Üç haftalýk Gezi eylemlerinin sonunda, Türkiye’nin muhteþem solcularý ‘duran adamý’ keþfettiler. Doðrusu, bu durumdan hiç þikayetim yok. Sonunda eðlenceli bir noktaya geldik, sýcaðýn altýnda duranlarýn baþýna güneþ geçmemek kaydýyla bir problem yok.
Bu ‘duran adam’ eðlencesi, hafýzamda ilk gençlik yýllarýmdan kalan bir anekdotu hatýrlattý.
Benim doðduðum Karyaðmaz köyü, kýraç arazileri olan bir köydür. Tarým için son derece elveriþsizdir. Ortaokul yýllarýmda bir hacý amca, bir gün cami çýkýþý köyün hocasýna þöyle seslenmiþti: “Hafýz dünya dönüyor diyorlar, bu kocaman bir yalan, eðer dönseydi bizim köyün de bu esnada daha verimli topraklara gelmesi gerekmez miydi, neden biz hep kýraç topraklarda kaldýk?”
Kim demiþ dünya dönüyor diye... Eðer gerçekten dönseydi, Türk solu Milattan öncesinde çakýlý kalýr mýydý? En azýndan, bu dönüþ esnasýnda Türk solu da bir kez olsun demokrat bir mahalleye uðramaz mý Allah aþkýna?
Hiç deðiþmediler, yerlerinden bir milim bile kýmýldamadýlar. 1960 darbesi sonrasýnda cuntacýlarýn Menderes’i asmasýný alkýþlýyorlardý, Þimdi de Baþbakan Tayyip Erdoðan’a Yassýada’yý hatýrlatýyorlar.
28 Þubat’ý ‘sivil darbe’ olarak tanýmlayýp, 27 Nisan bildirisini alkýþlýyorlardý, bugün de Taksim’de emperyalist dostlarýyla ‘devrim þarkýlarý’ eþliðinde demokrasiye karþý meydan darbesi tezgahlýyorlar.
2007’de cumhuriyet mitinglerinde “ordu göreve” pankartlarýnýn altýnda iktidar hayalleri kuruyorlardý, bugün de Taksim’den Silivri’ye selam gönderiyorlar.
2010 12 Eylül referandumunda demokratikleþmeye karþý ‘vesayet cephesi’ oluþturmuþlardý, bugün de saldýrgan ve þiddet kullanan kesimlere kol kanat gererek, onlardan ‘masum gençler’ icat etmeye çalýþýyorlar.
Dün, birinci ve ikinci boðaz köprüsünün yapýmýna karþý çýkýyorlardý, bugün de üçüncü boðaz köprüsü ve üçüncü havalimaný yapýlmasýn diye cunta bildirisi yayýnlýyorlar.
Geçmiþte, Milli Þeflerinden faþizmin babasý Hitler’e ‘samimi tebrikler’ gönderiyorlardý, bugün de Türkiye ile ilgili ‘nefret’ mesajlarý yayýnlayan Merkel’e selam duruyorlar.
***
Ýþte 2013 Türkiye’sinde solun geldiði son durak... Hiç demokrasi ve deðiþim hayalleri olmadý. Hiçbir dönemde, ülkenin kalkýnmasýna bir tuðlalarý nasip olmadý. Hep sandýktan korktular, bu yüzden de hep milleti korkuttular, ürküttüler.
Artýk Türk solunun, geleneksel ezberini çok iyi biliyoruz. Önce, “Emperyalistleri ülkemizden kovalým” sloganýyla yola çýkýp, sürekli kriz ve sürekli çatýþma mantýðý ile her türlü þiddeti davet ederler, sýkýþýnca da “Anneee faþistler geliyor” yaygarasýyla Avrupa’dan Amerika’ya emperyalist dostlarýndan himaye dilenciliðine çýkarlar.
Aslýnda, Türk solunu dün olduðu gibi bugün de hep “mutlu azýnlýk” mahallelerinden gelenler yönlendirdi ve kontrol altýnda tuttu. Bu yüzden de hep ‘mutlu azýnlýðýn’ çocuklarý kazandý, garibanlara slogan atma iþi kaldý...
Gezinin bu aðzý bozuk ‘akýllý çocuklarý’, solun bütün versiyonlarýný da kullanarak doðrusu iyi iþ çýkardýlar. Mesela, molotoflu, sopalý yoldaþlarý aðaçlarý, çiçekleri tahrip edip þehirleri ateþe verirken bile CNN ve Reuters gibi küresel medya dostlarýyla birlikte dünya çapýnda bir PR baþarýsýna imza attýlar.
Þimdi Türk solu, 70-80 yýllýk bir serüvenin ardýndan yeni bir eðlence keþfetti:
Oturan adam... Bu da bir þeydir, Taksim’de ‘devrim’ yapamadýlar ama, belki ‘oturan adam’la iktidar olmayý baþarýrlar!