Duayen darbeci

Ne diyordu duayen darbeci Hasan Cemal“Demirel’i darbeyle devirecektim...”

Bunu, bir “çocukluk hastalığı” olarak algılamamızı istiyor... Küçücük bir yaramazlık olarak görüyor.

Sanki içindeki darbeci güdüleri yok etmiş gibi... Sanki ıslah olmuş gibi... Sanki Erdoğan’a karşı yeni bir darbeye aşermiyormuş gibi...

Demirel’i darbeyle devirecekmiş!

Niye?

Demirel, 1950-60 döneminin kalkınmacı retoriğine döndüğü, enflasyonu düşürdüğü, büyüme rakamını yüzde 7’ye çıkardığı, istikrarı sağladığı için olabilir mi? 

Elbette öyle.

İş yapan Demirel’i darbeyle devirmeye çalışıyorlardı.

İş yaptığı için cezalandırmak istiyorlardı.

Sonradan çok sevdiler Demirel’i.

Eyyam siyasetine yatan, idare-i maslahatçılık yapan, güç odakları karşısında teslimiyetçi bir politika izleyen kırılgan Demirel’e bayıldılar.

Madem Hasan Cemal “çocukluk hastalığı” olarak gördüğü darbecilik yılları için anlayış bekliyor ve hoş görmemizi istiyor...

Bakalım.

Bakalım ne haltlar karıştırmışlar?

Doğan Avcıoğlu’nun çıkardığı, Hasan Cemal’in de yazı işleri neferliğini yaptığı haftalık “Devrim” gazetesinde yayımlanan bir bildiri: “Şu günlerde yeniden 1919 karanlığına gömüldüğümüzü söylemek fazla mübalağalı değildir. Yaygın bir kötümserlik ve umutsuzluk, yeni bir düzen özlemiyle birlikte bütün ülkeyi kaplamıştır. Türk ulusunun geleceği için Devrimci Ordu Gücü pırıl pırıl parlamaktadır.” (Yeniden hatırlatalım: Büyüme rakamı 7, enflasyon oranı yüzde 6.)

Evet, Avcıoğlu ve arkadaşları (ışık içinde yatasıca İlhan Selçuk da aralarındaydı) darbe bekliyordu. Bu darbe, “sol” bir darbe olmalıydı.

İntelligentsia darbe beklerken, ülkede peş peşe bombalar patlıyordu.

Devrimci bombaları...

Kim getiriyordu bu bombaları?

Kim olacak, 27 Mayıs’çı Milli Birlik Komitesi üyesi İrfan Solmazer.

Daha çok terör, daha çok tedhiş olmalı, ordu “çaresiz kalıp” yönetime el koymalı ve böylece “devrime giden yolun önü” açılmalıydı.

İşte Erol Bilbilik’in anlattıkları: “Bir gün Orhan Kabibay’ın evinde toplandık. Hidayet Ilgar, Talat Turhan, İrfan Solmazer ve daha birçok kişi vardı. Bir ara İrfan Solmazer bana, ‘Erol, sen Denizcileri ihmal etmişsin’ dedi. Kimi ihmal ettiğimi sorunca, ‘Sarp Kuray’ı, Deniz Gezmiş’i ihmal etmişsin. Hiç temas kurmamışsın. Ama ben onlara İstanbul’da, Ankara’da mısır patlatır gibi bomba patlattırıyorum’ dedi...”

Solmazer, Deniz Gezmiş ve Sarp Kuray’ı karşısına alıp konuşuyormuş, “Deniz, ABD Büyükelçiliği’ni tara ve yok ol” diyormuş. Sarp Kuray’a da “Git şurayı bombala” emrini veriyormuş.

Devam ediyor Bilbilik, “Bu işlerden mutlaka Orhan Kabibay’ın haberi vardı. Dolayısıyla Deniz Gezmiş’i, Sarp Kuray’ı, herkesi kullandılar. İrfan Solmazer, 12 Mart’a 24 saat kala Almanya’ya uçuruldu.”

Solmazer uçuruldu ama Deniz Gezmiş darağacına gitti.

Sonuç?

Demirel’i deviremediler.

Kendileri devrildi.

Rezil kepaze oldular.

Böylece, Demirel’i devirecek “hakiki” cuntanın (Memduh Tağmaç ve adamlarının) önü açıldı.

Şu garip tecelliye bakın ki, 1970’lerde Demirel’e karşı cunta kuran “sivil aydınlar”, 28 Şubat sürecinde ona teslim oldular. Çünkü icraatçı Demirel gitmiş, parlamentoya karşı darbe tertibinin içinde yer alan eyyamcı Demirel gelmişti.

Şimdi de, “Büyüksün baba, kıymetini bilemedik; seni darbeyle devirmek istedik, çok ayıp ettik” şeklinde ahlaksız yazılar yazıyorlar.