Geçen hafta, “dergicilik zor mesele” demiþtik. Ve “ille de dergim olsun” diyenlere sanal alemde yayýncýlýk yapmayý tavsiye etmiþtik.
Bu hafta bir devam yazýsý niteliðinde sanal alemde edebiyat yayýný ne durumda ona bakalým.
Baþlamadan evvel hatýrlatmakta fayda var. Ben biliþim uzmaný deðilim. Maksadým edebiyat bloglarýnýn durumuyla alakalý aklýmýn yettiðini yazmak. Ayrýca konu bulamayan yazar cinsi gibi ayný meseleyi uzatýp sakýz etmek gibi bir çaresizliðim de yok þükür Mevla’ya. Bu köþeyi takip edenler türlü çeþit mevzularla ne güzel pazarlar geçirdiðimizin þahididir.
Gelelim konumuza; edebiyat bloglarýnýn hemen hepsi büyük cümlelerle ve iddialý bir manifesto ile yola düþüyorlar. Bloglarýn “hakkýmýzda-biz kimiz?” köþelerinde yola çýkýþ amaçlarýný tarif ettikleri kelimelerle sefere giden asker kadar heyecanlanýrsýnýz.
Resim ve fotolarda biraz sosyal medya esintisi taþýyorlar. Hani bir kahve bir dergi ve gözlüðü yan yana koyup sanat icra eden ve “okur” olduðunu cümle aleme ilan eden fotoðraflar var ya iþte bloglar da bazen o fotolarý kullanýyorlar.
Onun dýþýnda görsel materyal olarak kullanýlan fotolarda bir hüzün, bir gri hava hep seziliyor.
Demek ki “melali anlamayan nesle aþina deðiliz” diyen þair gibi edebiyatla uðraþmanýn biraz da unutulmuþlarý, geriye atýlmýþlarý hatýrlamak olduðunu henüz unutmamýþ blogcular.
Görsel materyali deðil de yazýyý ön plana alanlar da var. Ve fakat metinler uzun olunca iþin tadý kaçýyor. Ýnsan kitap veya dergi okurken uzun olmasýndan sýkýlmýyor da bilgisayarda veya telefonda uzun metne aþina deðil yeni okurlar. Kýsa, hemen, þipþak olan iþleri var yeni okur yazar kitlesinin.
Uzun metinleri okumak için geliþtirilmiþ okuma araçlarý da varmýþ ben hiç kullanmadým bilmiyorum. Ama ekraný parlayýp da sizi rahatsýz etmiyormuþ ve hafýzasýnda epeyce bir kitap saklayabiliyormuþ bu cihazlar.
Neyse bloglara geri dönelim.
Bloglarýn bir problemi var. Önce çok hýzlý baþlýyorlar. Ama gerisi gelmiyor. Ne demiþ eski adamlar; “Tiz-i reftar olanýn payine damen dolaþýr, Eriþir menzil-i maksuduna aheste giden.”
Peki aheste gitmek sanal alemde mümkün mü?
Aslýnda pek mümkün deðil. Sürekli yeni yazý ve foto koymalýsýnýz. Çünkü blog bir kara delik gibidir. Attýðýn malzeme sanal alemde kayboluyor. Yayýn yapar gibi deðil de kör bir kuyuya derdinizi anlatýr gibisiniz.
Bloglar da bu hýza yetiþemiyor ve ölüyorlar. Gerisi gelmiyor yani. Barutlarýný atýp bitirince de okurlar ilgi göstermedi demek en kolayý oluyor.
Okuru suçlarken bir gerçeði kabul edelim. Okur þaþýrmýþ durumdadýr. Bakmak, görmek, okumak , anlamak gibi zaten zor iþleri þimdi sayýsýz ortam ve malzeme arasýnda yapmak zorundadýr.
Bu kadar bolluk sonunda okur daha umursamaz ve þaþkýn hale geliyor.
Uzun lafýn kýsasý; edebiyat bloglarý mezarlýðýna dönmüþ sanal alemde her blogun bir hikayesi var. O hikayeleri dinlesek ne ibretlik manzaralar çýkar. Biz yine de dergicilik yapmayý dileyenlere sanal alemi adres vererek yazýyý bitirelim. Türlü sýkýntýlarýna raðmen sanal alem edebiyat yayýncýlýðýnýn can suyu olabilir benden söylemesi...