"Terbiye" ve "Eðitim" kelimelerinin etimolojisi ve bu dilsel kök üzerine bina edilen sistemlerin, insana belli bir yönelim kazandýrdýðý gerçeðinden hareketle, din alanýna hitap eden "terbiye" esaslý medreseler ile "eðitim" esaslý ilahiyatlar arasýnda toplum düzeyinde görülen bazý yansýmalara dayalý küçük bir mukayese yapmýþtýk. Kategorik bir karþýtlýk veya tarafgirlik asla deðildi. Kiþilerle, kiþisel niteliklerle ilgili bir deðerlendirme hiç deðildi. Medreselerden yetiþtiði halde nice bozguncular olduðu gibi, ilahiyatlarda yetiþip kurumsal yönelimi aþan nice ýslah edici, deðer üretici âlimler var. Sistemin, insana kazandýrdýðý eðilime dikkat çekmek istemiþtim. Konuyu uzatmak niyetinde deðilim, ama pazar günkü yazý üzerine meslek dayanýþmasý adýna tepki gösteren ve "ilahiyatlar her gün tez üretiyor, göster bakalým bu medrese seydalarý ne üretmiþ" gibi üstenci bir tavýrla mesaj yazanlara "bin yýl daha tez üretseniz, yine de medrese mezunu Ebu Hanife'nin, Þafii'nin, Malik'in, Ýbn Hanbel'in, ibn Hazm'ýn, Gazali'nin, Ýbn Sina'nýn, Ýbn Rüþd'ün, Molla Sadra'nýn ve daha nicelerinin müktesebatýný tüketemezsiniz" diyerek, sistemin yönlendirmesine birkaç örnek daha vereyim.
Yarým asrý geçkin ömrümde, her zaman içlerinde olduðum için, iki tarafý da gözlemleme imkâným oldu. Üniversitede okurken sonradan ilahiyat fakültesi olan "Ýslami Ýlimler Akademisi" bizim Edebiyat fakültesine yakýndý. Erzurum gibi bir yerde medrese âlimi bol olur. Akademi ve Ýslam Enstitüsü öðrencilerinin hemen hemen her akþam ve tüm hafta sonlarý ellerinde klasik bir medrese kitabý, söz konusu medrese hocalarýndan birinden ders almaya ve Arapçalarýný geliþtirmeye çalýþtýklarýný görürdüm. Sonraki yýllarda akademi ve enstitü kaldýrýldý, bildiðiniz gibi ilahiyat fakülteleri haline getirildiler. Belli bir süre sonra ilahiyat öðrencilerinin o kurs senin bu kurs benim Ýngilizce öðrenmeye çalýþtýklarýný gözlemledim. Önceleri Arapça bilmek esastý, Ýngilizce ise deyim yerindeyse sýnýf geçmek kadar gerekliydi. Ama yeni kurumsal kimlik çerçevesinde Ýngilizce olmazsa olmaz düzeyinde esas haline gelmiþ, Arapça ise bazý basit ibareleri anlayacak kadar öðrenilir oldu. Tabi her zaman istisnalar var.
Akademik unvan, ilmi bir çabanýn ödülü olarak elbette gereklidir. Ama bu unvan, ilmin ana gayesi haline gelince, kiþinin zindaný olacaðý da bir hakikattir. Adeta bir yok edici gibi, bireyi silip süpüren bir etkisi var ve bu etki eðitim sisteminin kazandýrdýðý yönelimden kaynaklanmaktadýr. Nitekim unvan alma serüveninin baþlarýnda belirgin bir kimliði, kiþiliði, ilmi kapasitesi olan ve bu kapasiteyi çevresine yansýtma gayreti içinde olan çok kimsenin, unvan aldýkça kimliðinin, kiþiliðinin, ilmi kapasitesinin silikleþtiðini, görünmez olduðunu ve geride sadece arkasýnda biri var mý yok mu belli olmayan tenekeden bir unvan kaldýðýný bizzat müþahede etmiþliðim var. Kuþkusuz unvana ihtiyacý olmayan ve ilimleriyle unvaný fersah fersah aþan akademisyenler de var. Yine tekrar edelim, biz, modern eðitim sisteminin kazandýrdýðý temel yönelimden bahsediyoruz.
O yüzden, ekran ekran dolaþýp dini temelinden sarsmaya çalýþan, adeta ilmek ilmek söken, zihinsel ve toplumsal bir kargaþaya yol açan, dinin mýncýklanmadýk yerini býrakmayan bir kýsým bol unvanlý hocalar, bazýlarýnýn sandýðý gibi ruhsal sorunlarý olan, sýra dýþý tipler olduklarý için böyle davranmýyorlar. Bu tavýrlarý kiþisel deðil. Bu eðitim sisteminin kazandýrdýðý yönelimin doðal ve normal sonucu aslýnda budur. Asýl istisnalar, yukarýda iþaret ettiðim, sistem dýþý deðerli âlimlerdir. Bunlar ise bu sistemin kaçýnýlmaz sonuçlarýdýr ve sayýlarý da gün geçtikçe çoðalmaktadýr.