Eðitim sektöründe çok farklý çýtalar, çok farklý hedefler konabilir.
Ancak, muhtemelen bu çok farklý gibi duran çýtalar, hedefler en genelinde iki baþlýk altýnda toplanabilir.
Birinci modelde eðitim-üretim iliþkisi devre dýþý býrakýlýr, üretime yönelik mesleki formasyon fonksiyonu çok aðýrlýklý olarak firmalara býrakýlýr, eðitim sektörü bir genel formasyon alaný olur, teknik beceriler kazandýrma hedefi bir kenara býrakýlýr.
Ýkinci modelde ise eðitim-üretim iliþkisi, beceri, teknik beceri kazandýrma modelin merkezindedir, küresel üretim ve talep beklentileri eðitim müfredatýna bire bir yansýtýlýr, genel formasyon kazandýrma bu modelde ikinci plandadýr.
Aslýnda dünyanýn hiçbir ülkesinde bu iki modelden biri saf olarak yoktur, birinden birine daha yakýn ya da daha uzak duran ülkeler, modeller vardýr.
Türkiye bu iki modelden hangisine daha yakýn durmaktadýr?
Benim gözlemlerim Türkiye’nin her iki modelin de ana unsurlarýný ýskaladýðý yönündedir.
Türkiye’de klasik temel eðitim, lise, hatta üniversite süreçlerinden geçen bir öðrenci doðru dürüst bir yabancý dil bilemez, dünya klasiklerinden iki tanesini okuduðu kuþkuludur, varsa yoksa milliyetçi þartlanmadýr öne çýkan.
Baþka bir ifadeyle, birinci modelin çýktýlarýndan yani genel ve anlamlý bir formasyondan çok uzaktýr bizim gençler.
Türkiye’nin ikinci modeli yani genel bir formasyonu bir kenara býrakan ama beceri kazandýrma konusunda baþarýlý bir modeli de ýskalamadýðýný söylemek mümkün deðildir.
Beceri, meslek kazandýrma konularýnda bizim eðitim sistemi, meslek lise ve yüksekokullarýndan, fakültelere kadar çaðýn üretim gereklerini, sanayiinin, hizmet sektörünün en azýndan yirmi sene gerisinden gelmektedir.
Forbes dergisinin yayýnladýðý dünya ekonomisinin bu lider ülkesinin en zenginleri ya da en büyük þirketleri listesini ve söz konusu listelerin zaman içinde sektörel dönüþümünü iyi anlamak þart.
Forbes dergisi geçen hafta ABD’nin en zengin dürt yüz kiþisinin ve bu insanlarýn zenginliklerini yaratan iþtigal alanlarýný yayýnladý.
Ýlk saptamam, bu listenin sektörel yapýsýnýn geçtiðimiz otuz, hatta yirmi, hatta on sene içinde bile çok büyük dönüþümler geçirdiði.
ABD ülke markasý ile özdeþleþmiþ eski, köklü þirketler, mesela General Motors, mesela Cargill ve bu þirketlerin büyük hissedarlarý bu listelerde artýk gözde yerlerde pek deðiller.
Bu deðiþimi iyi deðerlendirmeden ne ekonomiyi ne de eðitim süreçlerini iyi analiz etmek hiç ama hiç mümkün deðil.
Türkiye’de, eðitimin genel formasyon hedefinden vazgeçtim, beceri, meslek kazandýrma alanlarýnda ABD’deki bu liste sýralamasýnda yaþanan deðiþiklikle bir iliþkisi, hatta bir ilgisi var mýdýr acaba?
Bizdeki meslek verme, beceri kazandýrma iddiasýndaki okullarýn, fakültelerin müfredatý acaba hala ve hala sanayi döneminin gereklerini yakalamaya yönelik bir müfredat mýdýr?
Bu okullarda kazandýrýlan beceri endüstrinin bugünkü talepleri ile ne ölçüde örtüþüyor?
Eðitim süreçlerine kafa takan insanlarýn Forbes dergisinde geçen hafta yayýnlanan ABD’nin en zengin ilk dört yüz kiþisi listesine bakmalarýnda büyük fayda olabilir.
Aksi takdirde, akýntýya karþý kürek çekmeye devam ederiz eðitimde.
Bazen akýntýya karþý kürek çekmek iyi ve anlamlý olabilir ama bu pek öyle deðil.