DUYGULARIMIZIN BEYİNLE İLİŞKİSİ

Duyguların beyindeki temsili çok basit değil. Her duygusal değişimde beynimizde bazı nörokimyasal moleküller salınır. Bu moleküller davranışsal değişikliklere yol açarlar. Üstelik duygularımızın sayısı zannedildiği gibi altıyla sınırlı değil. 27 farklı duyguya sahibiz.

Çoğu zaman etkisinden bıktığımız duygularımızın, hayatımıza katkısının ne kadar büyük olduğunu biliyor muydunuz? Duygularımızın yaşamımızda ‘hayati önemi’ vardır. Yanlış duymadınız hayatta kalmamızı sağlayacak kadar önemlidir. Örneğin tehlikeli bir durumla karşılaştığımızda korku ve endişe duygumuz olmasa ‘savaş ya da kaç’ adı verilen davranışı sergileyemez öylece dururuz. Birisi elinde bıçakla bize yaklaştığında seri davranışlar sergileyemeyiz. Peki kaç çeşit duygumuz olduğunu tahmin edebilir misiniz? Her ne kadar temel duygular altı adet olarak bilinse de (korku, mutluluk, üzüntü, şaşkınlık, öfke ve iğrenme) yapılan bir çalışmada 27 farklı duygumuz olduğu tespit edilmiş. Duyguların beyindeki temsili çok basit değildir. Her duygusal değişimde beynimizde bazı nörokimyasal moleküller salınır. Bu moleküller davranışsal değişikliklere yol açarlar. Aynı zamanda vücudumuzun diğer bölümlerine de sinyaller gider ve organlarda da bazı değişiklikler hissedilir. Örneğin heyecan ve korku duygusunu ele alalım. Duygularla ilgili en temel beyin alanımız olan limbik sistemin aktifleşmesi ile değişiklikler başlar. Başta adrenalin olmak üzere nörokimyasal moleküllerin salınımı gerçekleşir. Vücudun birçok alanında etkilenme başlar. Göz bebekleri büyür, kan basıncı yükselir, ağız kuruması olur, kalp atışları hızlanır. Organlara giden damarlar daralırken, iskelet sistemine giden damarlar genişler. Bu değişikliklerin hepsinin bir nedeni vardır. Korku ve heyecan durumunda insan vücudu kendini tehlikelere hazırlar. Hızlı koşabilmek için kan daha çok iskelet sistemine yönlendirilir. Tehlikeleri daha iyi görebilmek için göz bebekleri büyür gibi. Aslında duygularımız bizim en primitif (ilkel) yanımızdır. Duygularımızın en önemli görevi bizi hayatta tutmak, gereksinimlerimizi en iyi şekilde karşılamamızı sağlamaktır. İnsan sosyal bir canlıdır. Sosyalliğini sürdürebilmesi için de duygularına ihtiyacı vardır. Karşımızdaki kişinin duygusunu anlayabilmek için tüm duygularımızın sağlıklı olması gerekir. Örneğin yakını ölmüş bir arkadaşımızın üzüntüsünü anlamayıp ona göre bir tavır sergilemediğimizde sosyalliğimiz sekteye uğrar, yalnız kalırız. Eskiden tüm duygu ifadelerinin evrensel olduğu düşünülürdü. Papua Yeni Guinea’da yapılan bir araştırma bu konudaki fikirlerimizi değiştirdi. Bu araştırmaya katılanlara farklı yüz ifadeleri gösterilip, resimdeki kişinin duygusunu tahmin etmeleri istendi. Tüm dünyada korku ifadesi olarak bilinen, gözlerin tamamen açıldığı, ağzın hafif aralandığı fotoğraf onlar için öfke duygusuna işaret ediyordu. Böylelikle duygu ifade şekillerinin tüm dünyada evrensel olmadığı ufak farklılıklar içerebildiği kanaatine varıldı. Duygularını uç boyutta yaşayan insanların, dünyayı algılama biçimleri de farklı olduğundan sanatsal yanları da çok kuvvetli olabiliyor. Dünyada iz bırakmış sanatçıları incelediğinizde, çalkantılı ruh halleri ve abartılı duyguları ile ilgili birçok kanıta rastlayabilirsiniz.

 

ANTİDEPRESANLAR BEYİN KANAMASI RİSKİNİ ARTIRIYOR

Bu tür keskin başlıkların yanlış anlaşılmasından korktuğum için pek tercih etmiyorum. Ama komşunun komşuya, arkadaşın arkadaşa antidepresan önerdiği bir dönemde bu tür çalışmaları daha net bir şekilde duyurmak gerekiyor. Antidepresan kullanımına ancak psikiyatri ya da nöroloji hekimi karar verebilir. Hekiminiz antidepresan önerdiğinde kullanmanız gerekiyor. Çünkü gerçek depresyonun getirebileceği sonuçlar, antidepresanların yan etkilerine göre çok daha ürkütücü. Ancak gereksiz antidepresan kullanımı ülkemizde çok yaygın. Eczanelerden ilaçların kolayca temin edilebilmesi, düzenli psikiyatri kontrolüne gitmeden kolay bir şekilde aile hekimlerine ilaçların repete (tekrar reçete) ettirilmesi sebeplerin başında geliyor. Bahsedeceğim çalışma Ekim 2019’da J Thromb Haemost dergisinde yayımlandı. Subdural hematom (bir beyin kanaması çeşidi) geçiren 10885 kişi taranıp, beyin kanaması geçirmeyen populasyonla kıyaslanarak antidepresan kullanım oranlarına bakıldı. Antidepresan kullanan grupta beyin kanaması riskinin belirgin olarak daha yüksek olduğu saptandı. Çalışmada ilginç olan başka bir sonuç da özellikle bir aydan daha kısa antidepresan kullananlarda bu riskin uzun dönem kullananlara oranla daha yüksek olduğu belirlendi. Bir yıl ve üzeri kullananlarda beyin kanaması riski o kadar yüksek değildi. Ayrıca fazla alkol kullanımı olanlarda, daha önce inme geçirenlerde, kalp ritm bozukluğu olanlarda, epilepsi ve demans hastalarında, kronik karaciğer ve kalp hastalarında, kanama bozukluğu olanlarda beyin kanaması riskinin daha yüksek olduğu gözlendi. Daha önce yapılan birkaç çalışmada da antidepresan kullanımının beyin kanaması riskini artırabileceğinden söz edilmişti. Burada önemli olan akılcı ve doğru ilaç kullanımı. Her ilacın yan etkileri var. Yan etkilerinin dışında anlattığım örnekte olduğu gibi bazı hastalıkların da riskini artırabiliyorlar. Tedavi planı yaparken düşünülmesi gereken en önemli şey, kâr-zarar hesabının iyi yapılmasıdır. Hekiminiz sizin için en doğru kararı verecektir.