‘Düşman veya rakip tarafın liderlerinin zayıf olması, elbette istenir'

Pazar günleri, okuyucuların görüş ve eleştirilerine tahsis ettiğimiz Hasbihal'e daha muhterem okuyucularımız için sağlık, âfiyet ve hayırlı çalışmalar dilekleri ve selâmlarımızla başlayalım:

*Urfa'dan Nezir Uyanık diyor ki: 'Yazılarınızda, Amerika'daki başkanlık seçimleri öncesinde, daha çok Trump'a yüklendiniz, ama, rakibi Kamala Harris için fazla bir şey söylemediniz.. Bu da, ' Kamala'yı desteklediğiniz ' şeklinde anlaşılamaz mı?

--Evet, öyle de denilebilir. Ama, Kamala ve Trump'ın başta Müslüman dünyası ve hele de Filistin, Gazze konularında farklı düşünemeyecekleri konusuna bakarken, Amerikan iç siyasetine, başka alanlarda şiddetli ihtilaflar olsa bile, Siyonist İsrail rejimi konusunda asla ihtilaf olunamayacağı açısından bakmak gerekir..

Biz, Müslümanlar olarak, hele de bize silah çekmedikçe, hiç bir halka düşman olamayız ve bu açıdan, bize düşman olan devletlerin halklarına değil, ama onların başında bulunan liderlerin tavrına göre bakışımızı ayarlarız ve düşmanlıklarına göre de, onların güçlü değil zayıf liderlerinin olmasını isteriz, elbette..

Bu açıdan, Trump, Kamala'ya göre, daha güçlü ve de deli-dolu bir lider durumundaydı.. Rakibi ise, onun karşısında silik kalmıştı.. Açıktır ki, öyle bir durumda, o kadar büyük maddî güçlerin başında olan bir devletin başına, güç gösterisi yapan, deli-dolu ve ne yapacağı kestirilemeyen birisinin geçmesi yerine, daha silik birisinin geçmesini isterdim.

*

Başkalarının da Erdoğan'a yaklaşımları öyle değil mi? Çünkü, güçlü bir lider.. Ülkesini birçok açıdan, geçmiş 80 yıla nispetle çok güçlendirdi, kalkındırdı. Başkaları onu niye sevsinler? Onlar istiyorlardı ki, karşılarında hep ezilip büzülen, onlardan maaş ödemeleri için bile borç isteyen, 1999-Büyük Marmara Depremi sonrasında Dünya Bankası tarafından gönderilen 550 milyon doların bile, memur maaşları için harcandığını itiraf etmek zorunda kaldıkları feci durumlara düşsündü.. Bugün ise, Merkez Bankası'nda 160 milyar dolar bulunuyor, daha önce hiç olmamış bir şekilde..

Son dönem Osmanlı padişahları arasında özellikle de 2. Abdülhamid'e iç ve dış merkezlerinde ortaklaşa düşman olunmasının sebebi de aynı mantık değil midir?

Ama, yabancıların değerlerini, bize dikte etmeye çalışan öyle diktatörler görüldü ki, onların diktatörlüğü konusunda hemen hiç bir şey söylemezler..

Bizim de, dışarıdaki güçler konusundaki tercihlerimizin şekillenmesinde bu psikolojik etkiler olduğunu görebiliriz..

*

Kaldı ki, Biden'ın, geçen 7 Ekim 2023'deki 'Aksa Tufanı'ndan sonra , Tel Aviv'e gelişinde, 'İsrail diye bir devlet kurulmamış olsaydı bile, Batı dünyası olarak burada böyle bir devleti yine kurardık..' deyişi bu durumu çok iyi anlatır.. Evet, onlar da, Müslüman halkları ve onların başındaki hükümetleri hep zayıf bir çizgide tutabilsinler..

Bunun için de bugün, hele de son 100 yıla yakın zamandır, 'Haçlı Seferleri'nin yeni şeklinin, 'Haçlı+ Siyonizm İttifakı' , bugün ortadadır.. Bu 'meş'ûm ittifak' hep böyle sürer gider mi, geleceği Allah bilir; kesin şey elbette söylenemez. Ancak, bu ittifak, zaferler kazandığı müddetçe sürebilir. Ama büyük bir yenilgi ve felaket halinde, herkes kendi başının çaresine bakacaktır ve o zaman, Hristiyan toplumların, başlarına gelen bütün felaketlerden yine Yahudileri sorumlu tutup, 2 bin yıldır 'lanetli' diye niteledikleri geçmişe dönmeleri kaçınılmaz olur.

*Burada yeri gelmişken, birçok okuyucuların zaman zaman sordukları ve 'Amerika'da giderek daha bir etkili olan Evanjelik akımı'na da değinelim..

Evanjelikler kimlerdir? Bu uzun bir konudur ve sadece Amerika'da değil, Hristiyan toplumlarının genel yaklaşımında da altın'a, dolar'a, paraya, güce tapma eğilimi, materyalist dünya görüşünün de sevkiyle daha bir güçlenirken, dünyada, kapitalist sistemin en büyük patronları, özü itibariyle 'altın' gücüne dayalı Yahudilerdir.

