Yarýn B. Amerika’da Baþkanlýk Seçimi yapýlacak..
‘Donald Trump’ mý, ‘Joe Biden’ mý seçilecek?’ diye müþterek bahis oyunlarý oynayanlar bile var, dünyanýn çeþitli merkezlerinde.
Seçim çalýþmalarýnýn son kertesinde, iki taraf da tabiatiyle kendisinin kazanacaðýný iddia ediyor.
Ama, Trump’ýn, seçim sonuçlarýný kabullenip kabullenmemek gibi bir tavýr geliþtirme ihtimali açýktan konuþuluyor. Nitekim, Biden, ‘Trump’ýn seçilmemesi halinde ‘seçim yolsuzluðu’ iddiasýyla, Beyaz Saray’dan ayrýlmak istemeyebileceðini ama Ordu’nun kendisini oradan çýkaracaðýný’ ciddî-ciddî söyleyebiliyor.
Öyle bir þey olursa, Amerikan tarihinde çok eðlenceli bir tablo ortaya çýkacaktýr, herhalde..
Konu Trump’a sorulduðunda, o da ‘seçim sonuçlarýný, kendisinin seçilmesi ve Biden’ýn seçilmemesi halinde kabulleneceðini’ söyleyerek, taraftarlarýný rahatlatýyor.
Bizim Avrupa- Amerika görmüþ olanlardan veya o diyarlar hakkýnda hayal kuranlardan niceleri, ‘Ahh Amerika, Ahh Avrupa..’ diye hayranlýk derecesinde olan bazý tipler vardýr ki,
‘Onlarýn toplumlarý bizim halkýmýz gibi deðil, neyi-niçin seçtiklerini bilen seçmen kitleleri var.’ derler ya, geçin efendim. O toplumlarýn seçim tercihlerinin sadece menfaat ve güç elde etme eðilimlerine göre þekillendiði açýkça ve defalarca yaþanmýþtýr, denenmiþtir.
Meselâ, B. Amerika’da kamuoyunu en fazla etkileyen husus, halk kitlelerine vaad olunan menfaatler ve de, Amerika’yý daha da büyütmek, rakipsiz bir dünya gücü halinde tutmaktýr.
Bu konuda Trump son 10 ay öncesine kadar baþarýlý sayýlýyordu; ama, bir koronavirus salgýnýnýn, Trump’ý periþan edebilecek boyutlarda olduðu genel olarak söyleniyor. Çünkü, 335 milyonluk bir ülkede, salgýnda ölenlerin 240 binlerde olmasý yaklaþtýðý. Ama, meselâ Almanya, B. Amerika’nýn dörtte biri kadar nüfusa sahip olduðu halde, ölüm kaybý 12 bin civarýnda.. Halbuki, Almanya da Amerika gibi ayný nisbette bir kýrýma uðramýþ olsaydý, 60 bin kayýp vermesi gerekirdi..
Fransa ise, 65 milyonluk nüfusuna raðmen, 38 bine dayanan aðýr bir kayýp bilançosu gösteriyor.
O kadar köklü seçim gelenekleri olduðu söylenen Fransýz halkýnýn, ortaya çýkardý son iki tipten birisinin Macron, diðerinin Marie le Pen olmasý da onlarýn hal-i pür-melâlini göstermeye yetmiyor mu? Bu durumu göstermiyor mu? Macron, bunun için, ne pahasýna olursa olsun kazanabilmek amacýyla, Fransýz toplumunu bir dev korkuyla, ‘Islamophobia / Ýslam korkusu’ kendisine yönlendirmeye çalýþýyor. Ve bu korkuyu yenmek bir politik bir konu olmaktan öteye, psikiyatri kliniklerini ilgilendiren bir konudur. Çünkü, evham derecesine gelmiþ bir korkuyu bertaraf edebilmek çok zor bir konudur.
Ayrýca, toplumlarýn, güçlerini yitirmekte olduklarý korkusu da onlarý periþan edebilmekte..
Nitekim, Trump, þimdi bu korkuyu kullanmaya çalýþýyor ve ‘kapitalizmin cenneti olan ülkemizi sosyalistlere , komünistlere býrakmamalýyýz..’ gibi laflar bile edebiliyor. Halbuki, Amerika’da böyle laflar birkaç yýl öncesine kadar ciddîye bile alýnmazdý.
*
Materyalist toplumlarýn siyasetçilerinde ahlâk aramak, abesin abesi.. Onlarýn ahlâký, menfaatlerinden ibaret.. Maslahat ve menfaatlerine uygun olan her þey onlara göre etik/ ahlâkî..
Materyalist toplumlarýn kalbleri þerhâ þerhadýr, bir menfaat kapýþmasý olduðunda birbirlerinin üzerine ‘aç kurtlar’ gibi nasýl saldýrdýklarýný hatýrlamak bile istemiyorlar. Hem Birinci, hem de Ýkinci Dünya Savaþý’nýn, büyük çapta onlarýn ülkelerinde patlak verdiðini ve coðrafya veya etnik unsur özelliklerine dayalý düþmanlýklarýn nasýl sahneye en korkunç þekilde konulduðunu ve Birinci Dünya Savaþý’nda en az 30, Ýkincisinde de ise, 60 milyondan fazla insanýn, birbirlerini nasýl öldürdüklerinin hikâyesini okumak istemiyorlar..
Hatýrlayalým, Atom Bombasý’nýn kullanýlýþýnýn 50. yýlý dolayýsýyla, 1995’de, o dönemin Amerikan Baþkaný Bill Clinton’a dünyanýn bazý kesimlerinden gayet insanî bir çaðrý yapýlýp; ‘Mr. Clinton, siz ki, Atom Bombasý’ný kullanan nesilden deðilsiniz; 1946’da dünyaya gelmiþ bulunuyorsunuz. Atom Bombasý’nýn kullanýlmasýndan dolayý insanlýktan özür dilemek, en çok da size yakýþýr..’ denildiðinde, Clinton, ilk anda buna sýcak bakmýþtý, ama, sonra USA emperyal gücünün üst-akýl organlarý devreye girdiler ve Clinton’u þöyle konuþturmuþlardý:
‘Evet, Atom Bombasý kullanýlmasý hoþ bir þey deðildi, ama, biz o bombayý kullanmasaydýk, belki on milyonlarca insan daha ölecekti.’
Halbuki, bu bir varsayým idi ve üstelik de savaþ Avrupa’da 8 Mayýs 1945’de Almanya’nýn teslim olmasýyla bitmiþ; nefesi tükenen Japonya ise, teslim olmanýn yollarýný arýyordu. Amerikan emperyalizmi ise, ‘karþý konulmaz bir muazzam güce sahib olduðunun gösterilmesi için eline böyle bir fýrsat geçmeyebilir..’ hesabýný öne sürerek, beþer tarihindeki ilk Atom Bombasý’ný kullanýlmýþtý..
*
Materyalist dünya, pençesinde olduðu bu gücetaparlýktan kurtulmadýkça, insanlýðýn huzur bulmasý daha bir çetin olacaktýr.
Hakk anlayýþýný gücünden deðil; gücünü Hakk anlayýþýndan alan bir dünya, çok mu hayâl?
Ama, en hizaya gelmez sanýlan büyük güç odaklarýnýn, emperyal güçlerin, bir virüsle, yere nasýl yüzükoyun kapaklandýðýndan alýnacak dersler yok mu?
*
‘Seyretti hava üzre denir, taht-ý Suleyman..
Ol saltanatýn yeller eser þimdi yerinde..’