Düşürülen uçak

Türkiye, hava sahasını ihlal eden Suriye uçağını düşürünce Suriye rejiminden hemen bir açıklama geldi. Buna göre Türkiye saldırgan politikasından vazgeçmeliydi ve hükümet de TSK’yı bir maceraya sürüklememeliydi.

Yapılan açıklama, doğrudan Türkiye’deki iktidara yönelik bir suçlamaydı; Türkiye’ye daha doğrusu TSK’ya karşı değil. Bu ikisini nasıl ayırıyorlar diye sormak anlamlı değil, zira Suriye’den bahsediyoruz; kişi karşısındakini kendi gibi bilirmiş. Ancak son derece dikkatli hazırlanmış bir metinden söz edildiğinin de altını çizmek gerekiyor.

Esad rejimi, yaptığı açıklamayla esasen ‘batı’ dünyasına mesaj gönderiyor. Gayet tabi Suriye’nin cesameti ‘batı’ya mesaj göndermeye yetmez; davul başkasının elinde tokmak başkasının. Suriye yönetimi esasen Türkiye’deki hükümete kuşkuyla bakan, onu demokrasiden uzaklaşmakla eleştiren kesimlere sesleniyor ve Türkiye’nin NATO’yu Suriye batağına bile çekecek olan bir hükümete sahip olduğunu ima ediyor. Daha da ileri gidelim, Türkiye’nin Rusya ile ABD’yi karşı karşıya getireceğini, İran açılımını da sabote edeceğini söylemiş oluyor.

Türkiye’ye davetiye

İmaların içeriği yanlış olmayabilir; ancak bu süreci tahrik eden taraf Türkiye değil. Türkiye’nin rejim karşıtı bazı grupları desteklediği ve bunun da rejim tarafından düşmanlık olarak kabul edildiği aleni. Ancak bu tutum müttefiklerle birlikte yaşama geçti. Tam da bu nedenle müttefikler Türkiye topraklarına Patriot füzelerini yerleştirdi. Kısacası Türkiye, NATO istişaresinden geçmemiş bir uygulama yapmadı.

Bununla birlikte, rejimi destekleyen Rusya’nın restleşmede geri adım atmayacağı anlaşıldığından itibaren, Türkiye’nin NATO ülkeleri adına Suriye batağına müdahale etmesini isteyen ‘müttefikleri’ çalışmaya başladılar. Düşürülen uçaktan, sınırdan açılan ateşlere kadar defalarca Türkiye tahrik edildi; bu tahrikler devam ediyor. Türkiye’yi askeri olarak Suriye’ye sokacak ne varsa yapılacağı anlaşılıyor. Kim bilir belki önden Türkiye gider, arkadan NATO gelir. Tıpkı önden Kırım’da referandum yapılması gibi.

Yazmıştım. Bazen beni dostlar dışındakiler de okuyor ve akıllarına su mu kaçırıyorum diye şüphelenmiyor değilim. Demiştim ki maden Kırım’da Rusya radikal bir karar verdi, Suriye ile ilgili de radikal kararlar alınacak.

Davet kimden?

Alınacak radikal karar, tıpkı Rusya’nın meşru bir zemine oturttuğu Kırım ilhakı gibi, meşru nedenlere dayanan bir askeri müdahaleyle Suriye’de kangren olmuş sürece bıçak vurmak. Bu meşru neden, ya Anadolu’ya yapılacak askeri bir saldırı olabilir ya da Türkiye’nin tek sınır aşan toprağına yapılan bir saldırı.

Suriye uçağının Türk hava sahasını tahrik etmesi, tam da bu yönde atılacak bir adımın test edilmesine yönelik. Türkiye uluslararası kurallara uygun bir yanıt veriyor; demek ki bundan sonra da meşru-yasal zemin dışına çıkmayacak. Türkiye, ihlale kesin karşılık veriyor, demek ki başka bir tahrikte de benzer bir tepki gösterecek.

Anlaşılmayan ise, Suriye’ye Türkiye ya da NATO müdahalesinin önünü açan askerlerin Suriye ordusu mensubu olmaları. Yani davet bizzat rejimden geliyor gibi gözüküyor. Ancak Türkiye’den gelen uyarıyla uçaklardan biri geri dönüyor, öteki ihlal yapıyor. Uyarıyı alıp geri dönen Suriyeli pilotun rejimine sadık olduğunu söylemek sanki daha uygun. Diğeri ise başına geleceği bile bile devam ediyor. İnsanın aklına acayip düşünceler geliyor. Acaba NATO’yu Suriye’ye sokmak için bahane peşinde koşanlar, Türkiye’nin arkasında olduklarını ifade edenler, aynı zamanda Suriye’de hem radikal örgütleri hem de ordu mensuplarını da ‘ikna’ etmiş olabilirler mi?