Þimdilerde antibiyotik yazmaktan çekinen doktorlarý görüp de Haside Yenge’yi anmayan yoktur herhalde. Tanýyanlara zaten malum, tanýmayanlara da biz tanýtacaðýz. Her þeyden evvel söylememiz lâzým ‘Haside’ bir tatlý ismidir. Üzüm pekmezinden yapýlýr. Onun adýný kim koymuþsa aðzýnýn tadý bozulmasýn, ömür boyu dert gam görmesin istemiþtir herhalde. Sormadan edemeyeceðim ecnebilerde de var mýdýr acaba böyle adetler? Mesela kýzýnýn adýný ‘vafýl’ koyan bir aileye rastlanýr mý o topraklarda?
Bende soru bitmez. Bu pazar günü bize ayrýlan sayfayý benim cevapsýz sorularýmla hiç etmeyelim. Haside Yenge’nin kocasý kepçe operatörü, Ýhsan. Ya da yiðit namýyla anýlýrmýþ, lakabýyla söylersek ‘Tin Ton Ýhsan’. Mânâsý, saðý solu belli olmayan bazen ‘Tin’ diyen bazen ‘Ton’ diyen bir dengesizlik abidesi. Rahmetli oldu gerçi ama çay ile turþu yiyecek kadar dengeden mahrum idi. Bir seferinde Almancýlarýn getirdiði kahveden kýrk fincan içmiþ de doktora zor yetiþtirmiþlerdi. Doktor, “Tek seferde mi içtin yoksa gün boyu mu amcacým?” diye sormuþ. Tin Ton Ýhsan; “Tek oturuþta...” diye gerinmiþ, “...gün boyu kahveyle kim uðraþacak yeðenim doktor bey, tek seferde içtim” demiþ. “Ben meþgul bir adamým.” diye de eklemiþ. Yalan! En ufak bir meþguliyeti yoktu. Devlet dairesinde sürekli arýza çýkaran bir kepçenin operatörüydü. Kepçenin tamirde olmadýðý zamanlarda kafasýnda hasýr þapkasýyla, göbeðini kendinden evvel koltuða yerleþtirerek sanat icra ederdi.
Tin Ton Ýhsan fazla yemekten çatladý. Dedik ya denge problemi vardý. Çatladýðý gün dört sýcak ekmek, yarým kilo tahin helvasý, üç kase bal, beþ kase kaymak yemiþ. Sonra “Bana bir þeyler oluyor.” demiþ. Hastaneye yetiþemeden can vermiþ. Can vermeden evvel son sözü; “Açýn oðlum þu pencereleri daralýyorum.” olmuþtur. Onun bu son sözünü kendine vasiyet bellemiþti Haside Yenge. Kapý pencere ne bulsa açtýrýr, arada esen rüzgâra aldýrmadan, cereyaný umursamadan otururdu. Çoluk çocuðu büyütmüþ hepsi evli hepsi yuvasýnda mutlu iken Haside Yenge yalnýz yaþayan ihtiyarlarýn hemen hepsinde görülen can sýkýntýsýndan mustarip idi. O sebepten sürekli gezerdi. Gezdiði yerlerde çok konuþmaz, lafa söze karýþmaz, ikram olursa yer, olmazsa sessizce otururdu. Ancak bir huyu vardý ki kocasýnýn saðlýðýnda da bu huyu yüzünden eþinden çok azar iþitmiþti. Haside Yenge cebinde leblebi gezdirir gibi hapla dolaþýrdý. Antibiyotikler, aðrý kesiciler, vitamin haplarý, ne iþe yaradýðýný kimsenin bilmediði haplar. Bu haplarý kimi bulsa daðýtýr. Baþý aðrýyan, diþi sýzlayan, yiyip de hazmedemeyen, yatýp da uyuyamayan kim varsa Haside Hala’yý ziyaret eder. Hala cebinden bir avuç hap çýkarýr, haplara bakarak azýcýk mýrýldanýr sonra içinden birini seçer. “Aha sana bir hap, aðrýný on beþ dakkaya keser.” derdi. “Benim aðrým yok ki uykusuzluðum var.” derseniz. “Tamam iþte vücudundan aðrý sýzý kesilince vücut rahata erecek týsýl týsýl uyuyacaksýn.” derdi. Haplarý alanlar için Haside Yenge’nin týp bilgisi sýnýrsýzdý. Ondaki haplarýn adýný sormaya ta Amerika’dan bir profesür aramýþ da Haside Yenge, “...benim Amerikalýyla iþim olmaz.” diyerek telefonu o saat çat diye kapatmýþ. Neden Amerikalýlarý sevmezmiþ Haside Yenge? Çünkü kocasýnýn kullandýðý kepçe Amerikan malýymýþ ve sürekli bozularak kocasýna eziyet veriyormuþ. “Herifime faydasý olmayan Amerika’nýn bana ne faydasý olacak?” diye sevmezmiþ Amerika’yý.
Hap daðýtmamasý için her çareye baþvurdular. Önce muhtarý devreye soktular. Muhtar Haside Yenge’yi korkutacaktý güya. “Bana bak Haside senin küçüklüðünü de bilirim akýllý bir þeydin. Bu hap daðýtma iþi nereden çýktý? Ben muhtarým. Yürüyen devletim. Devletin gölgesine basýlmaz. Benim lafým yere düþürülmez. Artýk hap daðýtmak yok.” Haside Yenge muhtar konuþurken gülmemek için kendini zor tutmuþ. “Sen muhtar olmuþsun ama dükkanýnda Gripin satarsýn. Sen hapý parayla veriyorsun devlet karýþmýyor da ben bedava verince mi devletin zoruna gidecek?” demiþ ve muhtarý bertaraf etmiþti.
