Akýl yüklü konuþmayý, Henry Kissinger, CNN ekranýnda Christiane Amanpour’a yaptý: Amerika, dünyanýn jandarmasý deðildir ama, sýðýnacaðý son liman olmalýdýr.
Amerikan diplomasisinin yetiþtirdiði güçlü karakterin þu söyledikleri önemli: Obama’nýn Suriye’ye müdahale konusunu Kongre’ye getirmesi akýllý bir karar deðil. Dünyaya, böyle bir olayda karar yetkisi yokmuþ izlenimi verdi, daha da önemlisi, bir Amerikan Baþkaný, bu kadar vahim bir geliþme karþýsýnda Kongre’den beklediði desteði saðlayamazsa, bu, herkes açýsýndan tehlikelidir.
Kissinger’dan bir gün sonra konuþan Obama, kendi kamuoyuna, “dünyanýn jandarmasý deðiliz” dedi fakat “son liman” olabileceklerini söylemedi.
Dünyada yeni durum...
Artýk, biliyoruz: Birleþmiþ Milletler bütün küresel krizlerde devre dýþýdýr, oyun, esas olarak BM Güvenlik Konseyi’nin veto yetkisine sahip 5 daimi üyesi, ABD; Ýngiltere, Fransa, Rusya ve Çin arasýnda kurgulanýyor.
“Dünyanýn tek süper gücü” olarak adlandýrýlan Amerika liderliðindeki NATO, dünya açýsýndan “güvenlik garantisi” iþlevini, Avrupalý üyelerinin bir türlü aþamadýklarý ekonomik kriz nedeniyle yitiriyor.
Beyazsaray’da yalpalayan bir Baþkan, Moskova’da “Sovyet reflekslerini öne çýkarmýþ” bir “otokratik karakter” var. Amerika, George W.Bush’ un neo-con kadrolarýnýn gerçekleþtirdiði Afganistan ve Irak serüvenlerinden yorgun, Rusya, 1991 sonrasýnda yapýlanan tek süper güçlü, çok kutuplu sistemin yeniden iki kutuplu günlere dönmesi için atak.
Suriye, giderek, “yeni dünya sisteminin” oluþmasýnýn diplomatik/askeri manevra alanýna dönüþmüþ durumda. Orada bir iç savaþ yaþanmýyor, 1936-1939 yýllarý arasýndaki Ýspanya Ýç Savaþý’nýn bir baþka örneði ile karþý karþýyayýz. “Dünya güçlerinin” savaþan taraflar arkasýnda saf tuttuklarý, kazananýn, dünyanýn geleceðinin iþaret fiþeði olacaðý bir durum bu. Ýspanya Ýç Savaþý’ný, Hitler ve Mussoloni’nin desteðindeki Franko kazanmýþtý, 1939-1945 arasýnda neler yaþandýðýný hepimiz gördük.
Aslýnda, kimyasal silah kullanmýþ, bugüne kadar 100 bin insaný öldürmüþ, 6 milyon insaný da mülteci kýlmýþ bir diktatörün çevresinde yaþanýlan diplomatik manevralarýn da 1938 Münih Anlaþmasý’ndan pek farký yok. Dönemin dünya güçleri bir savaþ belasýndan uzak durmak için Çekoslovakya’nýn Almanlar’ýn yaþadýðý topraklarýný Hitler’e teslim etmiþler ama asýl büyük savaþý durduramamýþlardý.
Esed elini yýkarsa...
Yaþanýlan süreç, meselenin özünü kaçýrmamýza neden oluyor. Eðer, bütün mesele, Baas rejiminin elindeki kimyasal silahlara el koymaksa, bu, 100 bin insanýn ölümüne deðer miydi? Bütün bu kan gölünün sonucunda dünya açýsýndan “rahatlatýcý” tek sonuç, “kimyasalsýz Baas” olacak ve bu ülkede süren savaþ devam edecekse dünyanýn geleceði açýsýndan durum vahimdir. Rusya’nýn öne sürdüðü, ABD’nin de önemsediði formül, Baas rejiminin elini yýkamasýndan ve katliamlarýna baþka silahlarla devam etmesinden baþka bir anlam ifade etmiyor. Bu arada, dünya, “demokrasi dýþý” rejimlere sahip iki büyük gücün, Rusya ve Çin’in desteðinde varlýðýný koruyan, bir baþka “demokrasi dýþý” güç Ýran’ýn giderek kontrol altýna aldýðý Baas rejimi ile baþ baþa kalýyor.
Türkiye ve Ýsrail...
Aralarýndaki keskin görüþ ayrýlýklarýna karþýn, farklý cephelerden bu tür bir geliþmeye karþý olan Türkiye ve Ýsrail’in, son geliþmeyle güvenlik risklerinin arttýðýný fakat “ellerinin rahatladýðýný” göreceðiz.
Bölgenin iki güçlü ülkesi, “dünya sisteminin” kimyasal silah kullanmýþ bir diktatör karþýsýnda aciz kaldýðýný gördükleri anda, kendi ulusal güvenlik önlemlerini, dünyadan baðýmsýz olarak devreye sokma hakkýný ele geçirmektedirler.
Bu tür bir geliþmeden sonra, Türkiye ve Ýsrail’in Suriye’den kaynaklanabilecek güvenlik risklerine karþý alacaklarý “tek taraflý” önlemlere kimsenin müdahale gücünün olmadýðýný Ankara ve Tel-Aviv anlamýþ bulunuyor.
Kimyasal silah kullanarak kendi çocuklarýný katletmiþ bir diktatöre bir þey yapamayan bir dünyanýn, Türkiye ve Ýsrail’in birbirlerinden baðýmsýz, kendi ulusal hedeflerinde yapacaklarýna da bir þey yapamayacaðý açýktýr.
Baas, elindeki kimyasal stoklarý pazarlýk masasýna koyarak, Rusya desteðinde kendini güvence altýna aldýðýný düþünürken, kendisini, bu kez, çok farklý bir boyutta dýþ müdahaleye açýk hale getirmektedir.
Artýk biliyoruz: Dünyanýn “demokrasi cephesi”nde ciddi sorun var, “efsane” Mýsýr ve Suriye’de ciddi yara aldý, artýk herkes kendinden sorumludur. Yani, kendi göbeðimizi kendimiz keseceðiz...