Dünya Ekonomik Forumu’nun Ortadoðu, K.Afrika ve Avrasya’yý kapsayan bir zirveyi Ýstanbul’da düzenlemesi ve bu zirvenin, konu ettiði coðrafya açýsýndan da, bir ilk olmasý zirvede konuþulanlardan önce gündeme gelmesi gereken bir husus bence. Dünya Ekonomik Forumu, 1971’de, Ýsviçre’de ‘Avrupa Yönetim Forumu’ olarak kuruldu. Tabii ki kuruluþ tarihine ve yerine dikkat çekmek isterim. Aslýnda bugünkü krizin ilk habercisi sayýlan 1973 krizine yaklaþýrken ortaya çýkan bu ihtiyaç oldukça anlamlý. Sistemin sorunlarýnýn, hükümet ve sermaye temsilcilerinin bir araya gelmesiyle tartýþýlacaðý böyle bir küresel platform tam da dünya para sisteminin ABD’den baþlayarak çökmeye baþladýðý 1971 yýlýnda, dünya sermayesinin kasasý Ýsviçre’de gündeme geliyor. 1971 yýlý ilginç bir yýldýr.
Vietnam savaþýnýn hemen ardýndan Nixon, 1971’de, dolarýn altýna olan baðýmlýðýný kaldýrýnca, (1 ons altýn=35 dolar) herkes dolarýn yerine ne geleceðini konuþmaya baþlamýþtý ama Nixon’ýn Hazine Bakaný John Connally, dünyaya tarihe geçen þu sözü söyledi: “Dolar bizim paramýz ama sizin probleminiz.” Connally’nin þýmarýkça meydan okumasýnda, dolarýn arkasýnda ABD siyasi gücünün olduðu vurgusu vardý. Yetmiþli yýllar ABD için kâbus dolu geçti ama seksenlerde ABD, arz yönlü iktisat ve neo-liberal dönüþümle yeniden hegemonik üstünlüðünü ilan etti. Seksenlerde baþlayan bu dönemin siyasi tarafý, saldýrgan militarizme, askerî müdahaleciliðe ve üçüncü dünyada diktatörlükleri desteklemeye dayanýyordu.
1980’de bir ons altýn bütün zamanlarýn en yüksek deðeri olan 875 dolara çýkmýþtý ama bunun ABD açýsýndan pek önemi yoktu. Faiz oranlarýný yükselterek ve vergi kolaylýklarý saðlayarak sermaye akýþýný hegemonyanýn merkezinde toplamayý baþaran ABD, alternatif bir para biriminin olmamasýndan da yararlanarak karþýlýksýz dolarla borçlanmayý sürdürdü. Dünyanýn aðasý artýk dünyanýn en borçlu ülkesiydi. Ama iþin komik tarafý, aðanýn dünyadan borç olarak istediði parayý kendisinin basmasýydý. Bunun sürdürülebilir olmasý ve zincirin kopmamasý için ABD, özellikle doksanlarda, dünyayý finansal serbestleþme için ikna etti. Finansallaþma, kaydî paraya dayanan (ki bu büyük oranda dolar) ve geometrik olarak çoðalan küresel bir menkul kýymet aðý olarak karþýmýza çýktý. ABD kâðýtlarý ve dolar alarak rezervlerini güçlendiren ulusal Merkez Bankalarý, trilyonlarca dolarlýk naylon varlýðýn hýzlý giriþ çýkýþýna karþý kendilerini, karþýlýðý olmayan, ABD kaynaklý deðerlerle koruyorlardý. Merkez Bankalarýnýn baðýmsýzlýðý ve enflasyon hedeflemesi ucubesi, tam bu konjonktürde bu durumu sürdürmek üzere ortaya atýldý. Merkez Bankalarý, ellerindeki dolar rezervlerini hýzla boþaltmadýkça burada bir sorun yoktu. Ama tam burada asýl büyük sorun (gerçek) unutuluyordu: Çin gibi cari fazla veren ve baþ finansör olan ülkelerin bu iþe sonsuza kadar razý olmayacaðý ve deðiþen üretim dengeleri çerçevesinde Vietnam’dan Türkiye’ye kadar birçok ülkenin de var olan “azgeliþmiþlik” çemberinden çýkýp kendi yollarýna gideceði gerçeði.
