Yazının başlığındaki terkip, kısaca ‘Aynı türden olanların bir arada toplanması; gayri olanların da engellenmesi’ mânâsındadır.
***
TC Diyanet İşl. Başkanı Ali Erbaş, geçen hafta İran’a gitti ve İran’da ‘Taqrib-ul’Mezâhib’ (Mezhebleri Yakınlaştırma) Şûrâsı Başk. ÂyetullahM. Ali Teshirî ile görüştü. Çünkü Erbaş’ın resmî makamının İran’da karşılığı bulunmayıp, Şiî ulemânın en üst temsilcisi olarak, ‘Velâyet-i Faqih’ makamında bulunan kişi, Cumhurbaşkanlığı’nın da üstündedir.
Erbaş o görüşmede ‘Bugün müslüman topraklarında akmakta olan kandan hepimiz mes’ulüz’ derken, Teshirî de, ’İran ve Türkiye’nin, işbirliğiyle İslam dünyasının meselelerinin çözülebileceği temennisi’ni dile getirmiş..
İnşaallah diyelim de.. Asıl mesele, bu temenninin hayata nasıl geçirileceği..
‘Taqrib-ul’Mezâhib’, İran’da, miladî-1979 başında Şahlık rejimini deviren büyük inkılab hareketinden sonra oluşturulmuş bir kurum.. Ama ‘Lâ şiîyye- Lâ sunniyye! Vahdet-i İslâmiyye!.’ (Şiîlik- Sünnîlik yok, İslam birliği!’ şiarlarıyla dünyayı sarsan o büyük hareketten 40 yıl sonraya ne kalmıştır?
Bu sonuçta, iki tarafın da sorumluluğu vardır ama en temel konu, samimiyetsizlik!..
Üzerimize gelen ‘global-emperial saldırılar’ bunca arttığı halde, müslümanlar olarak, birbirimize hâlâ da asırların tortularıyla yaklaşmaktan kurtulamıyor ve özellikle de 13 asır öncelerdeki ihtilafları Allah’a havale edemiyor; bugünün iktidar ve menfaat çatışmalarına dönüştürmekten kaçınamıyoruz. İslâm, evet mükemmel ama Müslümanlığımız dökülüyor.
Başka inanç mensuplarının kalbleri de şerhâ-şerhâdır, amma, onlar bize örnek, ma’zeret ve bahane olamaz.
***
4 Aralık günü medyaya düşen bir haber vardı, Hindistan’dan.. Uttar Pradeş eyaletinde bir ineğin kesildiğini belirleyen Hindular, bu durumu önleyemedikleri gerekçesiyle Polis karakollarına saldırmışlar, ölüm ve yaralanmalar olmuş. Çünkü, Hindular kısaca, ‘inekperest’ler.. ‘Tanrı’larının kesilmesine seyirci kalmıyorlar, tabiatiyle.. Yani, Hindistan ‘inek cenneti’..
***
Haydi, Hindistan mâlum.. Ya ‘medenî’ denilen Avrupa’da neler oluyor? Müslüman mezarlarına ‘gamalı haç’lar çiziliyor, mescidler yakılıyor ve failleri yakalanamıyor.
Geçen hafta da, Avusturya’nın Almanya ve İsviçre sınırlarının birleştiği noktadaki Bregenz şehrinde, 30-40 yıldır o şehirde yaşayan 10 bin kadar Müslümandan birisi olan Türkiyeli bir kişinin iş yerini tahrip eden ‘İslâm karşıtları’, oraya domuz bibloları koyarak kaçmışlar.
Ömer Seyfeddin’in hikâyelerinde, Balkanlar’da, Hristiyanların Müslümanları kaçırtmak için câmilere domuz kafaları bıraktıkları anlatılırdı da, inanmakta zorlanırdık.
***
Daha birkaç ay önce, ‘İslam Almanya’ya ait değildir!’ diyen Almanya İçişleri BakanıHorst Seehofer geçen hafta, 5 milyonu aşkın Müslümanların, Almanya devleti ve toplumuyla olan meselelerini konuşmak için bir ‘Alman İslâm (Deutsche Islam) Konferansı' tertipletti ve… Katılımcılara sunulan yemekte, domuz eti de bulunduğu resmen açıklandı!!!
Bu kadar ilkel, saldırgan ve saygısız insanlarla neyi konuşacaksınız?
O domuz etli yemekleri Yahudilere kesinlikle sunamazlardı.
***
Almanya İçişleri Bakanlığı, -katılımcıların içinde sanki domuz etini haram bilmeyenler varmış gibi-, ‘dinî çeşitliliğinin’ göz önünde bulundurulduğunu ve ‘helâl’ yemeklerin de olduğunu ifade edip, ‘Yine de bazı kişilerin dinî duyguları incindiyse bundan üzüntü duyarız’ diyor. O kasıtlı ve alçakça saldırıdan sonra, özür mü bu?
Eski İçişleri Bakanlarından Otto Schily, ‘En iyi entegrasyon, asimilasyondur’ demişti.. Yani domuz eti, içki ve de diğer haramlar konusunda Almanlar ve Müslüman olmayan diğerleriyle tam kaynaşmak..
***
‘Sen onların dinine uymadıkça, Yahudiler de, Hristiyanlar da senden asla hoşnut olmazlar.’ (Baqara S., 120. âyet meâlinden ..)