Eğitimde kalite arayışımız ciddi mi?

Her şeyin başı eğitim öğretim diyoruz ama gündemimizde bu konuya ayırdığımız yer ehemmiyetiyle orantılı olmuyor hiçbir zaman. Bir de hemen her konuda olduğu gibi menfi şeyleri konuşmayı seviyoruz fakat müspet gelişmeleri bahse değer bulmuyoruz çoğu zaman. Oysa eğitimin en temel ilkelerinden biridir hüsnü misali çoğaltmak. 

Önceki gün YÖK Başkanı Yekta Saraç’ın vaziyet ettiği bir çalıştay gerçekleştirildi. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın da katıldığı çalıştayda belki de bir ilk yaşandı. Üniversite rektörleri, MÜSİAD, TÜSİAD, TOBB gibi meslek odaları, sanayicileri temsil eden kuruluşlar ve büyük firmaların CEO’ları, patronları bir araya geldi ve geleceğin ihtiyaçlarını ve meslekleri masaya yatırdı. 

Çalıştay, akademide, iş dünyasında ve sanayide nitelikli insan kaynağı yetiştirmek için taraflar arasında iş birliği zeminini oluşturmayı ve bunu sürdürülebilir kılmayı amaçlıyordu. Ayrıca bugün akla gelen bir proje de değil bu. Geleceğin ihtiyaç duyulan meslekleri bağlamında 2019’daki üniversite tercih listelerine girmiş bölümler olduğu gibi alt yapısı tamamlandıktan sonra öğrenimine geçilecek yeni bölümler için de halihazırda çalışılıyor. Çok önemli bir proje de ağ teknolojileri, hibrit araçlar, robotik sistemler, veri bilimi ve bulut erişimi, yapay zeka, tarımsal bioteknoloji gibi temel bilim ve mühendisliklerin altında değerlendirilebilecek çok sayıda alanda doktora burs programlarının desteklenmesi.

***

Eğitimi  zamanında, yerinde ve geleceğe dönük atılım hamleleriyle konuşabilmek çok güzel. Eğitimde kalite arayışımız ciddi ise bu konulara hep beraber kafa yormalıyız. Büyük devletlerin ARGE yatırımları üzerinden birbirine meydan okuduğu bir dönemdeyiz. 20 yıl öncesine göre bile sıradan bir insanın edindiği ve kullandığı bilgi, iki asır arasındaki bilgi farkından çok daha fazla. 10 yıllara yüz yılların sığdığı bir akış var. Bugün 20 yaşından küçük olan herkes bizimle aynı gezegeni paylaşıyor ama aynı dünyanın insanları değiliz. O halde bir şey yapmak gerek. Eğiticilerin, öğrencilerin hızına yetişmekte zorlandığı bu yeni çağın peşinden mi koşacağız yoksa bu çağa biz de bir şey söyleyecek miyiz?

***

Eğitim bahsi açılınca konuyu modernizm eleştirisi üzerinden felsefi bir tartışmaya çekmek de mümkün ama değil, somut ihtiyaçlardan ve sorun alanlarından bahsediyorum. İnsan kaynağımızın niteliklendirilmesinden, eğitimin kısa, orta ve uzun vadeli ve büyük ölçekli planlanmasından bahsediyorum. Söz konusu toplantı böyle bir yaklaşımı yansıtıyordu. Hangi sektör hangi nitelikte insan kaynağına ne kadar ihtiyaç duyuyor. Bunu bileceğiz ki, zaman, para ve insanımızı israf etmeyelim.

***

YÖK Başkanı’nın da dile getirdiği başka bir soru var sormamız gereken; herkes üniversite okumalı mı? Yüksek okullar neden yeterince iltifat görmüyor? Liseden pek de farklı olmayan ve asla bir meslek vadetmeyen bölümlerden mezun olup iş de beğenmeyen bir gençlik sorunumuz var. Üstüne bir de göçmen düşmanlığı yapıyoruz, kendi gençlerimizin çalışmadığı işlerde Afganlar, Suriyeliler çalışıyor ama bas bas bağırıyoruz, onlar yüzünden işsiz kaldık diye. Oysa Avrupa’nın yaşadığının benzerini biz yaşıyoruz şimdi. Nasıl ki bir zamanlar Almanların beğenmediği işleri Türkler yapıyordu bugün de Türklerin beğenmediklerini Suriyeliler, Afganlar yapıyor. 

Almanya’da 365 üniversite var, 1 milyondan biraz fazla üniversite öğrencisi. Türkiye’de 207 üniversite var, 7 milyondan fazla üniversite öğrencisi. Almanya ile Türkiye’nin nüfusu hemen hemen aynı. Eğitimde kalite arayışımız ciddi ise bu örnek bize çok şey anlatıyor olmalı.