Eğitim kalitemiz ve Özal’ın vefatı

Ülkemizin eğitim kalitesinin düzeyi ile Özal’ın vefatı arasında ne ilişki var diye sorabilirsiniz ama bence yanılırsınız zira her geçen gün öğrendiklerimiz, basına yansıyanlar bu sürecin eğitim boyutunun önemini biraz daha öne çıkarıyor.

Yazıya başlamadan önce çok kısa bir siyasi giriş yapıp eğitime döneceğim; bu satırların yazarı Cumhurbaşkanı Özal’ın zehirlenerek öldürüldüğüne inanmıyor ama 1988 yazında yaşanan suikast girişiminin üzerine nasıl ve neden gidilemiyor, bunu anlamakta da çok zorlanıyor.

Kartal Demirağ imzalı cinayet girişimi ile ilgili internet üzerinden kısa bir araştırma yapın, ne demek istediğimi göreceksiniz, bu olayın arkası aydınlatıl(a)madan somut kanıtı olmayan bir zehirlenme iddiasının bu kadar üzerine gidilmesi bana tuhaf geliyor.

Gelelim Özal’ın vefatı ile sonuçlanan zehirle(n)me ya da hastalanma sürecine.

Aşağıya konuya ilişkin Zaman gazetesinde çıkan, Haber 7’den iktibas ettiğim bir haberi aktarıyorum, yorum siz okurların:

“O dönemde asteğmen olarak Köşk’te görev yapan ve 2001’de trafik kazasında ölen Ahmet Aksünger’in eşi Doktor Bahar Aksünger, o gün yaşananları anlattı.

Aksünger’e göre, Cumhurbaşkanı’nın rahatsızlandığını ifade eden ‘acil çağrı’ yerine ‘genel çağrı’ koduyla yardım istendi. Birliğin nöbetçi subayı kardiyolog üsteğmen tarafından Özal’a ilk müdahaleyi yapmak üzere göz doktoru olan Ahmet Aksünger gönderildi. Köşk’ün nizamiye görevlileri ise “Bize bilgi verilmedi” diyerek doktoru kapıda bekletti.

Buna göre, kalp krizi geçiren Özal’a ilk müdahaleyi yapmak üzere vatani görevini Çankaya Köşkü Muhafız Alayı’nda asteğmen olarak yapan göz doktoru Ahmet Aksünger gönderiliyor. Bahar Aksünger, o gün yaşananları şöyle anlatıyor:

“17 Nisan günü görev yaptığı sıhhiye birliğinde GATA’da kardiyoloji eğitimi alan bir üsteğmen ile birlikte eşim nöbetçiymiş. Özal’ın rahatsızlandığı esnada birliğe üç kez ‘genel çağrı’ koduyla yardım talebi geçiliyor. Bu kod genellikle Köşk’te görevli olan üst düzey subay ve generallerin tansiyon ölçtürme ve kontrol amaçlı kullanılıyor. Cumhurbaşkanı’nın rahatsızlandığında kullanılan acil kodu ise farklıymış. O gün Cumhurbaşkanı’nın rahatsızlandığı yönünde bir bilgi de verilmiyor. Çağrı üzerine kardiyolog üsteğmen, eşimi yanına çağırarak, ‘Şu çağrıya bir bakıver. Bu sakallarla karşılarına çıkamam’ diyerek kendisinin yerine Ahmet’i gönderiyor. Eşim genel çağrı koduna uygun malzemeleri alarak Köşk’ün nizamiyesine gidiyor. Ancak görevliler eşimi durdurarak, ‘Bize genel acil koduyla bir çağrı geçilmedi’ diyor. Uzun süre bekletiliyor. Nizamiyedeki görevliler Köşk’ü arayarak, ‘Genel acil koduyla çağrı yaptınız mı?’ diye soruyor. ‘Evet’ cevabı alınınca eşime izin veriyorlar.” Semra Özal, Ahmet Aksünger’e, kapıda, “Nerede kaldınız?” diye kızıyor. Yanına ‘genel çağrı’ koduna göre malzeme alan Aksünger, Özal’a gerekli müdahaleyi yapamıyor.”

Meseleyi bir de ben (E.K.) toparlayayım.

1- Acil çağrı yerine genel çağrı yapılmış, bu çağrı generallerin tansiyon problemi için yapılırmış.

2- Kardiolog yerine Özal’a bir göz doktoru ilk müdahaleyi yapıyor.

3- Köşk’ün nizamiye görevlilerine haber verilmediği için göz doktoru nizamiyede bekletiliyor.

4- Muhafız Alayı’nda görevli kardiolog üsteğmen sakallı olduğu için Özal’a müdahaleyi yapmıyor.

5- Göz doktorunun yanında bir kalp krizine müdahale edecek malzeme yok, neden çağrıldığını bile bilmiyor.

6- Ve tüm bunlar bir dağ ya da orman köyünde de değil, Çankaya köşkünde geçiyor.

Azgelişmişlik meselesini daha iyi anlatabilecek bir hikaye bulmak kolay değildir herhalde.

Bu kadar örgütlü bir cinayeti CIA, Mossad, KGB, birleşseler bile, işleyemezler herhalde.

Eğitim süreçlerinde insanlara işlerini iyi yapmayı, yapabilmeyi değil de dönemlere göre değişen çeşitli şartlanmaları öğretirseniz bu yaşananlar normaldir.

Benzer bir hikayenin, farklı bir bağlamda, her gün ülkemizin bir yerinde yaşandığını tahmin ediyorum, biliyorum.