Ebedî kalmak arzusunu ‘heykelle, mumyalý cesetlerle karþýlamak' zavallýlýðý..

Önce 1-2 konuya iþaret etmeliyim..

16 Haziran günü, Mýsýr Müslümanlarýnýn kahraman evlâdý ve cumhurbaþkaný seçildikten sonra, 11 ay geçmeden, 'pahalýlýðý önleyemediði' gibi tuhaf bir gerekçeyle, Ýslâm ulemâsýndan sayýlan bazý -sözde- âlimlerin fetvâsýna dayanýlarak, emperyalist dünya tarafýndan da alkýþlanan bir askerî darbe sonunda Temmuz-2013 baþýnda devrilen ve zindana atýlan Muhammed Mursî'nin zindanda can verdiði günün, 16 Haziran 2019'un 4. yýldönümüydü.

17 Haziran günü, Birlik Vakfý'nýn Ýst. Çemberlitaþ'taki merkezinde, 'Ýslâm Birliði, bir tercih midir, yoksa bir mecburiyet mi?' konusu etrafýnda yaptýðýmýz sohbetin baþýnda, konumuzla ilgisi olduðu için, bu vefat yýldönümüne ve kezâ, yine konumuzla da ilgisi olduðundan, Tûnus'da, C.Baþkaný Kays Said'in, 83 yaþýndaki Râþid el'Gannuþî'yi zindana atmasýna da iþaret etmiþtik. Kezâ, 17 Haziran gününün de 'Ezân-ý Muhammedî' üzerindeki en zâlimâne ve en zorbaca yöntemlerle getirilen yasaklamalarýn kaldýrýlmasýnýn 73. yýldönümüne de deðinmiþ ve amma, yürek parçalayýcý bir faciaya, hemen tamamý Afganistan, Pakistan ve Ýranlý 700 kadar çaresiz insanýn, yeni bir hayat alaný bulabilmek amacýyla Avrupa'ya geçmek isterken, bindikleri eski bir geminin, Yunanistan'ýn Mora Yarýmadasý yakýnlarýnda batmasý sonucu, 90 kadarýnýn cesedinin bulunup gerisinden hiçbir haber alýnamamasýnýn da bizim konumuzla çok yakýndan ilgisi olduðuna da dikkati çekmeye çalýþmýþtýk.

O sohbetin asýl mihverine daha sonra tekrar deðiniriz, Ýnþaallah..

Çünkü, sýrada, bir haber ulaþtý..

Bilindiði üzere, ýrkçý bir belediye baþkaný var, illerimizden birinde.. .

Birtakým tutarsýzlýklarý yüzünden kendi partisi CHP'den bile, geçici olarak atýldý. Hele de sýðýnmacý durumunda olanlar konusundaki barbarca- faþistçe kafa yapýsý bakýmýndan, Ü. Özdað isimli bir kiþiden geri kalmamak için çýrpýnan öyle birisinin 'belediye baþkaný' olmasý, onu seçenler için de herhalde iftihar verici olmasa gerek..

O kiþi, C. Baþkanlýðý seçimi öncesinde, Tayyib Erdoðan'ýn seçilemeyeceðini ileri sürerken, 'Eðer kazanýrsa, söz veriyorum, þehrimize Erdoðan'ýn heykelini diktireceðim..' demiþmiþ.

Ama, o kiþinin, mensup olduðu laik cenah gibi, Tayyib Bey'in hiç beklemedikleri þekilde seçilmesi karþýsýnda, o kiþiye sözü hatýrlatýlmýþ; o da sözünü yerine getirmek istemiþ..

Ancak, birkaç yýl önce de, sanýrým bir heykel imalathanesiydi, Tayyib Bey'in bir çok heykelini serî olarak üretmek ve AK Partili belediyelere satmak hayali ile harekete geçmiþ ve heykel kalýplarýný hazýrlamaya baþlamýþtý ki, Erdoðan, bu konudan haber olunca, 'Bizim inancýmýzda böyle þeylere yer yoktur..' diyerek, dikkatli Müslümanlara, 'Allah razý olsun..' dedirten bir Ýslamî hassasiyetle o yolu týkamýþtý.

Herhalde birileri, bu Belediye Baþkaný'na, Tayyib Bey'in o hassasiyetini hatýrlatmýþ olmalýlar ki, o da, Cumhurbaþkanlýðý'na durumu bildiren bir resmî yazý yazmýþ ve söz konusu heykel için izin istemiþ..

Ama, Tayyib Bey'in görüþü de, resmî yazý olarak bildirilmiþ, 'Cumhurbaþkanlýðý Ýdarî Ýþler Baþkaný'lýðýnca.. Söz konusu Belediye Baþkanlýðý'na gönderilen cevabî yazýda, 'Konu Sayýn Cumhurbaþkanýmýza arz edilmiþ olup, Sayýn Cumhurbaþkanýmýz, devlet adamlarýnýn heykelleriyle deðil, hizmetleriyle anýlmasý gerektiði hususuna vurgu yaparak, heykelinin yapýlmasýna muvafakatlerinin bulunmadýðýný ve yapýlmasý düþünülen heykel masrafý tutarýnda ihtiyaç sahibi Bolulu vatandaþlarýmýza yardým yapýlmasýnýn daha yerinde olacaðýný tensip buyurmuþlardýr..' denilmiþ..

Evet, bu cevap karþýsýnda cân'u gönülden, bir kez daha, Tayyib Bey'den ' Allah razý olsun!' niyazýnda bulunuyorum.

*

Bu vesileyle ilginç bir anekdotu da aktarayým.

