Türkiye-Suriye sýnýrýnýn bundan böyle de tahriklere açýk olacaðý anlaþýlýyor. 11 Þubat’taki Reyhanlý faciasýyla Türkiye kendi 11 Eylül’ünü yaþamýþ ve Suriye’nin ya da Suriye’dekilerin düþürdükleri Türk uçaklarý sonrasýnda tahriklerin süreceði öngörülmüþtü. Geçtiðimiz hafta bir Suriye helikopteri Türkiye hava sahasýný ihlal etti, iki gün önce de sýnýrýn Suriye tarafýnda büyük bir patlama yaþandý.
Muhtemelen Suriye’nin diðer ülkelerle olan sýnýrlarýnda da benzer olaylar yaþanýyordur. Zira hem rejimin hem de diðer gruplarýn pazarlýklar sýrasýnda ellerini güçlendirecek tehditlere ihtiyaçlarý bulunuyor.
Tehdidin en etkilisi, hiç kuþku yok ki Suriye’yi dýþa taþýrmak. Diðer bir ifadeyle bu ülkedeki çatýþma nedenlerini ve koþullarýný baþka ülkelere ithal etmek ya da onlarý doðrudan çatýþmalara çekmek. Komþu ülkelerdeki farklý halk kesimlerini birbirinden þüphe duyar hale getirmek, bu arada devletlerarasý askeri gerilim yaratmak ve birbirini tetikleyecek bu iki olgu sayesinde büyük bir bölgesel kaos ihtimali yaratmak, þu an çatýþan taraflarýn en büyük kozu. Þam yönetimi bu iþi askeri helikopterle diðer gruplar ise bombalý araçlarla yapýyor olabilirler. Kullanýlan araçlarýn niteliði, amacýn tahrik olduðu gerçeðini deðiþtirmiyor; ancak karþý tarafýn alacaðý önlem biçimini etkiliyor.
Sýnýrý korumak
Bilindiði gibi Türkiye Suriye ile ilgili angajman koþullarýný deðiþtirdiðini ilan etmiþti. Bu, askeri araçlar sýnýra yaklaþtýðýnda ya da sýnýr ihlali yaptýðýnda ‘dost’ sinyaliyle deðil, ‘düþman’ sinyaliyle karþýlýk verilmesi anlamýna gelir. Dolayýsýyla hiçbir uyarý yapýlmadan bile sýnýr ihlali yapan bir askeri araç vurulabilir.
Ege’de ‘dost’ tanýmlamasý olmasa, muhtemelen sadece coðrafya nedeniyle bile ortaya çýkabilen sýnýr ihlalleri nedeniyle Türkiye ile Yunanistan defalarca savaþa girebilirdi. Suriye sýnýrýyla ilgili coðrafi bir sorun bulunmuyor, anlaþmazlýða yol açan bir bölge yok. Suriye’de hala Antakya’yý kendilerinde sanan çevreler olsa bile, uluslararasý hukuk durumu güvence altýna almýþ durumda.
Ancak, Antakya bölgesinin statüsünü belirleyen ve bir anlamda Fransa-Türkiye iliþkilerini ifade eden ‘resmi belgelerin’ her zaman farklý yorumlarla yeniden tartýþmaya açýlmasý mümkün; týpký Boðazlarýn statüsünü belirleyen Montrö Sözleþmesi gibi.
Suriye ile ilgili angajman kurallarýný deðiþtiren Türkiye, gayet tabi sýnýrýný ihlal eden askeri bir aracý vurur; bunda bir gariplik yok. Dikkat etmeye deðer olan ise bu helikopterin bir kaç kez uyarýlmýþ olmasý.
Sýnýr ötesinde vurmak!
Uyarýnýn yapýlmasý, siyaseten Türkiye’nin tahriklere cevap vermeme kararlýlýðýnýn göstergesi. Kýsacasý durduk yerde bir de Suriye ile savaþ haline girmek istemiyor Türkiye. Ancak helikopterin karþý tarafta düþürüldüðü iddiasý biraz sorunlu.
Helikopter sýnýrýn dýþýndaysa muhtemelen dönüp yeniden Türkiye hava sahasýna girecekti. Bu arada Türkiye topraklarýna bir saldýrýda bulunup bulunmayacaðý da garanti edilemezdi. Uyarýlarý dinlemeyen araç, Türkiye’de vurulacak, enkazý kimbilir kimlerin üzerine düþecek, bir de üstüne üstlük pilot kurtulursa, ki kurtuldu, Türkiye’nin elinde kalacaktý. Bu durumun sivillerin iadesi gibi ele alýnmasý mümkün olamazdý, dolayýsýyla Türkiye Suriye ile ‘askeri hukuk’ anlamýnda karþý karþýya gelebilirdi. Tabi böyle bir durumda sýnýrýn iki yakasýnda patlayacak araç sayýsýnda artýþ olur, terör saldýrýlarý ‘devletlerarasý’ savaþ görüntüsüne ulaþabilirdi.
Bununla birlikte, söz konusu pilotun paraþütüyle Türkiye tarafýna inmesinin bir yararý da olabilirdi. Kimbilir belki Lübnan’da esir tutulan pilotlarýmýz bakýmýndan yeni bir pazarlýk imkaný kazanýrdý Türkiye.