Eskiden de ülkelerin konuþlandýðý saflar deðiþir, düþmanlar dost dostlar da düþman haline gelebilirdi; ama günümüzde yaþandýðý gibi sýk sýk ve kýsa bir zaman diliminde deðil... Birbirine rakip konuþlanmýþ iki süpergüç tek bir ülkeyi yanlarýna çekmek için bayaðý gayret sarf ederdi.
Soðuk Savaþ dönemini neredeyse özlemle anacaðýz...
Bir süre öncesine kadar Türkiye’nin en yakýn olduðu ülkelerin baþýnda Suriye geliyordu; bir ülkeden diðerine vizesiz gidilip geliniyor, ortak bakanlar kurulu toplantýlarý düzenleniyordu. Beþþar Esad ve ailesinin fertleri tatillerini Tartus veya Lazkiye’de geçirmek yerine Antalya’yý tercih ediyor, Ýstanbul’da düzenlenen keyifli gecelere katýlýyorlardý.
Peki þimdi Suriye ile aramýz nasýl? Daha geçen gün dýþiþleri bakanlarý Türkiye’yi ‘düþmanca hisler beslemek’ ile itham etti.
Türkiye’nin Suriye söz konusu olduðunda boþattýðý yeri Ýran almýþ görünüyor...
Irak daha iyi bir örnek. Baðdat’ta artýk Ýran’ý ‘dost’ bilen, Türkiye’den ‘düþmanca’ sözlerle bahseden bir yönetim var. Türkiye ile iyi geçinmekten yana cumhurbaþkaný yardýmcýsý ülkesinde barýnamadýðý ve Irak’a dönse idam edilmekten endiþe ettiði için Ýstanbul’a geldi.
Hiç deðilse Ýran’la aramýz iyi olsaydý da, Irak ve Suriye ile kötüye giden iliþkilerimiz için baþvurduðumuzda ‘arabuluculuk’ yapmasýný saðlayabilseydik. Oysa sadece Þam ve Baðdat’tan deðil Tahran’dan da hoþumuza gitmeyecek türden açýklamalar geliyor; henüz ‘düþman’ sözcüðünü sarf eden önemli biri çýkmadý, ama eli kulaðýndadýr...
Üç ülkenin ortak bir özelliði var: Hepsi de komþumuz olan ülkeler... Yakýn zamanlara kadar dýþ politikamýzýn omurgasýný oluþturan ‘komþularla sýfýr sorun’ ilkesi her anýlýþýnda aklýmýza gelen üç ülkeydi Suriye, Irak ve Ýran...
Ne olduysa oldu, ‘Arap Baharý’ ile birlikte esmeye baþlayan rüzgârlar üç ülkeyi de farklý bir yöne savurdu.
Yoksa esas savrulan Türkiye mi oldu, diðerleri yerli yerinde dururken biz mi baþka bir yöne doðru yol aldýk?
Elbette bu savrulmanýn ilk elde kulaða makul gelen bir izahý var; birkaç gün önce Dýþiþleri Bakaný Ahmet Davutoðlu’nun aðzýndan geliþmelerin arka-planýný dinlerken pek çok nokta kabul edilebilir gibime geldi. Diktatörlük, insan haklarýna saygýsýzlýk, halkýna karþý orantýsýz þiddet kullanmak ve uluslararasý hukuku çiðnemek gibi yanlýþ özelliklerine karþý çýkýyor bu ülkelerin Türkiye; ne o çýkmasýn mý yani?
Üç ülkeyle arasýna mesafe girerken Irak’ýn kuzeyindeki yerel yönetimle yakýnlaþýyor ülkemiz... Birkaç yýl öncesine kadar ‘tehdit algýlamasý’ içinde yeri olan Mesut Barzani artýk yakýn dostumuz; PKK’yla mücadelede de en büyük güvencemiz Barzani... Aðzýndan henüz “Ben bu iþi bitiririm” vaadini iþitmedik, ama kendisinden buna yakýn sözler bekleyebiliriz.
Kuþkusuz önemli bir geliþme bu...
Dostluklarýmýz ve dostluktan vazgeçmelerimiz çok mu PKK’ya baðlý? PKK’yla mücadelede baþarýlý olma karþýlýðý mý ‘komþularla sýfýr sorun’ politikasýndan vazgeçmek zorunda kaldýk?
Öyle ise ne kadar aðýr bir fatura bu...