Adı kamu yayıncısı, devlet kanalı ya da propaganda makinesi de olsa, yaygın medya kanalları için dünyada kıyasıya bir mücadele var. Mücadelede mutlak doğruları anlatmak şart değil. Herkes kendi doğrusunu anlatıyor. Esas hedef, kalpleri ve zihinleri kazanmak.
Amerika’nın Sesi... (VOA) ‘Kamu yayıncılığı’ yaptığını söyler. Parayı devletten alır. Bin kişi çalıştırır. Son yıl 218 milyon dolar harcamış. Gerçek anlamda propaganda amacıyla 2. Dünya Savaşında radyo olarak dünya dillerinde yayına başladı.
Sonra TV yayını başladı. İnternet yayıldı. Devlet propagandası olduğu için ABD içine yayın yapmazdı, birkaç yıl önce kısıtlama kalktı. Yayınlarını dünyada haftada 278 milyon kişinin izlediği söylenir. Kurum son dönemde ajans hizmeti vermeye başladı ve dağınık ABD yerel medyası için önemli bir kaynak oldu.
Bilenler Wolof dili yayınlarında güzel müzik çaldığını söylüyor. Bir fikrimiz yok! Castro rejimini devirmek için yapılan masraflı yayınları Küba’nın yalnızca yüzde 1’inin dinlediği anlaşılınca, geçen ortalık karıştı, sonra unutuldu. Küba’da rejim sürüyor.
ABD’nin propagandasını VOA dışında Asya’da RFA, Avrupa’da RFE , Latin Amerika ile Ortadoğu’da yerel markalar götürüyor. Bu kurumların harcadığı toplam para, yılda 800 milyon dolar. Ve bu para, ABD Savunma Bütçesindan çıkıyor. Gerçi trilyonluk askeri harcamaların yanında propaganda medyası için ayrılan para, havuzda bir kova su. Ama propaganda füze kadar lazım!
İşin ilginci, Hillary Clinton Dışişleri Bakanıyken, dünyadaki propaganda savaşına dikkati çekmiş, Rusya ve Çin propaganda medyaları harika biçimde zihinleri çelerken, ABD’nin bu alanda geri kaldığından yakınmıştı.
Donald Trump gelip medya ile itişmeye başlayınca, unutulmuş Amerika’nın Sesi değer kazandı ve mücadele alanı oldu.
Son olarak Trump’ın Cumhuriyetçi Partisi Kongre’den bütçe geçirirken VOA’nın Demokrat-Cumhuriyetçi ortak yönetim yapısını değiştirip yetkileri Başkanın atayacağı CEO’ya verdi, ve kıyamet koptu: Trump, kurumu kontrol edecekti. Amerika’nın Sesi, Trump’ın Sesi olacaktı.
Donald Trump’ın şahsen Amerika’nın Sesi diye bir kurumdan haberdar olmadığından eminiz. Ancak ekibindeki medyacılar bu kurumla ilgililer, potansiyeli biliyorlar.
Öte yanda Trump’ın ya da ekibinin bu kurumu kontrol ettiği söylenemez. Çünkü Amerika’nın Sesi, geçen satır arasında Trump’ın akıl hastası olabileceğini vurguladı. Haberde ‘Başkanlığı çökmekte olan şovmen...’ kavramlarını da ‘mesela’ formatıyla izleyicinin bilinç altına soktu.
VOA şimdilik Donald Trump’ın öncelikleri arasında değil. Başkan, ikrahla kullandığı ‘Ana Akım Medya’ terimi altında CNN, New York Times ve MSNBC’yi hedef alıyor. New York Times’ı milyarlık bir tazminat davasıyla iflas ettirebileceği konuşuluyor.
Ve Trump hiçbir medyaya güvenmediği için Twitter kullanarak seçmenine, kamuoyuna doğrudan ulaşıyor. Zihninin bir köşesinde Tayyip Erdoğan’ın 15 Temmuz gecesi sosyal medyadan halkı direnişe çağırması var. Nereden biliyoruz ? Bunu iki ayrı mülakatta söyledi. Donald Trump, bir gün tam kuşatma altında kalacağını düşünüyor. Ve bu kuşatmayı sosyal medya üzerinden kıracak. Buna hazır. Örneği de var.
Televizyonu kapatmak için de savaşılacak mı?
Suudi Arabistan, Mısır, Bahreyn ve BAE’nin Katar’a abluka başlatıp 13 maddeli ültimatom vermesindeki garabet bir yana, Türkiye’yi dile dolamaları, diğer yana. Gerçi bunların hepsi “saralım mı, burada mı yersiniz” türünden istekler de, ’El Cezire’yi kapat’ maddesi tam evlere şenlik... Yarım yamalak da olsa biraz habercilik yapınca, Ortadoğu’da cam çerçeve iniyor.