Hap daðýtma iþini Bekçi Haydar’a havale ettiler. Bekçi Haydar nöbete giderken Haside Yenge’ye uðramýþ. Göbeðini düzelterek ve elinde copla konuþmuþ. “Hakkýnda þikayet var haným. Bu seferlik ben idare edeceðim amma hap daðýtma iþine devam edersen karakolda soluðu alýrsýn” demiþ. Haside Yenge de cevap vermiþ. “Karakoldaki komserin altý yaþýnda bir sýpasý var. Karýn aðrýsýndan kývrandý da benim bir hapýmla evvel Allah kendine geldi. Git derdini ona anlat.” Bekçi kýsmý komserden kanserden korkar gibi korkar. Bakmýþ ki iþin ucu komsere kadar çýkýyor. “Sen bilirsin Haside Yenge ben de senin iyiliðin için dediydim” diyerek uzaklaþmýþ.
Haside Yenge’yi hap daðýtma iþinden soðutan olay ise bir dananýn ölümüdür. “Haside Yenge karnýmda aðrý var. Bir de nefesim kokuyor” diyerek hap isteyen bir vatandaþ aldýðý haplarýn tamamýný danasýna vermiþ. Þöyle düþünmüþ. Ben hastaysam aha bu dana da hasta. Bana bir hap yetiyorsa ona beþ hap lazým. Bana iyi gelen hap ona dünden iyi gelir. Dana haplarý kýtýr kýtýr yemiþ ve çok sürmemiþ yere uzanýp kalmýþ hayvancaðýz. Vatandaþ danayý öyle cansýz görünce telaþlanmýþ. Haside Yenge’nin tek baþýna kaldýðý evi taþ yaðmuruna tutmuþ. “Dananýn gittiðine mi, karnýmýn aðrýsýnýn kesilmediðine mi yanayým?” diyerek olay çýkarmýþtý. Haside Yenge’ye kimse suç bulmadý. Doktora gitmeyip kendini ve danasýný tehlikeye atan adama kýzdý herkes. Ama Haside Yenge bu durumdan korktu. “Dana yerine herif yatýp kalsaydý ben ne ederdim?” diyerek kendine dersler çýkardý ve hap daðýtýmýný azalttý.
Ýþte o günlerde yani hap daðýtýmýnýn azaldýðý zamanlarda Almancýlardan birinin sýpasý elinde þeker ile dolaþýrken Haside Yenge’ye yakalanýr. Þekerler renkli renkli ve hap gibidir. Ýlgisini çeker Haside Yenge’nin o þekerden üç beþ tane yer. Sonra çocuðun elinden tutar anasýný bulur. Þekeri nereden aldýklarýný sorar. Kadýn da Almanya’dan aldýklarýný söyler. Haside Yenge o saat bir muhasebe yapar ve “...bu þekerden bana çokça alsana.” der.
Sipariþ verilmiþtir. Haside Yenge Almanya’dan kargo ile gelecek þekerleri daðýtacaktýr hap yerine. Parasýný peþin vermiþtir. Bekler ama gelen giden olmaz. Almancý kadýn ya unutmuþtur ya umursamamýþtýr bu sipariþi. Ve Haside Yenge Almanya’ya bir mektup yazmak ister.
Biliyor musunuz o mektubu ben yazdým. Kýsa bir mektuptu ve bir ultimatom gibiydi. “Þekerleri gönder yoksa buradaki evinizin camlarýný indiririm. Camý kýrýk haneye berduþlar dolar, baykuþlar tüner. Hanenin harap olmasýn istersen sipariþleri gönder. Ýmza; Haside Çatak.”
Ve mektubu gönderdik beklemeye baþladýk. Bekleme iþi tüm mahalleye sirayet etti. Postacýya sýký sýký tembih edildi. Haside Yenge’nin kargosunu beklememiz askerlerin þafak saymasý gibiydi. Bir türlü geçmiyordu. Herhalde artýk Almancýnýn camlarý indirecek Haside Yenge diyorduk ki kargo geldi. Hem de nasýl gelmek! Envai çeþit þekerle geldi. Paketi hep beraber açtýk. Kadýn, çoluk çocuk bayram yerine döndü Haside Yenge’nin evi. Ama herkes þeker istese de daha evvel kendinden hap alanlara öncelik tanýdý Haside Yenge; “Siz eski müþterimsiniz” diyordu gülerek. O gün herkese þeker düþtü. Geriye kalaný da yine cebine doldurdu ve hap yerine Almancý þekeri daðýttý Haside Yenge.
Þimdi düþünüyorum da Haside Yenge o haplarla ve sonra da þekerlerle aslýnda kendine bir çevre edinmiþti. O haplarýn bahanesiyle her eve girip çýkýyor, konu komþu yanýnda az veya çok bir yeri oluyordu. Þekerler iþin içine girince çocuklar da onu çok sevdiler. “Almancýnýn þekeri bitiyor haberiniz olsun...” dediðinde hemen mektuplar yazýldý. Yeni paketler istendi. “Parasý neyse verelim yazýktýr.” diyerek mektubun içine para bile koyuyordu Haside Yenge. Gelen þekerle onun gönderdiði para arasýnda daðlar kadar fark vardý. Ama hiç bir Almancý ondan þeker parasý kesmedi. Haside Yenge öldüðü güne kadar þeker daðýtmaya devam etti. Geçen gün mevlüt okuttuk. Ve haplara benzeyen þekerlerden daðýttýk tüm mahalleye. Þimdiki çocuklar, gençler hiç umursamadýlar o þekerleri. Ama yaþý yetip de Haside Yenge’yi hatýrlayanlar rahmet dilediler ona. Belki siz de dilersiniz bu yazýyý okuduktan sonra...