Eğitimde neleri konuşuyoruz neleri konuşmuyoruz?

Eğitim sektörü Türkiye’de en çok konuşulan sektörlerin muhtemelen başında geliyor.

Eğitim sektörü çok sorunlu bir sektör olduğu için bu kadar yoğun tartışılmasını da normal karşılamamız lazım.

Ancak, bu aşamada sormamız gereken soru bu sektöre ilişkin tartışmaların ne olduğudur.

Başka bir ifade ile de acaba doğru şeyleri tartışıyor muyuz?

Tartışmaları şöyle bir gözden geçirelim isterseniz.

Yükseköğretime ilişkin son senelerde en çok türban meselesini, katsayıyı ve rektör tayinlerini tartıştık.

Türkiye’de yükseköğretim çok sorunlu bir sektör, bunu iyi görmek zorundayız ama bu sektörün temel sorunları acaba başörtüsü, katsayı ve rektör tayinleri midir?

Yanlış anlaşılmasın, beni tanıyanlar da bilir, başörtüsü yasağı, katsayı meselesi gerçekten zulüm niteliğinde uygulamalar idi, önemli ölçüde ilerleme sağlandı, iyi ki de sağlandı ama yükseköğretimin öğretime ilişkin yapısal sorunları olduğu gibi ortada duruyor.

Türbanlı ya da türbansız tüm öğrenciler kötü öğretim süreçlerinden geçiyorlar.

Bu sorunlar daha ağırlıklı siyasi düzeyin sorunları idi, öğretim süreçlerinin özüne ilişkin pek değiller idi, nitekim vesayetçi sistemi gerile(til)dikçe siyasi sorunlar çözüm yoluna girdi ama yükseköğretimin özüne ilişkin sorunlar olduğu gibi ortada.

Benzer bir mantığı çok kolaylıkla ilköğretim ve lise aşamalarına da taşıyabiliriz.

4+4+4 sistemine geçişe temel bir itirazım yok, seçmeli derslerin genişletilmesine hiç ama hiç itirazım olamaz, yapılan değişikliklerin çok büyük bölümü için de aynı şeyi düşünüyorum.

Ancak temel sorunun gerçekleştirilen değişikliklerde değil de gerçekleştirilemeyen değişikliklerde olduğu görüşünü taşıyorum.

Türkiye normalleştiği ölçüde eğitim sektörüne ilişkin siyasi sorunlar da normalleşiyor, bu çok olumlu bir süreç ama en büyük endişem bu siyasi normalleşme sürecinin eğitim sektörünün çok daha yapısal sorunlarını ikinci plana düşürmesi.

Maalesef biraz da böyle oluyor galiba.

Sektöre ilişkin siyasi sorunlar çözüm yoluna giriyor, iyi ki de giriyor ama artık yavaş yavaş daha yapısal sorunları da aynen türban meselesini tartıştığımız gibi tartışmaya başlamamız şart.

Son açıklanan YGS sonuçları tablonun vahametini büyük ölçüde ortaya koymuş durumda.

Bu tablonun da katsayı uygulaması ile, türban ile, kesintisiz sekiz senelik eğitimle ilişkisi çok ama çok sınırlı. 

Neleri konuştuğumuz belli de konuşmadıklarımız biraz karışık.

PISA sonuçlarını pek konuşmuyoruz.

YGS’de sıfır çekenleri pek konuşmuyoruz.

İlköğretim, lise ve hatta üniversite ders içeriklerini hiç konuşmuyoruz.

Öğretmen maaşlarını konuşmuyoruz.

Öğretmen kalitesini konuşmuyoruz.

Öğrencilerin okul memnuniyetini konuşmuyoruz.

Mezunlarımızın küresel rekabet gücünü pek konuşmuyoruz.

Doktoraların düzeyini konuşmuyoruz.

Bu listeyi uzatmak mümkün.

Bu konuları konuşmaya başlamaz, bu alanlarda ciddi ilerlemeler sağlamaz isek eğitimde gelinen nispeten Kabul edilebilir siyasi çerçeveyi de korumak güçleşebilir.

Bu konuyu lütfen iyi düşünelim.