Baþlýktaki ifade YÖK Baþkaný Prof. Dr. Yekta Saraç’a ait. Cumartesi günü kendisi ile yaptýðýmýz uzun sohbetin haberi dünkü Star’da geniþ biçimde yer aldý.
Kuþkusuz yüksek öðretimle ilgili birçok hayati konuya temas etti. Ben, “eðitimi uzlaþý alaný haline getirme” ifadesine biraz daha yakýndan bakýlmasýný istedim.
Belli ki Türkiye’nin önünde dev bir eðitim sorunu var ve onun önemli bir parçasý yüksek öðretim alanýnda odaklaþýyor. Çünkü eðitimin nihai verimi orada alýnýyor. Ancak sorun orada baþlamýyor. Mesela üniversitede kalite sorunu dediðinizde ister istemez, liselerde kalite sorununa, oradan, ilköðretimde kalite sorununa, oradan da ailede eðitim ortamýna geliyorsunuz.
Ancak nüfus yapýmýza bakýldýðýnda oradan büyük bir ümit de üretebiliyorsunuz.
Baþkan Saraç, üniversitede eðitim gören genç sayýsýnýn 7 milyon olduðunu belirtti. Buna ilk - orta - lise öðrenci sayýsýný eklediðinizde Türkiye nüfusunun üçte birinin (25 milyon) Türkiye’nin geleceðini inþaya hazýrlandýðýný görebilirsiniz. Bu, dünya ülkeleri arasýnda müthiþ bir farklýlýðý ve zenginlik potansiyelini gösteriyor.
Ancak sorunlar var.
Baþkan Saraç diyor ki, “Ana dilini konuþamayan, anlayamayan bir nesil yetiþiyor. Týp eðitiminde sorun var, halk saðlýðý tehlikede, hukuk eðitiminde sorun var, devlet saðlýðý tehlikede.”
“Kaliteye yoðunlaþma”nýn altýný çiziyor. “Üniversiteye girerken kalite arayýþý, çýkarken kalite arayýþý. Ve akademik alanda týrmanýþa katký.”
Ve eðitim týrmanýþýný aileden baþlatmak.
Ve Baþkan “yüksek öðretimi bir uzlaþý alaný haline getirmek” dedi ama ben onun daha da genelleþtirilmesi gerektiðini ifade ediyor, “Tüm eðitim alaný uzlaþý alaný haline gelmeli” diyorum.
Eðitim baþýndan beri Türkiye’nin kavga alaný oldu, bugün de kavga alaný.
Bu yüzden de hep birileri ülkenin insan potansiyelinin bir kýsmýnýn üstünü çizmeye yöneldi.
Hatýrlanýr, 28 Þubat’lý günlerde bir generale atfen operasyonlarda birkaç milyon insanýn gözden çýkarýldýðýna dair iddialar dolaþýrdý.
Halbuki, eðitim sürecindeki 25 milyon çocuðumuza - gencimize, ülkenin ortak insan sermayesi olarak bakmak gerekiyor.
Ýktidarda 14 yýldan beri ayný kadro görev yapýyor. Þu ana bakýldýðýnda bu kadro daha bir süre ülkeyi yönetme sorumluluðunu üzerinde taþýyacak gibi görünüyor.
Bu kadro, öndeki liderliði ile kendisini, 2023’ün, 2053’ün, 2071’in Türkiye’sini inþa etme misyonu içinde görüyor.
Bunun proje planýnda ekonomik, siyasi boyutu kuþkusuz olacak, ama gerçekte tüm alanlarýn ana dinamiði, “insan sermayesi”ne baðlý.
O zaman 2023’ün, 2053’ün, 2071’in Türkiyesi’nin “insan kalitesi” üzerine çalýþýlmýþ olmasý gerekiyor.
YÖK Baþkaný, yüksek öðretimi yeniden yapýlandýrmadan söz ederken, “ülkenin diyelim bundan on yýl, yirmi yýl sonra hangi alanda hangi yetiþmiþ insana ihtiyacý olduðunun belirlenmesi” gerektiðini söyledi, bunun için bir “Yeniden yapýlandýrma kurulu” oluþturulmasýný teklif etti.
Hangi insan, hangi aileden çýkacak? Þu anda eðitim kademelerindeki 25 milyondan hangi çocuk - genç, yarýnlarda Türkiye ekonomisini, siyasetini, dýþ politikasýný, eðitim dünyasýný, kültür iklimini, medeniyet projesini tanzim edecek? Kim yarýnlarýn Nobel adayý olacak?
Kimi ihmal edebilirsiniz, kimi yok farz edebilirsiniz?
Diyor ki YÖK baþkaný, “Eðitim aileden baþlar.” Çok haklý. Beþikten mezara kadar eðitim. Bu bizim ana kültür dokumuzdur.
O zaman bugünün Türkiye liderliði, her aile ile çocuklarýnýn geleceði için iletiþim kurmak durumunda. Bir bakýma, her ailenin anne - baba sorumluluðunda bir üyesi olmak, her aile ile iletiþim içinde bulunmak durumunda.
Uzlaþý alaný.
Siyasi - ideolojik farklýlaþmalar, eðitimde uzlaþmayý da zorlaþtýrýyor.
Bir ara Sayýn Cumhurbaþkaný’na, “Eðitimde liderlik çaðrýsý” yaptým. Ben o düþüncemde ýsrarlýyým. Türkiye’nin 25 milyon çocuðu - genci için, bütün okullarý kapsayacak bir eðitim seferberliði için, siyasi duruþlarýn ötesinde bir liderlik... Bütün çocuklar Cumhurbaþkaný’nýn çocuðu gibi...