Eğitim meselemiz ve dershane lobicilerimiz

Eğitim öğretim konusu Türkiye’de kırmızı çizgilerin en kalın çekildiği alandır. Yol alınması, reform yapılması çok zordur. Duvarları kale gibi sağlamdır. Buna mukabil yalandan değişikliklerin, makyaj misali düzenlemelerin en çok yapıldığı alan da yine eğitim öğretim ve bu alanı çerçeveleyen Milli Eğitim sistemidir. Bu yapboz misali müdahaleler, Milli Eğitimi tüm muhtevasıyla birlikte devasa bir sorun yumağına dönüştürmüştür.

Özel dershanelerin zaman içinde bir paralel eğitim evreni haline gelmesi de işte bu günlük çıkar politikalarının bir sonucudur.

Dershaneler sorunu, giderek herkesi önüne katıp götüren bir çığa dönüşmüş ve bugün artık hepimizi esir almış durumda. Çocuğumu dershaneye göndermeyeceğim deme şansınız yok, şayet hükmen mağlup olmayı göze almadıysanız.

İnsanlar ev alırken, kiralarken okul gibi dershaneye de yakın olsun diyor, emlakçılar evleri, “dershaneye yürüme mesafesi” diye pazarlıyor. Çocuklu her ailenin eğitim giderlerindeki en yüklü kalemi dershane taksitleri oluşturuyor. Çocuklar haftanın 5 günü okula 2 günü dershaneye gidiyor, bir sabah şöyle doyunca uyku uyuyamıyor.

Asgari ücret ve dershane ücreti

Ailelerin huzuru tümden kaçmış durumda. Falanca çocuğunu dershaneye verdi biz hala veremedik münakaşaları aile saadetini tehdit ediyor. Benzine zam geliyor da dershanelere gelmiyor mu? İsim yapmış bir dershanenin ücreti 2 bin liradan başlıyor. Çocuğunuz sınıfını geçtikçe dershane taksiti yükseliyor. Fakat asgari ücret hesaplanırken kimse bu aile çocuğunu dershaneye nasıl gönderecek diye sormuyor.

Çocukları zombiye çevirdik. Hayattan keyif alamaz oldular. Rüyalarında çoktan seçmeli sorular çözüyorlar. Can sıkıntısı ve anksiyete soğuk algınlığı gibi sıradan, her eve uğruyor. Kimi kaldırabiliyor bu ağır ders-hane yükünü, kimi kaldıramıyor. Yarışa nefesi yetmeyenleri üstüne bir de psikologlara, psikiyatrlara taşıyoruz. Doktorlar “dikkat eksikliği” diyor, “dikkat eksikliği akademik başarıyı etkiler”miş!... Yapacağınız şey belli, yarıştan çekilmesini istemiyorsanız ilaca başlayacaksınız.

Netin kadarsın çocuk!

Çocuklarımızı yaptıkları netlerle kıymetlendiriyoruz, yüzdelik dilimdeki yerlerine göre onlar için muhtemel gelecek hayalleri kuruyoruz.

Dershaneler bunca fenalığın sebebi değil sonucu, tamam; fakat yapısal bir reform gerçekleştireceksek mevcut sistemin en temel enstrümanı olan dershaneleri muhafaza etmeyi düşünemeyiz. Çıkış noktamız, dershanelere gerek kalmayacak bir modeli hayata geçirmek olmalı. Eğitime ehemmiyet verdikçe dershanelere düşkünlüğün arttığı bir 10 yıl geçirdik. Eğitim adına yapılan her şey dershane bağımlılığını artırdı. 8. sınıfta yapılan OKS’yi 6, 7 ve 8. sınıfa yayarak SBS’ye dönüştürdüğünde dönemin Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, dershane ihtiyacının azalacağını iddia etmişti. Tersi oldu, dershaneye gitme yaşı ilköğretim 5. sınıfa indi.

Hal böyle iken “dershanemolmasaydı” duygusalına bağlamanın, oradan yürüyüp işi “iyi ki dershaneler var, yoksa bugün daha çok çocuk dağda olurdu”ya vardırmanın sebebi bir zihin tutulması değilse ne?

Sosyal medyadaki dershane lobicilerini anlamak imkansız. Sanırsınız ferman çıkmış, yarın dershanelerin kapısına kilit vurulacak. Sistemin dershaneye gerek kalmayacak şekilde evrilecek olmasını desteklemek yerine kendilerini dershane önlerine zincirleyecekler. “Dershane sadece dershane değildir” mottosuyla konuşan dershane lobicilerinin aklına yatar mı bilmem ama işin aslı şudur: Evet dershaneler neden değil sonuçtur, ama kötü bir sonuçtur. Bunu kabul edin. Bugün paralel eğitim kurumu haline gelmiş olmaları sevinilecek değil çocuklarımız ve eğitim sistemimiz adına kahrolunacak bir durumdur. Bu cenazeyi kaldırmak öncelikle okul merkezli köklü bir eğitim reformuyla mümkündür. Ama cenaze sahiplerinin de işin ucundan tutması gerekir.