Ancak bu ne öfkeymiş! El Cezire TV 21 yıldır var. İkisini de izleyenler, kanalın Arapça yayını ile İngilizce yayını arasında büyük fark olduğunu söylüyor. Bilemiyoruz... O bölgede her ülkenin resmi TVsi, medyası var. Hatta Suudi Arabistan’ın, El Cezire kopyası El Arabiya’sı var. Ve bu ülkeler zaten iç piyasalarını kontrol edip, kimin ne yayın yapacağını, ne diyeceğini izne bağlamış ülkeler. O zaman El Cezire’ye duyulan öfke nesi?
El Cezire Katar’ın propagandasını yaptığı için mi hedefte? Yoksa gelinen noktada artık bu 4 ülkenin kırılganlıkları iyice arttı da, bu ülkeler medya yoluyla kırılıp çökmekten mi kaygılılar? Ve El Cezire olmasa, haber alacak başka kaynak mı yok?
El Cezire’nin son büyük günahı Arap Baharı kargaşasını sürüklemesiydi. Ama olayların üzerinden 7 yıl geçmiş, olan olmuş... Hatta El Cezire biraz değişmiş... Hala mı tehlike var?
Kanalın son günahları arasında, Suudi Arabistan’ın Yemen saldırısını eleştirmek, Yemen’de sivillerin ölümünden ve koleradan söz etmek var. Ya da Mısır’da Muhammed Mursi’ye yönelik 2013 Darbesine ‘Darbe’ demek var. Suriye’de bazı direnişçi gruplara yayınlarda yer verilmesinden de kızan olmuş. Bunlar, El Cezire olsa da olmasa da dünya ajanslarının bültenlerinde, sosyal medyada ve bölge halkının takdirinde yer alan gerçekler.
El Cezire, Katar tarafından finanse edildiği için mi, yoksa el yordamıyla da olsa habercilik yaptığı için mi hedefte?
30 yıl önce Ortadoğu’da insanlar haber almak için Monte Carlo Radyosunu dinlerdi. O zaman internet yoktu, Kahire’de Hüsnü Mübarek vardı. Ve Katar’a karşı bu dört ülkeyi ‘rahatsız’ eden ne varsa, bu unsurlar o zaman da Ortadoğu’da mevcuttu. Ortadoğu’da zaman belki biraz yavaş akıyor, bazı ülkeler bu akışı daha da yavaşlatmayı deniyor, ama tarihin akışı değişmiyor.
İngiltere’nin başarısız olmasını isteyen yayın kuruluşu
İngiltere’nin AB’den çıkış kararı Brexit’in takvimi, sancılı geçiyor. Ama her şey bir yana, İngiliz Radyo-TV Yayın Kurumu ’nin Brexit’i sevmediği, Brexit’i istemediği yolunda siyasiler arasında yaygın inanç var.
Parasını devlet üzerinden alan ve kamu yayıncılığı yapan kurum, nasıl kamu’suna karşı olur? BBC’de olurmuş... Dışişleri Bakanı Johnson BBC’yi ‘utanmazca Brext karşıtlığı yapmakla’ suçlamıştı. Dış Ticaret Bakanı Fox’a göre BBC, Brexit’in başarılı olması yerine, İngiltere’nin başarısız olmasını isteyen bir kurum. Mesela ne zaman iyi bir ekonomik haber olsa, BBC ‘Brexit’e rağmen iyi bir ekonomik gelişme...’ diyormuş. Bir başka bakan, geçenlerde BBC TV sunucusunun Brexit öfkesi taşıyan sorularına kızıp ‘Biraz yurtsever olsanız, nasıl olur ?’ deyiverdi.
İngiltere’de Bakanlar, BBC’nin haber içeriğine bir editör kadar müdahil. İngiltere’de gerçi medya sağ-sol diye net ayrılmıştır da, BBC’nin sol-liberal tahakküm altında olduğu düşünülür. BBC de Amerika’nın Sesi gibi bir kurumdur, bir farkla: Her İngiliz hanesi BBC için yıllık 145 sterlin vergi öder ve parayı hükümet, BBC’ye aktarır.
BBC’nin Brexit’e karşı tavrı iktidar ve muhalefet milletvekillerince de eleştirildi. İngiltere’de Brexit’i destekleyen ya da karşı çıkanlar net iktidar-muhalefet diye ayrılmıyor. Saflar karışık. O yüzden bir grup iktidar ve muhalefet milletvekili, BBC Yönetimiyle toplanıp kurumu uyardı: “Brexit öncesi karamsarlığı dağıtmada BBC üzerine düşeni yapmadı” ve “BBC olumlu ekonomik haberleri görmüyor” dediler. Ardından da ‘Tarafsız olun’ diye eklediler. BBC de ‘zaten öyleyiz’ dedi.
Karamsarlığı dağıtma görevinin kamu yayıncısına düşmesi, ilginç. Sanki BBC Brexit’e ikna olursa, İngiltere’de her şey daha iyi olacak! Ancak en önemlisi, karamsarlık sadece İngiltere’nin sorunu değil.