Eðitim sektörü Türkiye’nin en önemli ama ayný zamanda en sorunlu sektörü olmayý sürdürüyor.
Aðýr küresel ekonomik kriz ortamýnda da eðitim sektörünün sorunlarýný kanýmca yeterince ve daha da önemli olmak üzere doðru bir biçimde tartýþamýyoruz.
Eðitim meselesi ülkemiz Türkiye’de az ve yanlýþ tartýþýlýyor.
Türban, katsayý gibi tartýþmalar çok yoðun ama bu tartýþmalar özünde eðitime iliþkin tartýþmalar deðil, büyük ölçüde, en azýndan uygulamada aþýldý, iyi de oldu ama bu arada eðitim sektörünün temel tartýþmalarý hep ýskalandý.
Eðitim sektörüne iliþkin tartýþmalarýn çok daha saðlýklý yapýlabilmesi için eðitim karma malýnýn deðerini, fiyatýný, üretim maliyetlerini, finansman biçimini tartýþmamýz lazým.
Eðitim öyle hava gibi bedava, sýfýr maliyetle tüketilen bir mal deðil (hoþ, artýk hava da pek öyle deðil galiba, benimki lafýn geliþi) ve bir mala, mesela eðitime iliþkin tartýþmalarý maliyetinden, fiyatýndan, finansmanýndan baðýmsýz tartýþmaya kalkar isek söz konusu malýn üretim ve tüketim kararlarýnda büyük hatalar yapmamýz kaçýnýlmaz hale gelir.
Oysa, ülkemiz Türkiye’de eðitimin her aþamasý, büyük ölçüde, buna özel mal ve hizmet özelliklerine en yakýn üniversite lisans eðitimi ve meslek eðitimi de dahil, tüketiciye yaklaþýk sýfýr fiyatla ulaþtýrýldýðýndan malýn üretim ve tüketim kararlarýnýn doðru alýnýp alýnmadýðý kuþkulu hale geliyor.
Batý ülkeleri bugünlerde, yani krizin bütün aðýrlýðýný hissettirdiði günlerde yoðun olarak eðitimi ve özel olarak da yükseköðretimi konuþuyorlar, tartýþýyorlar.
Nobel ödüllü iktisatçý Gary Becker ile ABD’li ünlü ve çok önemli hukukçu Richard Posner ortak bloglarýnda öðretim meselelerini teþrih masasýna yatýrýyorlar.
Bu tartýþmalarý ingilizce izleyebilecek arkadaþlara söz konusu Becker-Posner blogunu takip etmelerini hararetle öneriyorum; tartýþma konularý doðal olarak sadece eðitim meseleleri deðil ama çaðýmýzýn en önemli konularýnýn, iki usta, biri iktisatçý biri hukukçu, alýþýlmadýk yönlerini öne çýkararak tartýþýyorlar.
Eðitime iliþkin tartýþmalarda referans olarak alýnan ekonomik büyüklükler mevcut; baþka bir ifadeyle eðitim meselesi çok lokal konular üzerinden deðil, iktisadi büyüklükler, öðrenci baþýna yükseköðretimin maliyeti, vergi mükellefi baþýna finansman yükü, finansmanýn en optimal nasýl olabileceði açýlarýndan tartýþýlýyor ve böylece konular çok daha anlamlý hale geliyorlar.
Bazý arkadaþlar sevmese de, þu gerçeði bir kez daha vurgulayalým: Yükseköðretim bir hak deðildir, özünde, aðýrlýklý olarak bireysel bir yatýrýmdýr, getirisi de aðýrlýklý olarak bu öðretimi alan kiþinin üzerinde kalýr, dolayýsýyla yükseköðretim sorunlarýný herhangi bir yatýrýmý deðerlendirir gibi deðerlendirmek, yatýrým maliyetlerini, getirilerini, getirinin vadesini de öyle görmek lazým.
Ama ilk yapýlmasý gereken yükseköðretimin bir bireysel yatýrým olduðu gerçeðini görmek, kabullenmek.
Bu yatýrýmýn kamusal dýþsallýklarý varsa, ki bir ölçüde vardýr, devletin bu sektöre müdahalesi bu dýþsallýklarla sýnýrlý olsun.
Ancak, lisansüstü öðretimde manzara büyük ölçüde deðiþiyor, bu aþama da bir yatýrým söz konusu ama büyük ölçüde kamusal bir yatýrým.
ABD gibi üniversite iþini iyi götüren yerlerde lisans öðretimini aðýrlýklý olarak öðrencilerin borçlanarak kendilerinin finanse etmesi ama özellikle de doktora aþamasýnýn karþýlýksýz burslarla finansmanýnýn kökeninde de bu temel ayýrým yatýyor.
Bizim ülkemizde kamu lisansüstü öðretime nasýl bakýyor, nasýl finanse ediyor?
Korkarým, bizim ülkemizde eðitim aþamalarýnýn en kötüsü, en niteliksizi doktora aþamasý.
Türkiye’nin uzun vadeli en önemli problemi üniversiteye bakýþtaki bu þaþýlýk olmasýn?
Üniversite süreci mutlaka ama mutlaka iki ayrý süreç, lisans ve lisansüstü olarak deðerlendirilmeli, sürdürülebilir büyümenin de lisansüstüne büyük ve nitelikli kamusal yatýrýmlarla mümkün olacaðý anlaþýlmalý.