Durmayalım düşeriz!

Durmayalım düşeriz’ sloganı cumhuriyet’in onuncu yılında sokakları süslüyordu.

Ama bugün de bu sloganın sokakları süslemesinde bence hiç beis yok, evet çok doğru, ‘Durmayalım Düşeriz!

‘...Sayın İnönü eski sakat ve sakim (hasta hastalıklı)  merkeziyetçi, Türkçe dili ana dili olan unsurdan başkasına hayat hakkı tanımayan köhnemiş müptezel milliyetçilik tarzı idarede ısrar etmeyiniz. Zira geçen her gün devletin düşüp parçalanmasını biraz daha tac’il (acele etme, ettirme)  edecektir.’

Yukarıdaki satırlar Kürt milliyetçi-aydınlarından Mustafa Remzi Bucak’ın Başbakan İsmet İnönü’ye 3 Ocak 1965 yılında yazdığı mektuptan aldım.

***

Bucak, 1950-1954 yılı arasında DP’den Diyarbakır milletvekilliği yaptı.

İsmet İnönü’ye 1965 yılında yazdığı mektupta, Kürt sorunu çözülmezse gelecekte olabilecek vahim olaylardan söz ediyor ve uyarılarda bulunuyordu.

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında, Kürt aydınları bir şeyleri düzeltebilir miyiz telaşı içinde sağa sola mektuplar yazıp durdular.

Bu mektupların içinde en ünlüsü ve bir tarih kitabı olarak okunabilecek olanı ise Celadet Bedirxan’ın 1933 yılında Mustafa Kemal’e yazdığı mektuptur. Tarih ve siyaset arasında derin köprülerin kurulduğu ve yine genç cumhuriyet yönetiminin eğer Kürt sorununda makul bir yol izlenmezse, olabilecekler konusunda uyarıldığı bir mektuptur Celadet Bedirxan’ın mektubu. Celadet Bey, 1893’te İstanbul’da doğdu. Önemli ve değerli Kürt entelektüellerindendir. Hanedan bir aileden gelen Celadet Bedirxan’ın kaleme aldığı mektubu Mustafa Kemali’in okuyup okumadığını bilmiyoruz, en azından ben bilmiyorum. Ama bu mektup ve Mustafa Remzi Bucak’ın daha sonra 1965’te yazdığı mektup bugünlerde yeniden okunmalı. Türkiye’yi 11 yıldır yöneten Başbakan Erdoğan’ın Kürt sorununda nerede durduğunu anlamak, bir Türk siyasi liderin, çok farklı ve değişimci fikirlere sahip olan bir siyasi lider ve politikacının bir on yıl belki bir yirmi yıl sonra kurulacak yeni bir geleceğin inşasında oynadığı tarihsel  rolü görebilmek için bu mektuplar yeniden ve yeniden okunmalıdır.

***

Bilmiyor değildik. Ama ortaya saçılan, yeni bilgi ve belgelerden-onda biri bile doğruysa önemsemek gerekir- anlıyoruz ki, eskiyi temsil eden güçler bir takım nüans ve siyasi kültür, dinamik ve gelenek açısından birbirlerinden farklı olsalar bile, belirledikleri bir hedefe ve o hedefi korumakta olan siyasi liderlere hep beraber ateş etmekte bir beis görmüyorlar.

Bu üç siyasi liderin kim olduğunu yazayım isterseniz

- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan

- Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani ve

- PKK lider Abdullah Öcalan..

Kaderin şakasına değil, tarihin hangi yönde yürümekte olduğuna bakalım, bakalım ve  şu soruyu sorup düşünelim:

- Neden acaba Mesut Barzani, Başbakan Erdoğan ve Öcalan’ı istemeyenler ittifak içinde davranabiliyorlar? Ve neden bu ‘müttefik güçler’in hedefinde bu üç lider var?

Sebebi elbette malumunuzdur:

Çünkü bu üç lider de savaştan yana değil, barıştan yanadır.

Bakın son ortaya çıkan kasetlerden birinde iş adamı olduğu söylenen bir kişi, diyor ki, ‘Kürtler Amerika’da toplandı, Öcalan’ı tasfiye edecekler...’ Hayırdır, neden Bekaadayken ve savaşı oradan yönetirken Öcalan’ın tasfiye edilmesi kimsenin aklına gelmiyordu da, 14 yıldır dört duvar arasında olmasına rağmen, barış  isteyen Öcalan tasfiye edilmek isteniyor?

