Ege bölgesine aklıselim hakim

ENDİŞELER OLSA DA AKAN KANIN DURMASI GEREKTİĞİNE BÜYÜK BİR İNANÇ VAR

Ege bölgesinin sürece desteği, Akiller Heyeti bölge üyeleri olarak bizim de sürece inancımız giderek artıyor. Kurtuluş Savaşı’nın verildiği, şehit yatağı Ege’de endişelerin ifade zemini, soruların muhatap bulması bile ibreyi barışa doğru çeviriyor.

Akil İnsanlar Heyeti Ege bölgesi grubu olarak tam bir ay, bir haftadır “saha”dayız. Heyet başkanı Tarhan Erdem, başkanvekili Avni Özgürel, heyet sekreteri Arzuhan Doğan Yalçındağ, Fehmi Koru, Fuat Keyman, Hasan Karakaya, Baskın Oran ve ben, Ege’nin sekiz ilinden altısını, İzmir, Denizli, Kütahya, Afyonkarahisar, Uşak ve Manisa ile olabildiğince çok sayıda ilçeyi ziyaret etmiş bulunuyoruz.

Bu bir ayın sonunda şu net: Ege bölgesinin her ilinde akan kanın durması gerektiğine dair kesin bir inanç ve yüksek bir aklıselim var. Bu nedenledir ki hâkim renk kati surette sürece destek. Ancak, rengin dalgalandığı yerler de var. Egelilerin endişeleri genel olarak şu noktalarda toplanıyor:

Ya süreç üniter devlet yapısının bozulması, ülkenin bölünmesi, bayrağın, milletin adının değişmesi gibi bir sonuca evrilirse? 30 yıldır devlete kurşun sıkan PKK n’oldu da silah bırakıyor? Karşılığında ne verildi? PKK’ya güvenmiyoruz, şimdi gidiyorlar ama ya daha da güçlenerek geri gelirlerse?

Bunlar en yaygın olarak karşımıza çıkan sorular. Heyet üyeleri olarak sürecin neden böyle değil, bilakis ortak değerlerin etrafında birlik ve beraberliği, kardeşliği pekiştirecek şekilde neticeleneceğini, barışın bir olay değil bir süreç olduğunu, adım adım tesis edildiğini, bunu da Türkiye devleti ve toplumu olarak hep birlikte yapacağımızı hatırlatıyor, onları edilgen bir noktada durmak yerine yapıcı birer aktör olarak sürece dahil olmaya davet ediyoruz. Şu an silah bırakma hedefiyle sınır dışına çekilen PKK’nın geçirdiği dönüşümün şartları üzerine birlikte düşünüyor, eğer -Allah korusun- yeniden bir saldırı olursa Türkiye’nin terörle mücadelede tecrübe sahibi, güçlü bir devlet olarak şimdiye kadar yaptığını en iyi şekilde yapmaya devam edeceğini ifade ediyoruz. Zaten mevcut soruların pek çoğu yine o toplantının başka katılımcılarınca cevaplanmış oluyor. Toplantılar tam bir görüş alış verişi şeklinde ve çok verimli gerçekleşiyor. Dinliyor, notlar alıyor, birlikte düşünüyoruz. 

Muhalefet neden sorumluluk almıyor?

Bu temel sorular dışında Egelilerin zihnini kurcalayan başka şeyler de var. Muhalefetin sürece muhalefeti mesela. Süreç memleketin hayrına ise muhalefet partileri neden katkı vermiyor da bu kadar ağır eleştiriyor, bu durum bizi kuşkulandırıyor, diyorlar. Ancak oy verdiği partinin böyle bir milli meselede sorumluluk almayışını sorunlu bulduğunu söyleyenler de hiç az değil.

Kürtlerle Türklerin hiçbir sorunu olmadığı, sorunun terör olduğu en sık vurgulanan nokta. Bu ülkede Kürtler isterse cumhurbaşkanı da, genelkurmay başkanı da oldu, olabilir, biz eşitiz, PKK aramızı bozuyor, deniyor. Ama PKK’nın bugün silah bırakmasını Türkiye’nin demokratikleşmesinin bir sonucu olarak okuyanlar da var ve “sürecin ikinci evresinde öyle bir politika izlensin ki silah, demokratik hak arayışında meşru bir araç gibi algılanmasın” diye haklı bir uyarıda bulunuyorlar. 

Başbakanımız bizi ikna etsin

Gittiğimiz her ilde şehitlerimizin aileleriyle ve gazilerimizle mutlaka buluşuyoruz. Denizli’de astsubay oğlu Vedat Avcı altı ay önce şehit düşen Cemile Hanım’ın “Süreç keşke altı ay önce başlasaydı da benim evladım da yaşasaydı” sözleri, yürüyen sürecin neden akamete uğramaması, selametle neticelenmesi gerektiğini de çok iyi anlatıyordu.

