Dünya sistemine çomak sokmak kolay mý?

“Beklemiyordum” diyen yalan söyler; “Darbenin arkasýnda Ýsrail var” sözleri aðzýndan çýkarken Baþbakan Tayyip Erdoðan’ýn da nereden nasýl tepkiler alacaðýný hesap etmediðini düþünmek saflýk olur... Beklenen o sözlere tepkiler gelmesiydi ve geldi de..

Geçmiþten çok daha karmaþýk bir dünya düzeni var bugün; onu oluþturan bir çok unsur zaman içerisinde deðiþti, ama hiç deðiþmeyen bir gerçek ortada: Köklü alt-üst oluþlar, deðiþim ve dönüþümler özellikle de askeri darbeler kendiliðinden gerçekleþmiyor; içte ve dýþta bazý þartlarýn oluþmasýný gerektiriyor...

Mýsýr’da yaþanan son darbeyle 1953’te Ýran’da gerçekleþmiþ darbe arasýnda yakýn akrabalýk var. 60 yýl önceki Ýran darbesi için, önceki gün, CIA’den, “Biz yaptýk” itirafý geldi; Mýsýr’da Gen. Sisi tarafýndan gerçekleþtirilmiþ darbenin sahibi de günü geldiðinde baþýný uzatacaktýr...

Kim? Ýsrail mi? ABD mi? Askeri müdahaleye bir türlü ‘darbe’ diyemeyen diðer Batý ülkeleri mi?

Hepsi mümkündür ve kanýt olarak Bernard-Henri Lévi gibi Ýsrail’i kaygýlandýracak her türlü geliþmeye kuþkuyla bakan bir ‘pop düþünür’ün boþboðazlýðýna da gerek yoktur. Genel olarak ‘Arap Baharý’, özel olarak da Mýsýr’da yaþanan deðiþim, öncelikle Ýsrail’i, sonra onunla ‘stratejik iþbirliði’ halindeki baþka ülkeleri tedirgin etmiþtir.

Sebebi gayet basit: Demokrasiler halka dayandýðý için sandýktan çýkan iktidarlar seçmenlerinin duygu ve hassasiyetlerine kulak vermek zorundalar... Oysa askeri yönetimler öyle mi? ‘Düþman’ ilân ettikleri Ýsrail’i kendi varlýk sebepleri olarak gösterdikten sonra, askeri yönetimler, el altýndan istedikleri iliþkileri kurup geliþtirebilirler...

Ýsrail’de kime “Mýsýr’da Mursi mi, Sisi mi?” veya “Mýsýr’da demokrasi mi, askerler mi?” diye sorsanýz, pek az kiþiden, sizin-benim derhal vereceðimiz cevabý alabilirsiniz...

General Sisi’yi veya herhangi bir generali Muhammed Mursi’ye veya Müslüman Kardeþler gibi bir partiye tercih ederler...

Dünyanýn veya dünya sisteminin gerçekliðidir bu...

Evet, Ýslâm Dünyasý’ndan bazý ülkelerin Batýlý ülkelerle ayný tercihlerde bulunmalarý, yalnýzca o ülkelerin dünya sistemiyle entegrasyonuna iþaret etmiyor; onlarýn kendi rejimleriyle ilgili korkularýnýn da tavýr belirlemelerinde payý var...

Ülkemizin neden yalnýzlarý oynadýðýný herhalde anladýnýz: Bugünün dünya sistemi, vermeye çalýþtýðý görüntünün aksine, adalet, eþitlik, hakkaniyet, katýlýmcýlýk gibi ilkeler üzerine oturmuyor; maalesef farklý deðer ölçüleri egemen dünya sistemine...

Zordur böyle bir zeminde ilkeli dýþ politika izlemek; hele bir de kendi sisteminiz pek çok yönden dünya sistemine organik baðlarla baðlýysa... Türkiye üyesi olduðu uluslararasý kurumlar yanýnda ekonomisiyle de dýþ etkilenmelere açýk bir ülke...

Aslýnda bu durum da ülkemize, iyi deðerlendirilip kullanýlabilirse, çok özel (‘unique’) bir konum saðlýyor: Bir yandan yapýlanýn yanlýþlýðýna söylem temelinde itiraz ederken, bir yandan da varolan baðlarýný Mýsýr’da iþlerin bir an önce normale dönmesi için kullanabilir Türkiye...

Þimdiye kadar yanlýþlýða iþaret ederek gelindi, bundan böyle vakit daha fazla diplomasiye ayrýlmalý.