Ve neden bu üç liderin de siyasi olarak itibarsızlaştırılması kampanyası aynı anda yürütülüyor ve aynı zaman diliminde üçünün de tasfiye edilmesinden yarar umuluyor?

***

Tarihsel hafızada olup bitenlere vakıf olmadan, bu olup bitenlerle yüzleşmeden ne bugünü ne de geleceği anlayabilmek ve bu sorulara doğru cevaplar vermek mümkün değil..

Bu yüzden Kürt aydınlarının İnönü ve Mustafa Kemal’e yazdığı mektuplar önemli. 

Kürt düşünce ve siyaset dünyasının  önemli entelektüellerinden Celadet Alî Bedirxan ‘Mustafa Kemal’e Mektup’u, 1933 yılında kaleme almış. Bedirxan mektubunda, bu dönemdeki baskı politikaları sonucunda Kürtlerin yaşadığı sürgün hayatını; Cumhuriyet’in Kürt aydınlarını hedef aldığı ve tarihte 150’likler olarak bilinen kara listeyi hatırlatır. Kürt sorununa dair, tarihsel, sosyolojik ve siyasal tespitler barındıran Bedirxan’ın mektubu, Cumhuriyet’in ilk yıllarından günümüze, çözüm konusunda neden bir gelişme kaydedilmediğini gözler önüne seriyor. Bedirxan şu sözlerle sesleniyor Atatürk’e:

‘Evet, Kürdistan meselesi, ne zamanınızda ve ne de selefleriniz zamanında başlamış değildir. Türkiye’de Kürdistan meselesi Kürt ümerasının, ilk Osmanlı Tarihi Heşt Beheşt [sekiz cennet] müellifi [yazarı] İdris-i ‘Bitlisi vasıtasıyla Yavuz Sultan Selim’e sunni bir hükümdara biat ettikleri günden beri mevcuttur.’

C. Bedirxan kan dökerek bir şey elde etmenin mümkün olmadığının altını çiziyor ve sanki 1984’te patlayacak olan silahların nasıl da kardeşin kardeşi vurduğu bir trajediye yol açacağını yarım asır öncesinden görüyor:

‘Her şeye rağmen siz Müslüman kanı dökerek, Müslüman kurşunuyla ölen biçare Anadolu yavrularına acımıyorsanız, biliniz ki Kürdün de damarında ölerek öldürerek dökeceği kan her zaman için ve mebzulen [çokça] mevcuttur.’

***

Bedirxan’ın mektubu şu sözlerle bitiyor:

‘Paşa Hazretleri, maruf [aşikâr] olan şahsi ve medeni cesaretinize rağmen, bilmem ki neden şimdiye kadar Türkiye’de bir Kürdistan meselesinin mevcudiyetini seraheten [rahat bir şekilde] itiraf edemediniz, bu itiraf için kuvvet ve kudretine ziyadesiyle itimat ettiğiniz iradenizde o cesareti bulamadınız. Öyle bir Kürdistan meselesi ki hükümetinizi, onunla meşgul olurken kararsızlıklara, tereddütlere, ricatlara ve yarım tedbirlere sevk ediyor.’’

Bu mektubun yazıldığı tarihten 30 yıl sonra bir başka Kürt aydını ve siyasetçisi Mustafa Remzi Bucak, İkinci Adam İnönü’ye bir mektup yazdı. Aradan zaman geçmiş ama bir şey değişmemişti.

Kürtler ayrımcılığa uğruyor ve inkar politikaları devam ediyordu.

Bucak, Koraltan ile yaptığı bir tartışmadan sonra Çankaya Köşküne davet edilir. Sonrasını Bucak’tan dinleyelim:

‘Köşk’te birkaç Doğulu yani Kürt mebus da vardı... Yemekten sonra sinema filmi gösterme faslı için büyük salona geçilirken, Reisicumhur Celal Bayar, yanıma gelmiş, sağ koluma girerek diğerlerinden bir iki adım ayırdıktan sonra, ‘Remzi Bey, senin kim olduğunu ne maksat ve gaye güttüğünü biliyoruz. Hareketini yakından takip ediyoruz. Unutma ki Kürt meselesi bizim için Ermeni meselesinden çok pek çok daha önemlidir. Aynı akibetin başınıza gelmesini istemiyorsan bu kadar muamele ve müsamaha size çoktur bile..’ demiş ve cevap bile beklemeden kolumu bırakıp diğer mebusların yanına gitmiş idi.’

Bucak’ın mektubunda geçen şu veciz beyit ile bitsin bu yazı:

Hem yakarsın berk’ı şimşiri sitemle alemi

Hem yine dersin seri gûyimde feryat olmasın.