238 şehidi olan Afyonharahisar’da şehit aileleri ve gazilerimizle buluştuğumuzda da dört buçuk saat boyunca ağladık, söyledik, dinledik. Mayın patlamasıyla yaralanan ve 5 yıldır yoğun bakımda yaşam mücadelesi veren Binbaşı Yılmaz Tankül’ün babası Mehmet Tankül’ün yürek çarpırtısını duymamak, duaya durmamak imkansızdı. “Ben oğlumun sesini, kokusunu, ayak tıkırtısını özledim” diyen ve şehit oğlu Piyade Uzman Cavuş Altan Çimen’in ardından ağırbaşlı bir ağıt yakan Ali Amca’nın yangınından tutuşmamak ne mümkün. Allah’ın vaadine, onların acılarının derinine ve fedakarlıklarının büyüklüğüne şüphe yok. Ama asıl, ben yandım başka kimse yanmasın deyişleri onları daha da büyük yapan. Zaten Türkiye Harp Malulu Gaziler Şehit Dul ve Yetimleri Derneği Afyonharahisar Şube Başkanı Malul Gazi Piyade Uzman Çavuş İsmail Kumartaşlı’nın dediği gibi üye sayısının artmaması için dua edilen tek dernek bu. Ancak endişeleri var. Sürecin İmralı’dan geçmesini doğru bulmuyor,  bizi, şehitlerimizin aziz hatırasına halel gelmeyecek diyen Başbakanımız ikna etsin, diyorlar. Bir de kendileri için üretilen ‘sektörleştiler’ iddiasından -haklı olarak- son derece muzdaripler...

Şehit ailelerinin acısından siyaset devşiren var

Özellikle herkesin birbirini az çok tanıdığı küçük yerleşim yerlerinde mahalle baskısı elle tutulur derecede. Yanımıza gelip toplantılara katılmamaları, heyeti protesto etmeleri yönünde belli dernekler ve siyasi partilerce nasıl bir baskıya maruz bırakıldıklarını anlatanlar oldu.

Ancak bu bir ay boyunca en somut şekilde gördüğümüz gerçeklerden biri, sürece karşı sert bir tutum geliştiren bazı dernek ve partilerin şehit ailelerinin acıları üzerinden kendilerine siyaset alanı açmaya çalıştıkları oldu. Kütahya Simav’da mesela ziyaret için randevulaştığımız şehit aileleri ‘birileri’nin devreye girmesiyle görüşmeyi reddetti. Çitköy’de küçük bir grup başkalarının evlatlarını bol keseden feda edip süreci ve heyeti yüksek sesle eleştirirken, masamızdaki bir gazi babası alçak sesle “Biz mesele çözülsün istiyoruz, kimsenin bağrı yanmasın, başka hayatlar kararmamasın” diyordu.

Türkiye Harp Malulu Gaziler Şehit Dul ve Yetimleri Derneği Afyonharahisar Şube Başkanı Gazi İsmail Kumartaşlı’nın şu sözleri olup bitenin açık delili değil midir?:  “Bizim derdimiz eylem veya miting yapmak değil, hele ki bir siyasi partinin önünde şehit ailelerini ve gazileri oralara çıkarıp rezil etmek hiç değil. İlk ve son kez açıklıyorum, yaptığım tüm görüşmelerin ses kayıtları mevcut. Bana ve derneğimize bulaşmasınlar ağzımı açarsam onların zararına olur”.

Kütahya’dan Uludere’ye Ebrar’ın kardeşlik yolu

Ebrar Küçükbey Fatih Ortaokulu’nda 8. sınıfa giden 15 yaşında Kütahyalı bir çocuk ama kalbi çok büyük. Ablası Hilal Şırnak Uludere’de Ortabağ köyüne öğretmen atanınca iki kız kardeş doğdukları şehirle yeni tanıdıkları ama hemen sevdikleri şehir arasında bir gönül bağı örüvermişler. Kütahyalı üç öğrenci, üç öğretmen ve bir veli 23 Nisan’ı Uludere’de birlikte kutlamışlar. “Orası televizyonda gördüğümüzden çok farklı. Bizi çok sıcak karşıladılar, evlerine buyur ettiler, bizimle tanışmak için uzak yollardan gelen arkadaşlar vardı, hemen sevdik birbirimizi, kardeş olduk. Bu bağla doğu-batı ayrımını ortadan kaldıracağız” diyor Ebrar.

Protesto meşru, hakaret ve saldırı suçtur

Hemen her ilde protestoyla da karşılaştık. Çoklukla 10-20 kişiydi protestocu grup, bir kez de 500-600 kişi. Türkiye siyasi yelpazesinin zıt yönlerinde, bazıları hayli uçlarda olan parti ve bazı derneklerin organize ettiği eylemlerde işlenen tema sürecin ihanet projesi, akillerin de hain olduğu idi. Protesto hakkının demokratik bir hak olduğuna inanan, buna saygı duyan heyet olmamıza rağmen bu protestoların yer yer ağır hakaret ve saldırı suçuna dönüşmediğini söylemek zor. Salon toplantılarında da yaşanıyor bu. Mikrofonu elinden bırakmak istemeyen, üslubunu ayarlayamayan ve fikir beyan etmek yerine hakaret etmeyi yeğleyenler oldu, oluyor. Onlara müdahale negatif de olsa sürece dair düşüncesini ifade etmek için salonda bulunan ve sıra bekleyen diğer katılımcılardan geliyor. Zaten bir süre sonra gösteriye dönüşen protesto sahiplerinden henüz toplantının sonunu bekleyen ve bir başkasının görüşünü dinleyen kimse olmadı. Genel eğilim bağırıp çağırdıktan sonra salonu terk etmek. Onlarla görüşmeyi biz istiyoruz ama. Kütahya’da olduğu gibi bir siyasi partinin temsilcilerinden oluşan protestocularımızı görüşmeye davet ettik ve iki buçuk saat boyunca hakaret ve kötücül hükümler dışında meseleyi kavrayan öneri ve eleştiri duyabilmeyi umduk. Sonuç mu? Bir memleket meselesini konuşarak kavramanın hiç de fena bir yol olmadığını deneyimledik.