Söylemesi ayýptýr, kitapçýda kitap karýþtýrýyorum. Gözüme Oya Baydar’ýn kitabý iliþiverdi: “Surönü Diyaloglarý.”
Ýsim iddialý ve “kýþkýrtýcý” olduðu için, hemen sepetime atýverdim bir tane.
Oya Baydar’ý bazýlarýnýz “gazeteci” olarak tanýyor ama memleketimizin mühim romancýlarýndan biridir.
Romanlarýndan birini okumuþtum. Bildik 12 Eylül mazmunlarýný tekrarlayan ve geri planda bir kadýnýn bir erkeðe duyduðu garip/tutkulu aþký anlatan bir roman.
Eleþtirmen filan deðilim ama konunun daha iyi anlaþýlabilmesi için (mizah dergiciliði diliyle söylersek) “bu ahkâmý kesmek” zorundayým:
Süslü cümle kurmayý seviyor Oya Baydar.
Hani, “edebiyat yapmak” tabir ederler.
Bir þeyi “doðrudan” anlatmak yerine, dolaylý ve dolambaçlý cümleler kuruyor; onu “edebiyat dili” zannettiði karmaþýk (ve duruma göre aðlak) ifadelerle anlatýyor. Böylece, “edebiyat yapmýþ” oluyor.
Son kitabýnda da böyle yapmýþ. “Edebiyatçýlýðýný” konuþturmuþ.
Güncel bir meseleye iliþkin olduðu için, kitabý hemen okudum.
Kendinizi zorladýðýnýzda, yani Oya Baydar’ýn edebiyat yapma merakýný görmezlikten geldiðinizde okuyorsunuz, sayfalar çabuk tükeniyor.
Kitap, bildiðimiz “Sur” ilçesini anlatýyor.
Hani çukurlara, barikatlara, mayýnlara sahne olan ilçe...
Ne yalan söyleyeyim, olanca taraftarlýðý ve yandaþlýðýna raðmen, Oya Baydar’dan “Sur” konusunda namuslu bir yaklaþým, en azýndan serinkanlý bir deðerlendirme bekliyordum. “Tamam” diyordum, “Erdoðan nefreti akýllarýný baþlarýndan aldý, bütün kötülükleri Beþtepe’ye fatura ediyorlar/fatura edip rahatlýyorlar ama gözümüzün önünde cereyan eden bir hadiseyi de kendi gerçekliði içinde deðerlendirirler. Herhalde böyle yaparlar.”
Hayýr, böyle yapmýyor Oya Baydar.
Bir sürü þey anlatýyor...
Daha doðrusu, koca kitap boyunca, akla hayale gelmedik bir sürü þeyden söz ediyor.
Sur’u anlatýyor... Çocuklarý, delikanlýlarý, genç kýzlarý, sokaklarý, evleri, pencereleri, pencere kenarýndaki çiçekleri, kedileri, köpekleri, kaldýrýmlarý, gün ýþýðýný, ay ýþýðýný, camileri, kiliseleri, havralarý, kervansaraylarý, hamamlarý, okullarý, eyvanlarý, karanlýk ve izbe geçitleri, taþ merdivenleri, taþ merdivenlerde pinekleyen ihtiyarlarý, Sur’dan usulca çekilen hayatý, devleti, devletin þiddetini, çekilen acýlarý, her þeyi anlatýyor... Aðlak bir dille neredeyse her þeyden, her güncel olgudan söz ediyor ama “PKK” dememeyi baþarýyor.
Devlet var, devletin þiddeti var, polis var, asker var, panzer var, bomba var, mayýn var, ölüm var ama PKK yok.
Erdoðan’ýn giderek yükselen ses tonu var ama PKK’nýn patlattýðý bombalar yok.
Bordo bereliler var ama haki þalvarlýlar yok.
Bütün terörle mücadele aktörleri var ama Duran Kalkan yok, Cemil Bayýk yok, Bese Hozat yok, Bese Hozat’ýn “devrimci halk savaþý” yok.
Ýyi de, seni “sur önüne” sürükleyip, kendi halinde diyaloglar geliþtirmene neden olan hadise nedir bacým?
O kadar çukuru kim kazdý?
O kadar mayýný kim döþedi?
O kadar acý ne yüzünden çekildi?
Ben Duran Kalkan’ýn yerinde olsam (hani, Türkleri Orta Asya’ya kadar kovalayacaðýný söyleyen terörist baþý), bu kitaba, bu kitapta dile getirilenlere çok bozulurdum; “Sen bizim devrimci emeðimizi boþa mý çýkarýyorsun Oya bacým?” diye sitem ederdim.
- HAMÝÞ:
Oya Baydar’ýn Jurassic Park’tan sütun komþusu Hasan Cemal de yakýlýp yýkýlan kentlerden söz ediyor, “cehenneme çevrilmiþ Türkiye”yi anlatýyor ama ilginçtir, o da “PKK” dememeyi baþarýyor!