Ýþte o gerçek ‘zamanlara’ geldik. 1971’de, ABD ve dolar kaynaklý sistem tehlikeye giriyor, biz Avrupa’da kendimize çeki düzen verelim diyen küresel finans sermayesinin oluþturduðu Dünya Ekonomik Forumu, þimdi Avrupa’dan ümidini kesince Türkiye’yi merkez alarak, Ortadoðu, Afrika ve Avrasya’ya yöneldi. Tabii ki enerji, büyüyen pazarlar ve en önemlisi beþeri sermaye burada. Forum’un temsilcileri, ‘Arap Baharý’nýn arkasýnda teknoloji ile buluþan genç nüfusun olduðunu biliyorlar. Bakýn bu süreçte, Ýsrail, Baascý diktatörlükler, kapalý ulus-devlet savunucularý yeniliyor. Tam buradan bakýnca, dün Baþbakan Erdoðan’ýn Türkiye’nin dýþ politika vurgusu çok yerindeydi.
Tam burada þu nüfus ve beþeri sermaye tartýþmasýna yeniden dönmek istiyorum. Bakýn, AB, 2020 Stratejisinde nitelikli iþgücü eksikliðini kabul ediyor. AB’nin yaklaþýk 24,5 milyon iþsizinden 4 milyonu niteliklerine uygun iþ bulamadýðý için iþsiz. AB’de 25 yaþ altý genç nüfusta iþsizlik oraný %22,4. 2020’ye kadar ortaya çýkacak yeni iþ pozisyonlarýnýn %90’ý yüksek nitelikler gerektirecek. 2030 yýlýnda AB’de verimli çalýþan nüfus %12 azalacak.
Bunun için AB krizi bir yerde nitelikli ve genç nüfus krizidir ve bu anlamda AB’nin Türkiye’den baþlayarak Ortadoðu, Asya ve Afrika coðrafyasýna ihtiyacý vardýr.
Türkiye’de de þimdi aslýnda kürtaj üzerinden kadýn iþgücünü ve beþeri sermayeyi tartýþýyoruz. Türkiye’de kadýnýn iþgücüne katýlýmý hala çok düþük. Grafiðimizde, kadýn iþgücü, kýrsal kesimde evliliðin ilk dönemi dýþýnda-çocuk sayýsýna baðlý olmaksýzýn- üretimde oluyor. Ancak þehirlerde, nitelikli kadýn iþgücü, çocuk sayýsýna baðlý olarak üretimden çekiliyor.
Kadýnýn üretime katýlýmýný fazla çocuk düþürmüyor
Burada kadýn iþgücünün düþük kalmasý çocuk sayýsýndan ziyade evlilik kurumuna baðlý bir olgu. Çünkü Türkiye’de evlilik kurumu-çok yanlýþ bir þekilde- kadýn için bir sosyal güvenlik sistemi olmuþ. Kýrsal kesimde ve þehirli düþük eðitimli kadýnlarda artan çocuk sayýsý üretime katýlmayý engellemiyor. Çünkü bu kesimlerde evlilik kurumu artýk sosyal güvenlik sistemi olmaktan çýkýyor. Aile reisi sýfatýyla erkek, tek baþýna aileyi geçindiremiyor.
Ama þehirli yüksek eðitimli kadýnlar artan çocuk sayýsýyla birlikte üretimden çekiliyor. O zaman artan çocuk sayýsýnýn kadýný üretimden çektiði doðru deðil. Burada yanlýþ bir þekilde, kadýn için, sosyal güvenlik sistemi olan evlilik kurumuna ve yüksek eðitimli kadýnýn, iþyerlerinde erkekler tarafýndan önünün kesilmesine bakmak gerek.
Bunun dýþýnda þu nüfus konusunda artan nüfus refahý engeller, refah toplumu için nüfus planlamasý gerekli ve fazla nüfusu kapalý-militer toplumlar ister tezinin de 20. yy’da kaldýðýný düþünüyorum. Tarým toplumunda iþgücü için, sanayi toplumunda yedek iþçi ordusu için fazla nüfus istendi. Refah toplumlarýnda ise fazla nüfus, Neomalthusçu bir bakýþ açýsýyla reddedildi. Ama teknoloji tekelinin kýrýldýðý beþeri sermayenin belirleyici olduðu, eðitimin yaygýnlaþtýðý bilgi toplumunda fazla nüfus refaha katkýdýr.