12 Mart 1971 Askerî Darbesi'nden sonra, CHP'den istifa ettirilerek, 'tarafsýz' (!) yapýlýveren 40 yýllýk CHP'li Nihad Erim, darbeci generallerce Baþbakanlýða getirilince, Amerika'da öðretim üyesi olan Tal'ât Said Halman da, Kültür Bakanlýðý'na getirilmiþti.

*

Bakan Halman, bir gün, Sivas'a gider ve oradan da Þarkýþla'ya ve Âþýk Veysel'in köyüne de uðrayýp Âþýk'ý ziyaret eder. Veysel'in vefatýndan 1 yýl kadar öncedir ve bir güz mevsimi, Âþýk Veysel köy meydanýnda, yarým metre kadar yükseklikte bir duvar üstünde oturmakta, güneþlenmektedir.

Biraz hal-hatýr soruþ ve sohbetten sonra, Halman, etrafýndakilere, 'Bu meydana, Veysel'in bir heykelini dikelim.. Þöyle 1-2 metre yüksekliðinde bir kaide üzerinde, bir heykel.. Etraf düzenlemesi de yapýlsýn..' der ve hemen ekler: 'Kaça mal olur?'

Bakan'ýn etrafýndakiler hemen bir hesap yaparlar ve o zamanki fiyatlara göre, (8-10 yýllýk, lise mezunu) bir devlet memurunun maaþýnýn ortalama 700 lira kadar olduðu o günlerde, heykelin yapýmýn, 250 bin lira kadar bir rakam ifade ederler.

Veysel, evet, gözleri görmez, ama, 'rûþendil / gönlü aydýn' bir insan olarak, heykeli için harcanacak o muazzam parayý duyunca, oturduðu yerden, o hoþ þivesiyle seslenir:

-'O parayý bana verin; ben kendim dikilirim.'

Evet, iþleri-güçleri heykel dikmek olanlara indirilen þamar gibi bir karþýlýktýr, Âþýk Veysel'in sözü..

Sahi, bizim deðerler sistemimizde hiç yeri olmayan bu heykel aþký ile, sadece þu son 100 yýlda bütün ülke çapýnda dikilen heykeller, büstler ve fotoðraflar için devlet bütçesinden harcanan paralarýn bir hesabý yapýlsa, karþýnýza nasýl bir tablo çýkar, dersiniz?

*

Bu vesileyle ekleyelim.. Ankara'da Samanpazarý -Hamamönü mýntýkasýnda da merhûm Mehmed Âkif'in (Ýstiklâl Marþý'ný, o civarda bulunan Tâceddin Dergâhý'nda yazmýþ olmasý hasebiyle olsa gerek..) bir heykeli dikilmiþ; sanýrým Melih Gökçek'in Belediye Baþkanlýðý zamanýnda..

O heykeli görünce, Âkif'in, Mýsýr'da El'Uqsûr'daki piramitlerde 2 bin yýlý aþkýn zamandýr mumyalanmýþ vaziyette, leþ halinde yatan firavunlarýn cesetlerini ürpererek seyredip, onlardaki 'beqaa' (sonsuza kadar kalmak) emeline karþý yazdýðý þu kor parçasý gibi mýsralarý hatýrlamamak olur mu?

'Evet, bütün beþerin hakkýdýr, beqaa emeli,

Lâkin, bunu ne taþtan, ne de leþten beklemeli..'

Merhûm Âkif, kendi heykelini görseydi, kim bilir ne kadar hýþýmlanýrdý.

*

NOT: Siyasî çevrelerde söylendiðine göre, Devlet Bahçeli Bey, güyâ, 100. Yýl dolayýsý ile il sayýsýnýn 100'e çýkarýlmasý; yani, 19 ilçenin daha il statüsüne kavuþturulmasý yönünde bir arzu beyan etmiþ..

Aslýnda, 'büyükþehir' uygulamasý sonunda, o þehirlerdeki 'köy' statüsü buharlaþtý, köyler mahalle durumuna geldi.

Çünkü, Büyükþehir statüsündeki þehirlerin Belediye Baþkanlarý veya adaylarý eskiden þehrin kenar mahallelerine bile gitmeye tenezzül etmezken, þimdi köylerde kadar gidiyor; yol, su, elektrik, kanalizasyon ve sair hizmet ve ihtiyaçlarý karþýlayacaðýna dair söz veriyor veya buna göre oy istiyorlar.. Yani, bu Büyükþehir uygulamasý o þehirlerin köylerinde yaþayanlar lehine olmuþtur.

Ama, vilayetlerin sayýsýnýn 100'e çýkarýlmasý rivayeti üzerinde biraz daha düþünmek gerekir herhalde..

Þöyle ki, 1954-55'lerde ortaokulda okuduðum yýllarda, telefon, yol gibi ulaþým imkânlarýnýn yok denecek kadar az olduðu bir zaman diliminde bile, ülkede sadece 53 vilayet vardý.. Sonra birer -ikiþer artmalar oldu; Uþak, Adýyaman vs. derken, siyasetçilerin halkýn teveccühünü kazanmak gibi saikleriyle il sayýsý 81'e yükseldi.. Þimdi de 100 ilden söz ediliyor..

Þimdi ulaþým, yol, telefon, internet vs. imkânýnýn bu kadar geliþtiði bir çaðda, yeni valilikler yerine, hattâ vilayet sayýsýný 30 - 40'a kadar düþürmek ve 3-4 ili, yakýn bir büyük 'il'e baðlayýp 'bölge valilikleri' gibi düzenlemelere gidilmesi, halka hizmet açýsýndan daha faydalý ve verimli olmaz mý?

Dünyada bunun nice örnekleri vardýr.

*