Alâmet-i fârika” (bir ürünün koruyucu fabrika markasý, marque déposée) terimini “alâmet-i hârika” zannedenler varmýþ. “Alâmet-i fabrika” zannedenleri de gördük, neyse...Asýl sözetmek istediðim kavram baþka:
Bir önceki yazýmda “hiç olmamýþ gibi” anlamýna kullanýlan Arabca asýllý
“keenlemyekûn” sözünün imlâ bakýmýndan yanlýþ olduðunu, doðrusunun ise “keennemyekûn” olmasý gerektiðini ileri sürmüþdüm. Gerekçe olarak da Arabca’da bâzý sessiz harflerin birbiriyle kaynaþdýðýný ve þeddeli (çifte) telaffuz edildiðini eklemiþdim.
Meðer bu onlardan deðilmiþ!
Hem çok sayýda okuyucumdan hem de eski bir yazýsý dolayýsýyla bizzat bu husûsa deðinmeme yolaçan Deðerli Beþir Ayvazoðlu’ndan düzeltmeler geldi.
Ayvazoðlu, eksik olmasýn, lügate bakmamý da tavsiye etmiþ.
Zâten ilk uyarýlar gelir gelmez açýp bakmýþdým.
Netîceten doðrusu “keenlemyekûn” imiþ.
Bu bakýmdan benim sözümona düzeltdiðim “keennemyekûn”u lütfen “keenlemyekûn” addediniz!
Nasýl bir yeni Türkiye?
Hükûmet’in Eylül’de açýklayacaðý reformlar paketine hayâtî önem atfediyorum.
Mahviyyâne kanaatimce ülkemizin yakýn ve orta vâdeli istikbâlini belirleyecek olan bir planlar manzûmesi bu. Hepsi ister istemez birbiriyle baðlantýlý fevkalâde geniþ kapsamlý projeler...Baþka türlü olabilmesi bence eþyânýn tabiatýna aykýrý.
Bir zamanlar bir “Ýkinci Cumhûriyet” tartýþmasý vardý.
Ben, her zamanki haddimi bilmezliðimle lafa karýþarak, bunun aslýnda “ikinci” deðil “dördüncü” cumhûriyet olacaðýný iddia etmiþdim. (10 Kasým 1982)
Þöyle:
“Birinci Cumhûriyet” (23 Nisan 1920-27 Mayýs 1960) arasý.
“Ýkinci Cumhûriyet” (27 Mayýs 1960-12 Eylül 1980) arasý.
“Üçüncü Cumhûriyet” (12 Eylül 1960-......) ...
Bu tasnîfin sebebi, cumhûriyetlerin esâsen anayasalarýyla kaaim olmalarý.
Þimdi oflaya puflaya nihâyet yeni bir anayasa yapabilirsek bununla artýk “dördüncü” cumhûriyetimize duhûl etmiþ olacaðýz.
“Duhûliye” olarak ise zâten beþ altý bin ölüyle yirmi otuz bin yaralýyý “peþînen” ödemiþ bulunuyoruz.
Öte yandan bu yeni anayasanýn mütemâdiyen sürüncemede býrakýlmasý, birtakým “derin” güçlerin bu iþi engellemeye kesin kararlý olduklarý izlenimini güçlendiriyor.
Türkiye’nin gerçek anlamýyla bir demokratik çoðulcu düzene geçip geçmemesi ise necîb milletimizin büyük bölümünce zerre kadar bile umursanmadýðý için bu güçlerin baþarý þansý pek de ufak sayýlmaz.
Zannýmca Türkiye’nin çaða ayak uydurabilmesini sâhiden isteyenlerin yapmasý gereken þey, bu deðiþimin büyük ekonomik avantajlar da saðlayacaðý husûsunu halka inandýrýcý bir tarzda anlatabilmek. Çünki ekonomik avantajlar her yerde ve her zaman, birtakým mutasavver hürriyet kavramlarýndan daha etkilidir. Hürriyete benim gibi üç beþ enâyi “belki” gönül verir ama insanlara ayný fiyata bir yerine iki ekmek alabilme þansýný armaðan edebilirseniz bu son derecede “elle tutulabilir, çiðnenip yutulabilir” bir argümandýr.
Yeni Türkiye’nin bâriz özelliklerinden biri de “kültürel haklar” meselesini de kökünden halletmiþ olmasýdýr!
Türkçe resmî dil kalmak þartýyla, ki baþkasý zâten pratikman düþünülemez, diðer dilleri kullananlara da kendilerini bu alanda serbestçe geliþtirme imkâný saðlanmadýkça 21. Yüzyýl’ýn hakkýný vermiþ sayýlamayýz!
Sâdece Kürdler deðil, Arablar, Âsûrîler, Çerkesler, Boþnaklar ve daha kim varsa, istediði þekilde kendi anadilini ve aslî kültürünü öðrenip geliþtirme özgürlüðüne sâhib kýlýnýrsa bundan Türk kültürü de Türkiye de büyük yarar saðlar ve müdhiþ güçlenir!
Kendi gölgemizden korkmayalým!
Eðer Kürdler, Arablar filan Türkçenin yanýsýra anadillerini de okulda öðreniyorlar diye bu devlet yýkýlacaksa yýkýlsýn daha iyi!
Zîrâ böylesine köhnemiþ bir yapýyý zâten oksijen çadýrýnda dahî yaþatamazsýnýz!
Yazdýkça âsâbým bozuluyor! En iyisi ben artýk burada keseyim...Yoksa baþým belâya girecek.
Bu ise beþeriyet nokta-i nazarýndan büyük kayýp olur.