Eğitim ve boş vakit kullanımı

Son zamanlarda en çok ilgimi çeken eğitim araştırması çocukların okullarda gördükleri ders saatleri ile okul ve hatta daha sonraki başarıları arasındaki istatistiki olarak saptanan ters yönlü ilişki.

Daha önce de yazmış idim, bu araştırma Thomas Piketty başkanlığında bir ekibin çalışması, çok önemli bir çalışma, üzerinde çok detaylı bir biçimde düşünmek lazım.

Yazıya başlarken türkçemizdeki “boş vakit” (leisure, ing.; loisir, fr.) ifadesine, belki biraz da haddimi zorlayarak, bir itirazım olabilir.

Vaktin boşu olmaz, boş vakit güzel bir ifade değil, vaktinizi ya para kazanmak için çalışarak ya da para kazanmak için çalıştığınız zaman dışında, yaşamınızı daha zenginleştirmek, daha değerli kılmak için başka şeyler yaparak geçirebilirsiniz, ikisi de önemlidir, “boş vakit” çok anlamlı durmuyor ama yerleşik bir ifade, ben de bu yazımda kullanıyorum.

Bilelim, mesela fransızcadan “boş vakit” diye çevirdiğimiz “loisir” kelimesi, latince kökeniyle, “özgür zaman” anlamına geliyor; “boş vakit” ile “özgür zaman” ne kadar farklı ifadeler değil mi?

Thomas Piketty’nin bu analizi yani boş vaktin artışı ile okul başarısının yükselişi ilişkisi çok anlamlı zira mesela 19. yüzyılda sanayileşen ülkelerde insanlar haftada ortalama 75 saat çalışırken, bugün aynı ülkelerde ortalama haftalık çalışma saati 35’e düşmüş bulunuyor, 21. yüzyılda muhtemelen daha da düşecek, “ev ofis” sistemi yaygınlaşıyor, yollarda zaman kaybetmeyeceğiz muhtemelen mesela.  

Başka bir ifadeyle “boş vakit” artacak, boş vakit kullanımı çok daha önemli hale gelecek.

Okullarda da mutlaka çocuklara “boş vaktin” nasıl daha “iyi” kullanılması öğretilecek.

“İyi” kelimesi bireyler arasında değişebilecek bir kavram ama burada önemli olan “boş vaktin” gencin daha çok keyif aldığı bir alana yönelik olarak kullanabilmesi, gencin bu refleksi gösterebilmesi, neden daha çok hoşlanacağını değerlendirebileceği bir özgürlük ortamı içinde yetişmesi.

Genç daha fazla keyif aldığı bir alana yönlenebildiği, belki de daha önemlisi bunu ortaya çıkarabildiği bir ortamda eğitim görmesi yaşamsal önemi haiz.

Gençlerin, öğrencilerin zorunlu dersleri azaltılıp daha keyif aldığı alanlarda dersler görmesi, “boş vakitlerinde” de bu çalışmalarını sürdürmesi bireyi mutlaka daha üretken kılıyor.

Zorunlu dersler dışında “boş vakit” kullanımını zenginleştirebilecek konular çok çeşitli olabilir, spor olabilir, satranç olabilir, edebiyat olabilir, arkeoloji olabilir, felsefe olabilir, ilahiyat konuları olabilir, vs.

Önemli olan zorunlu dersleri azaltmak, geniş spektrumlu seçme derslerle çocukların “mukayeseli üstünlük” konularının ortaya çıkmasını sağlamak.

“Mukayeseli üstünlük” demek daha fazla etkinlik demek, daha fazla başarı demek.

Bunu göremeyen, anlayamayan sistemlerin 21. yüzyılda başarılı olmaları mümkün değil.

Önerim çok basit: liselerde ve daha sonra da üniversitelerde zorunlu dersler azaltılsın, azalan bu ders saatlerinden de az seçmeli, keyifli dersler ihdas edilsin, öğrenci de sevdiği, keyifli alanlara yöneldiği ölçüde daha verimli yani daha başarılı olsun.

“Boş vaktin” iyi kullanımının sihiri de burada.