‘Durmak yok yola devam!’

AK Parti’nin 30 Eylül 2012’deki büyük kongresinin sene-i devriyesinde Başbakan Erdoğan kongredeki 63 maddelik yol haritasını referans alan bir demokratikleşme paketiyle çıktı Türkiye’nin karşısına.

Kimi gazeteler devrim olarak karşılasalar da aslında bu, AK Parti’nin iktidar olduğu günden beri yapageldiği siyaset biçiminin topluma bakan yüzü çok belirgin olan bir adımıydı. Bu yüzden de “durmak yok yola devam” düsturunun ikmal istasyonlarından biri demek bana daha doğru geliyor.

Fakat ‘devrim terminolojisi’ Cumhuriyetimizin bize kazandırdığı kötü alışkanlıklardan biri.

‘Harf devrimi’, ‘kılık kıyafet devrimi’ diye bize belletilen kimi yasakların toplumsal hafızada yarattığı tahribat öyle böyle değil; tahminlerimizin, teşhislerimizin çok fevkinde. Sol fraksiyonlardaki ‘demokratik devrim’ özlemi (‘demokratik devrim’ olabilirmiş gibi)merkez siyasette yok ama orada da sevincin dışa vurumu böyle ifade ediliyor işte. Yasağa ‘devrim’ deyince yasakların kalktığı demokratik evreyi de devrim gibi karşılıyoruz. Oysa her şey yeni yeni normale dönüyor. Yani normalleşiyoruz, hepsi bu!

Bu paket neden farklı?

Kuşkusuz paketin içerdiği maddelerin hepsi kendi içinde çok önemli. Ehemmiyetine münasip bir karşılamayı ve hak ediyor. Ayrıca paketin içeriğinin de tek tek mütalaası gerekiyor. Nitekim açıklandığı günden beri paketi konuşuyoruz. Fakat bence üzerinde ilk elden durmamız gereken şey, paketin toplumsal barışa, siyasi kültüre ve muhalefetin siyaset vizyonuna katkısı olmalı.

Toplumsal barışa katkısı, bazı toplum kesimlerine yönelik yasakçı uygulamalara son verilmesiyle ilgili. Kürtçe’nin özel okullarda eğitim dili olabilecek olması talebi tam olarak karşılamasa da tarihi bir adım. Kamu kurumlarında uygulanan başörtüsü yasağının -istisnaları hâlâ olmakla birlikte- kalkması talebi çok önemli bir hak ihlalinin tashihi anlamı taşıyor. Paketi diğer paketlerden farklı kılan toplumsal kesimleri doğrudan ilgilendiren bir içerik taşıması.

Siyasi kültür ve muhalefetin siyasi vizyonuna gelince...

Biliyorsunuz, “Durmak yok yola devam” AK Parti’nin seçim sloganı. Buradaki ‘yol’ metaforunu sadece iktidarda kalmak olarak algılayan muhalefet, paketi “seçim yatırımı” olarak itibarsızlaştırmaya çalışıyor. BDP açıktan “demokratikleşme paketi değil seçim paketi” diyor. Elbette aynı zamanda bir seçim yatırımı. Çünkü demokratikleşme adımları yola devam edebilmenin olmazsa olmaz şartı.

Velev ki seçim paketi

“Türkiye’de bir iktidar değil muhalefet sorunu” var tespitinin gerekçesi de tam olarak bu işte: Siyasetin çağdaş gereklerini kavrayamamak. Bir şeyin oy için yapılmış olması, seçim yatırımı olması o şeyi değersiz kılmaz.

Paketin içeriğine dair Türkiye’nin huzurunda şu kötü bu kötü demek seçim arefesinde muhalefet partileri için zor. Kendi ideolojik duruşu itibariyle bir tek MHP bu konuda rahat. Ki onun da hayır diyemeyeceği, demesi halinde bedelini ödemek zorunda kalacağı maddeler var pakette. CHP kendi vizyonunun gerisinde kalmış “taklit bir paket” olarak ele almayı uygun gördü; şimdilik. BDP daha paket ortaya çıkmadan “kabak çıkacak” demişti.  Ortak kanaat ise “seçim yatırımı”.

Siyasete dar bir ideolojik pencereden bakarsanız sandığa gitmeden önce daha neler yapabilirim diye düşüneceğiniz yerde “sandık her şey değildir” nakaratına savrulursunuz.

Bu bir yarış; sandıktan kimin çıkacağını artık üç anahtar vaatleri belirlemiyor. Vatandaş gerçekçi bakıyor. Yapılanları yapılacakların garantisi olarak görüyor. Bu yüzden siz “seçim paketi” dediğinizde vatandaş bundan kötü bir şey anlamıyor.

Madem bu bir “seçim paketi”, muhalefet de kendi performansını paket görüşülürken ortaya koyabilir. Olmazlanmak yerine paketi daha da olgunlaştırma yolunu tercih edebilir.