Ece Ayhan’dan darbeci çıkmaz gençler... Siz Ataol’a gidin!

Ece Ayhan, Ahmet Hamdi Tanpınar için, “Sağdan bakınca solda, soldan bakınca sağda görünüyor” demişti.  

Kaç yıl geçti, Tanpınar’a bir yer bulunamadı...

Enis Batur gibi kavrayışı sığ aydınlar, “Cumhuriyet aydınlanması” içinde bir yere oturttular onu. Hâlâ orada tutuyorlar...

Soru şu:

Hacettepe Üniversitesi’nde bakınca Ece Ayhan nerede görünüyor?

Devrimci, Perinçekçi, Kemalist aydınlanmacı saflarda mı?

İstihbar ediyoruz ki, Gezi Parkı için “destek yürüyüşü” yapan Hacettepe Üniversitesi öğrencileri, şairin “Velhasıl onlar vurdu, biz büyüdük kardeşim” dizesini pankart haline getirmişler.

Doğru soru şu olmalı:

Hacettepeli öğrenciler hayatları boyunca Ece Ayhan’ı görmüşler mi, görebilmişler mi ki, onu şu ya da bu siyasal aidiyete yerleştiriyorlar? Ya da, Ece Ayhan, “her derde deva ve her ihtiyaca cevap veren” Nazım Hikmet gibi sloganlaştırılmaya, bayraklaştırılmaya, ikonlaştırılmaya müsait bir şair mi ki, ona kendi “devletçi-devrimci-perinçekçi-resmi-sığ-darbeci” görüşlerinin taşıyıcılığını yaptırıyorlar?

Hiç mi Ece Ayhan’dan bir şey okumadılar?

Hiç mi “Devlet ve Tabiat”ın sayfalarını karıştırmadılar?

Hiç mi, Ece Ayhan’ın “Mülkiyeli” ikinci yeni şairleri (Cemal Süreya’lar, Turgut Uyar’lar, Cansever’ler) arasındaki ayrıksı (daha doğrusu aykırı) konumuna ve duruşuna bakmadılar?

Bu konuda mebzul miktar malzeme var üstelik.

Şairin günlükleri, notları, şiir soruşturmalarına verdiği cevaplar, mektupları, hakkında söylenenler, hakkında yazılanlar. Sürü sepet...

Bütün bu veriler, bize, Ece Ayhan’ın cumhuriyet devrimcilerinden ve elitlerinden hoşlanmadığını, “fetiş devlet” düşüncesinden ölümüne nefret ettiğini, pozitivist aydınlanmacılardan ve CHP’de toplaşmış kasaba politikacılarından (hadi “nefret” ifadesini tekrarlamayalım) köşe bucak kaçtığını, en büyük “ikon”la ve onun yaydığı resmi düşünceyle ciddi “meselesi”bulunduğunu söylüyor.

Hadi “Devlet ve Tabiat”ı süzecek firasete sahip değilsiniz...

İnsan üç-beş mektup okur, öyle kalkışır pankart hazırlamaya.

Ece Ayhan da, evet, Mülkiyeli’ydi ama sivildi.

Hem Mehmet Emin Erişirgil’in ruhunun dolaştığı koridorlarda dolaşacaksın, hem “kanon”ları “getto”ları takmayacaksın, hem bunu bir “şiir yordamına” dönüştüreceksin, hem de “özgün” kalacaksın...

Hem de, hiç kimsenin yapmadığı bir şeyi yapacaksın,  “sivil” sözcüğünü şiire sokacaksın.

Kolay bulunur nitelilerden midir?

Bu yazıya oturmadan önce Ece Ayhan’ın günlüklerini (son notlarını) karıştırdım; şiir üzerine notlar, bölük-pörçük izlenimler, anılar ve daha çok yurtdışında, hastane odasında çiziktirilmiş ama mutlaka “has şair” tavrının yansıdığı metinler...

İlginçtir, Ece Ayhan o durumdayken bile (“ölüm karşısında” bile) sivilmiş ve ikonlarla, mumyalarla, hayaletlerle dalgasını geçip durmuş.

Hülasası şu Hacettepeliler:

Ece Ayhan işiniz görmez.

Hürriyet’teki cahil cühela takımının dolduruşuna gelmeyin...

Hayatını “resmi ideoloji”den türeyen sol siyaseti “ti”ye almakla geçirmiş bir muzır zekâdan “Gezi Parkı ikonu” çıkmaz.

Darbeci hiç çıkmaz...

Hem, niçin Ataol Behramoğlu değil de, Ece Ayhan?

Behramoğlu’nun daha katıksız ve devrimci şiirleri var.

Üstelik, herkesten çok bağırıyor...

Dahası, üçüncü köprüye, üçüncü havaalanına, Kanal İstanbul projesine, enerji santrallerine, başörtüsüne, Tayyip’e, AKP’ye, her şeye karşı ve “yeşili” daha çok seviyor.

HAMİŞ:

Ece Ayhan çok hasta olduğunda, Hüsrev Hatemi hocanın omuzlamasıyla hastaneye yatırıldı; veremi tedavi edildi, bacakları kesilmekten kurtuldu...

Ece Ayhan’ı darbeci düşüncelerine alet eden esprili “y kuşağı” nereden bilecek bunları? Ağabeyleri köşe bucak kaçmışlardı çünkü ondan. El uzatmak istememişlerdi. Bir anlamda “resmi devlet”in intikamını almışlardı.