Dünya bir sahnedir

William Shakespeare’in ünlü sözünü hepimiz biliriz. Tiyatronun büyük yaratýcýsý sanatýnýn aslýnda gerçek hayatýn küçük ölçekte bir yansýmasý olduðunu, insanlarýn kendilerini oyun karakterlerinde, olaylar içinde bir aynaya bakar gibi bulduklarýný, çoðu zaman gerçek hayatta bütününü kavrayamadýklarý meseleleri sahne üzerinde açýk seçik görebildiklerini de...

Son haftalarda Ýstanbul Þehir Tiyatrolarý’ndaki yönetmelik deðiþikliðiyle doruða týrmanan, bugün saat 11.00’de Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi Kent Tiyatrolarý Sanatçýlarý Derneði ÝÞTÝSAN’ýn ve ona destek veren sivil toplum kuruluþlarýnýn birçok ilde eþzamanlý olarak yapacaðý açýklamayla devam edecek olan “sanata siyasi baský” tartýþmasýný da bir oyun gibi izlemekte yarar var. Böylece asýl meselenin Þehir Tiyatrolarý’nýn yapýsý ya da net bir tanýmý henüz ortaya konmamýþ bir “muhafazakar sanat” kavramý olmadýðýný hepimiz anlarýz. Bu biçim ve estetik deðil içerik sorunu. Biz oyunun temasýna bakalým.

***

Birbirimizi kabullenmek ya da kabullenmemek... Ýþte bütün sorun burada! Sarsýlmýþ ama yýkýlmamýþ bir sistem tepemizde Damokles’in kýlýcý gibi sallanýrken hala daha kaba saba bir sað - sol kavgasýyla cepheleþmekten; birbirimizden intikam almak güdüsüyle sinsi saldýrýlarda bulunmaktan; birbirimiz üzerinde tahakküm kurmayý uzlaþmaya, anlaþmaya yeð tutmaktan vazgeçmedikçe kaybetmeye mahkumuz. Her türlü kaybetmeye...

En çok hangi kýzýnýn onu sevdiðini anlamayýp gücünü kendisini pohpohlayan hýrslý kýzlarý ve damatlarý arasýnda paylaþtýran ve sonuçta bir fýrtýnanýn ortasýnda yanýndaki soytarýyla sefil olan Kral Lear’e benzeyeceðiz sonunda! Bilmem öyle bir durumda bizi kurtarmaya gelecek vicdanlý Cordelia bulunur mu yoksa yýrtýcýlarla leþ yiyicilere yem mi oluruz? Tahtýna ve servetine el koyduktan sonra yaþlý babalarýný kapý dýþarý eden iki büyük kýzý Goneril ve Regan’ýn dalkavukluðuna kanmasýdýr Kral Lear’i esas yaralayan...

Þehir Tiyatrolarý’ndaki fýrtýnanýn da öncesi var. Þunun altýný çizelim: Türkiye gibi demokrasi ve özgürlük kavramlarýný bir türlü sindirememiþ bir ülkede herhangi bir ödenekli sanat kurumunun baðýmsýz olmasý olanaksýz. Bugüne dek hep resmi ideoloji çizgisinde kaldý bu kurumlar, yönetimleri hep siyasi iktidarlarýn iradesine boyun eðdi. Bazý dönemlerde daha sakin ve huzurlu çalýþtýlar, bazý dönemlerde ciddi çatýþmalar yaþadýlar ve tartýþmalar yarattýlar. Þehir Tiyatrolarý da kendimi bildim bileli bu tartýþmalar içinde çalkalanýr durur.

Bana göre o zaman da bugün de geçerli olan en büyük sorun totaliter düþünme biçimi. Herkes ben bilirimci! Bürokratý, entelektüeli, sanatçýsý, gazetecisiyle herkes en iyinin, en doðrunun tekelinin kendisinde bulunduðuna inanýyor. Bu uðurda izlemediði film ve oyunlardan þikayet eden mi istersiniz bir siyasi kampýn sanatsal üstünlüðünü ilan eden mi!

Hiçbirimiz birbirimizin farklý düþüncelerini kabullenemiyoruz ve bir arada yaþama pratiðini sýrf dýþ görünüþte devam ettiriyoruz. Ýçimizde yaþadýðýmýz çatýþma basbayaðý bir nefret duygusundan kaynaklanýyor. Muhalefet ettiðimiz düþünme ve yaþama biçimleri ortadan kalksa bundan dolayý bir vicdan azabý, suçluluk duymayacaðýz! Aksine içimiz rahatlayacak! Saðcý solculardan, solcu saðcýlardan, dindar imansýzlardan, laik mürtecilerden kurtulacak. Halbuki bu durumda yine huzur bulamayacaklarýný adým gibi biliyorum: Kendi içlerinde hizipleþip kavgaya devam edecekler! Hep öyle olmadý mý?

O arada sanat kurumlarý yüceltileceðine yýkýlmýþ, sanat yapýtlarý mükemmelleþtirileceklerine popülizme kurban edilmiþ, sanatçýlar yýpratýlmýþ maðdur edilmiþ kimse umursamýyor... Umursamasýn, deðiþim böyle olmaz. Ancak yozlaþma olur kavgayla.

Dünya bir sahnedir, dünyanýn perdesi yoktur ki insin!