Yahudilerin inanç bakımından en güçlü ekonomik yapıya sahip olanları da, 'Samiri Yahudiler'dir.. Ve bugünkü Yahudilerin büyük bir kısmı, o 'Samiri'lik çizgisinin manyetik çekim alanındadır..

Musa Kelîmullah aleyhisselam'ın, 40 gün kadar, Tur-u Sina'ya gitmesi sırasında ümmetinden bir grubun hemen sapıtıp, ellerindeki altınları eriterek bir 'altın buzağı' yapmaları ve -ona tapınmaları ve o güruhun geleneklerini asırlarca sürdürdükleri biliniyor.

Yahudilerin 2 bin yıldan fazla zamandır, devletsiz, ordusuz, kahramansız olmaları ve birbirleriyle inanç alanındaki dayanışmaları, kendi aralarındaki ilişkileri de 'altın' aracılığıyla sürdürmeleri ve hatta, inançlarının gücünü, bıraktıkları altın mirasına göre değerlendirmeleri yüzünden, bu durum onlara tarih devirleri içinde kolayca kırılamayacak bir irtibat bağı ve gizli bir güç kaynağı kazandırmıştır.

Hele de son 100 yıl boyunca, 'kapitalist emperyalizmin kaptan gemisi' durumunda olan bugün Amerika'da da, 'altına taparlık', özellikle, Hristiyan halklar arasında bir 'Yahudi aşkı'nı depreştirmiş ve asırlardır 'Yahudilerin lanetli bir kavim olduğu' şeklindeki anlayış ve inançlar terk edilmiş ve Katoliklik ve Ortodoksluk gibi inanç temelli mezheplerle kavgaya girmeden onlardan uzak duran yeni bir akım, sadece 'İncil' okuyup, kendilerini, 'Evanjelikler' (İncil'ciler) diye isimlendiren bir inanç cereyanı şekillenmiştir. Hristiyanların en azından bir kısmını kendisine cezbeden 'Evanjelik Hristiyanlar'ın, bugün, Amerikan halkının dörtte bir kadarını, yaklaşık 80 milyonluk bir büyük sosyal kesimini oluşturduğu kabul edilmektedir. Bu grup, bir inanç istemi olarak, 'İsa Mesih aleyhiselam'ın dünyaya gelip, onun göklerdeki krallığını tesis edebilmesi için', milâdî- 1187'de Selâhaddin Eyyubi'nin Haçlılardan kurtardığı Kudüs'ün yeniden Haçlı güçlerinin eline geçmesinin gerekli olduğuna inanmakta ve bu konuda Siyonist Yahudilerle ittifak oluşturmayı da gerekli görmektedirler..

Meselenin özü budur.. İleride bu ittifak bozulur da, birbirlerini yine lanetlerler mi, Allah bilir..

*

*Bu arada.. '15 Kasım tarihli yazımla ilgili olarak, gelen birkaç okuyucu notunu da özetle aktarayım: Çankırı'dan Ali Osman Kandemir isimli okuyucu diyor ki: Ziya Gökalp hakkında bilmediğim ilginç bilgiler vardı. İslam Milleti veya Millet-i İbrahim, bizim asıl ismimizi oluşturduğu halde, Emile Durckheim'in 'tilmiz'i ve benzerlerinin, bizi nasıl etkilemeye ve hem de sosyoloji adına İslam dışında yeni tariflere sürüklemeye çalışması ibret vericidir. Teşekkürler.'

*Sinan Tetwanî isimli okuyucu da, 'Vay be, kürde bak.. Ne zekâ var adamda..

Anne-baba Kürt, sen kalk, Türkçülüğün fikir babası ol..

Çok garip bir durum. Kafasına sıktığı kurşunun etkisiyle mi böyle olmuş acaba?' diyor..

*H. Hüseyin Altın isimli okuyucu da, 'Gökalp, 1876'da, Diyarbekir'de doğmuştur. Babası Çermik Kürtlerinden Tevfik Efendi, annesi ise Pirinççizâdeler olarak bilinen bir Kürt aileden gelen Zeliha Hanım'dır.' diyorsunuz.. '...Pirinççizâdeler' konusunda başka ve de ilginç olsa gerek.. ' diyor..

*Fatima Zehra isimli okuyucumuz da , 'Gökalp'in İslam düşünce tarihine zerrece faydası olmamıştır.. ' Türkçülüğün Esasları' isimli kitabından "TÜRK" kelimesini çıkarınız; yerine " KÜRT" kelimesini koyunuz; olur, 'Kürtçülüğün Esasları..'

Kitabın aslının, 'Sinop'taki müzeden 12 Eylül 80 Darbesi'ni yapan darbeciler tarafından ortadan kaldırıldığını' okumuştum bir yerde..' diyor..

*Faik Üstün isimli okuyucu da, 'Müslüman halklar arasında da yakılmak istenen fitne ateşleri, 'ayrılıkçı gruplar' eliyle halen de körüklenmeye çalışılıyor.. Bu işi, çözse- çözse, yine Tayyip Erdoğan çözer.' diyor.

*