAK ZORUNDASINIZ

Demirer, kendisini eleþtirmeme o kadar kýzmýþ ki, yine bir baþka gazete yazýma da yanýt vermeye çalýþmýþ. Belki hatýrlayacaksýnýz, hani Kâzým Karabekir’in inkýlâp tarihi ve Nutuk eleþtirilerinden söz ettiðim yazýmý. Demirer, bu yazýmda Karabekir’i ve mülâkatýný eleþtiren gençlerin “muhtemelen” parti desteðiyle bu gösteriyi düzenlediklerine iliþkin iddiamý geçerli görmüyor ve gençlerin ardýndaki parti desteðini reddediyor. Bu konuda “belge ya da kaynak bilgisi” vermediðimi ileri sürüyor. Hani ben onu belgesiz ve kaynaksýz yazmakla eleþtirmiþtim ya, þimdi ayný þeyi benim yaptýðýmý ileri sürüyor. Ben de yazara maille, belgemi ve kaynaðýmý, ilk baskýsý daha 1986 yýlýnda yapýlan “Türkiye’de Millî Þef Dönemi” kitabýmda, ardýndan 1999 yýlýnda ODTÜ’de katýldýðým bir konferans tebliðimin 2009 yýlýnda yayýnlanan kitabýnda bulacaðýný aktarmýþtým. En son “Geçmiþiniz Ýtinayla Temizlenir” kitabýmda da ayný yazýmý tekrar yayýnladýðýmý hatýrlatmýþtým. Bu mülâkatý daha 1983 yýlýnda (otuz yýl önce) ilk kez yazan bendim çünkü! Yazar buna karþýlýk þöyle cevap veriyor: “Koçak’ý eleþtirebilmek için bütün kitaplarýný okumuþ olmak mý gerekiyor?” Evet, eðer benimle tartýþmak istiyorsa kitaplarýmý okumak zorunda. Okumadan tartýþana da daha önce pek rastlamamýþtým. Ya benimle tartýþýrken yazdýklarýmý okuyacak ya da tartýþmaktan vazgeçecek. Nitekim ben onun dergi yazýsýný eleþtirirken, kitabýný da okumuþ ve onu da eleþtirmiþtim. Aramýzdaki bir fark da budur iþte.