Tekeller kötüdür, her türlü tekel kötüdür.
Tekeller toplumsal refahý düþürürler.
Tam da bu refah azaltýcý etkileri nedeniyle özel mal ve hizmet üreten özel kesim ve kamu tekellerine karþý iki asýrdýr çok kapsamlý rekabet yasalarý çýkarýlmýþtýr, yargý bu konuda çok önemli kararlar üretmiþtir.
Bu alanda temel mesele “hakim durumun kötüye kullanýlmasýnýn” =abuse of dominant position= engellenmesidir.
Dikkat edilebileceði gibi, rekabet hukuku hakim durumu deðil, hakim durumun kötüye kullanýmýný engellemek, cezalandýrmak istemektedir.
Temel amaç da tüketiciyi, yurttaþý tekellerin kötü etkilerinden kurtarmaktýr.
Tekel olgusu, gerçeði ise sadece özel mal ve hizmet üretimi alanlarý ile sýnýrlý deðildir.
Kamu hizmeti olarak kabul edilen alanlarda da çok kapsamlý devlet tekeli vardýr.
Eðitim sektörü, eðitim klasik bir kamu hizmeti olmasa bile, bunun en iyi örneðidir.
Eðitimin devlet tekeli olduðu ülkelere en iyi örnek de muhtemelen Türkiye’dir.
Anayasanýn deðiþmezlik kalkaný, Anayasaya aykýrýlýðý iddia edilmezliði ile korunan Tevhid-i tedrisat kanunu da bu tekelin yasal çerçevesini oluþturmaktadýr.
Tevhid-i tedrisat kanunun kaldýrýlmasý ya da önemli bir ölçüde deðiþtirilmesi Türkiye eðitim sisteminin kanýmca temel önceliðidir.
Ancak, bir dizi nedenden, büyük ölçüde de siyasi kadrolarýn siyasi risk almayý sevmemeleri nedeniyle, Tevhid-i tedrisat kanunu yürürlüktedir ve bir süre daha yürürlükte kalacaktýr.
Bu anayasal çerçevede, eðitimde devlet tekeli de bir süre daha baþýmýzýn derdi olmayý sürdürecek demektir.
Yasalar her birimi sýkýca baðlarken özel okullarý devlet tekeline karþý bir argüman olarak göstermek komiktir.
Eðitim tekeline karþý rekabet yasalarý da etkin deðildir.
Öyleyse, yapýlmasý gereken, bilmem böyle bir zarafet beklemek gerçekçi midir, eðitim tekelini yönetenlerin tüketicilerine yani vatandaþlarýna karþý daha özgürce bir çerçeve içinde davranmalarýdýr.
Baþka bir ifade ile de, eðitimde tekel konumlarýný kötüye kullanmamalarýdýr.
Siyasi kadrolardan, her dönem için ayný þey, böyle bir özgürlükçü çerçeve beklemek hakkýmýz deðil midir?
Madem ki, kýsa ve orta vadede eðitimde devlet bir tekel gücü kullanýyor ve bir süre daha kullanacak, bu gücün kötüye kullanýmýný engellemek için, mesela, “zorunlu” ibaresi ile baþlayan dayatmalardan sýyrýlmak düþünülemez mi?
Kimse yanlýþ anlamasýn, mesele sadece zorunlu “din kültürü ve ahlak bilgisi” dersi ile sýnýrlý bir konu deðildir.
Müfredat anlayýþýndaki tekel kaldýrýlamaz mý, okul müdürlerini, öðretmenleri sýradan bir memur olarak gören bakýþ deðiþip, okullara, evrensel hukuk ilkeleri dýþýna çýkmadan, kitap, müfredat, sýnýf süsleme tercihi serbestisi tanýnamaz mý?
Þu temel gerçeði iyi görelim: Her tekel toplumsal refahý azaltýr, eðitimde tekelin toplumsal refah maliyetleri ise buzdolabý, araba tekellerinin ürettiði refah azaltýcý etkilerden çok daha fazladýr.
Madem bu berbat tekele mahkumuz, yöneticilerimiz bu tekeli lütfen biraz daha zarif kullansýnlar, dayatmalardan mümkün olduðu ölçüde kaçýnsýnlar.