‘Fena’denir Arap dilinde. Yokluk. Fanilik.
Bu kelime, ezeli ve ebedi varlýða nisbetle bütün ‘havadis’in, yani varedilmiþ olanlarýn halini anlatýr.
Dünyaya yaklaþtýkça, ‘fena’dan uzaklaþýrýz.
Dünya’ya yaklaþtýkça, dünyaya yerleþiriz.
(Uçaktan yere bakýnca, bizim, mahalle aralarýndaki tartýþmalarýmýzýn, evlerimizin içindeki dertlerimizin, sevinçlerimizin, ne kadar ayrýntý olduðu hissedilebilir. Ve yaklaþýnca, yaklaþtýðýmýz dünyanýn bizi nasýl kuþattýðý...)
Çok severiz, bizi ‘fena’dan ýrak eden þeyleri.
Binyýllara meydan okumuþ duvarlarý severiz
Uzun uzun yaþamýþ imparatorluklarý severiz.
Nesilden nesile intikal etmiþ ‘an’ane’leri severiz.
Bunlarý yazýyorum diye, ben hariçte miyim bu ‘noksan sýfatlar’dan?
Hayýr! Ta ortasýndayým.
Hiç kimse, Allah’ýn yeryüzünde varettiði hiç bir kul, kendisini hariçte görmesin diye vurguluyorum; hepimiz, bu ‘noksanlýklar’ýn ta ortasýndayýz.
Noksanlýk, yakýþýr bize. Noksanlýðýn bize yakýþtýðýný, bize ait olduðunu görebilmek deðerlidir.
Bir yanýlsamadýr, görünen anlamýyla ‘kalýcýlýk.’ En kalýcý þeyler bile, O’na nisbetle ‘yok’tur.
Halbuki, ‘kalýcýlýk’ dediðimiz þey, güzeldir. Varolmak güzeldir.
Ve varolmak mümkündür.
‘Fena’ varlýða dahil olmanýn, sonsuzluðu ‘iktisab’ etmenin bir þeklidir.
Çeliþki gibi görünür ama, aslýnda, yok olduðumuz zaman, varoluruz.
Nereden çýktý þimdi bu ‘ontolojik’ iþler?
Esma.
Resmine bakýnca, yüzünde kendi kýzlarýmýn yüzünü gördüðüm Esma.
Ve oðullar.
Bana, oðullarýmý hatýrlatan oðullar.
Ve Mýsýr.
Rabia’da, Nadha’da, Ramses’te, bana Mýsýr’ý yeniden öðreten, bana hakiki bir Mýsýr dersi veren ‘adam oðlu adam’lar.
Bir katilin, daha önce defalarca arþýnladýðým sokaklarýný harabeye döndürdüðü Dimaþk, yani Þam.
Ve ruhumuza Diyarbakýr kadar, Antep kadar yakýn Halep.
Gün ýþýmadan, uykucuklarýnda katledilen, kendi çocuklarýmýz kadar güzel çocuklar.
Dünya’nýn her tarafýnda ve tarihin bütün zamanlarýnda, korkutulan, dövülen, öldürülen, zehirlenen, diri diri gömülen bütün çocuklar.
Gitti mi onlar?
Bitti mi iþ? Bu kadar mýydý?
(Bu kadar idiyse, ben, dört bin veya beþ bin sene evvel, oðullarý öldüren Firavun’a niye hala küfrediyorum?
Niye, bu ettiðim küfürü, en deðerli mirasým olarak çocuklarýma býrakmak istiyorum?)
O çocuklarýn yüzlerine, bakabiliyorsanýz bir daha bakýn.
O adamlarýn yüzlerine.
O kadýnlarýn yüzlerine.
Onlarýn yüzlerindeki ‘varoluþ’la, Firavun’un yüzündeki ‘varoluþ’u, koyabiliyorsanýz, yanyana koyun.
Esad’ýn yüzü ve ölü çocuklarýn yüzü.
Sisi’nin yüzü ve ölü çocuklarýn yüzü.
Netanyahu’nun yüzü ve Filistinli annenin yüzü.
Esma’ya niþan alan askerin yüzü.
Okuyun o yüzleri.
Öldüðü için ‘yok’ sayýlanlarýn yüzleriyle, öldürdüðü için ‘var’ sayýlanlarýn yüzlerini yanyana sýralayýn.
Sýralayamazsýnýz. Hayal gücünüz kifayet etmez o yüzleri yanyana koymaya.
Ayrý ayrý dururlar. Ayný sýraya girmezler.
Ýyi bakýn. ‘Fena’nýn, yani ‘yokluk’un, nasýl bir ‘varoluþ’u temsil ettiðini farkedinceye kadar bakýn.
Bir gün, bu olacak.
Bir gün, Esad, o çocuklarýn önüne getirilecek.
Bir gün, Sisi, Esma’nýn huzuruna getirilecek.
Ben, o gün, o çocuklarýn olduðu tarafta olmak istiyorum.
Ben, o gün, en arkalarda, periþan, yýkýk dökük bir halde de olsam, Esma’cýðýn olduðu tarafta olmak istiyorum.
Esma’nýn yanýnda olmak, sürekli kaybetmek anlamýna gelebilir. Olsun. Ýsterse adýmýz, sanýmýz silinsin þu alemden.
Dünyaya kazýk çakmaya gelmedik.
Doðru yerde durmaya geldik.
Böyle yazýlarýn ardýndan, bazý yobaz tipler, Türkiye’de ölenleri ‘masa’ya sürüyor. Çünkü, bazý kafalara göre, Mýsýr’da ölenleri umursamak, Suriye’de ölenlere üzülmek saçma.
Onlara þunu diyebilirim.
O gün ve her zaman, dinini, siyasetini, mezhebini, memleketini sormadan, mazlumlarýn tarafýnda olmayý tercih ederim.
Ama asla, darbecilerin, darbeye, mazeret arayanlarýn... O þehit çocuklarýn nüfus kaydýný, rengini, boyunu posunu araþtýranlarýn... O çocuklara atýlan mermilerin, bombalarýn cinsini cibilliyetini hesap kitap edenlerin olduðu tarafta olmak istemem.