Konum son senelerde tartýþýlan tek tip forma konusu deðil. Geçerken, bu konudaki görüþümü de
belirtebilirim, ben serbest kýyafetten yanayým ama forma konusunun da eðitim süreçlerinin en
büyük sorunu olduðu kanýsýnda deðilim.
Eðitim süreçlerinde þayet bir “tek tipleme” konusu, problemi varsa bu problemin kaynaðýnýn kýyafet konusunda saklý olduðu kanýsýnda deðilim.
“Tek tiplemeye” karþý çýkacak isek, kýyafet meselesine takýlmayalým, çok uzaða da gitmeyelim, büyük felsefi konulara da dalmayalým, müfredat problemi önümüzde, sorunun baþlangýcý da, geliþimi de, sonuçlarý da orada, üstelik gizli de deðil, ayan beyan ortada.
Eðitim süreçlerinin her aþamasýnda en temel sorun müfredat sorunu.
Müfredat sorunu da kendi içinde çok boyutlu bir mesele.
Bugünkü yazýmda ele almak istediðim mesele müfredat konusunun felsefi, þartlandýrmaya dayalý, çaðýn gereklerinin çok ama çok uzaðýna düþmüþ olma boyutlarý da deðil.
Bu konular bizim eðitim süreçlerinin en temel sorunlarý ama bugün müfredat meselesinin daha baþka bir boyutuna vurgu yapmak istiyorum.
Varsayalým ki, müfredat ideolojik nötr bir müfredat, içeriði de çaðýn gereklerinden çok kopuk deðil.
Ama mesele sadece bunlar deðil, mevcut müfredatýn aðýrlýðý, içeriðinin yüklendiði inanýlmaz baþka sorunlarýn yanýnda, bizim 17 milyon üniversite öncesi öðrenci çocuðumuzun taþýyabileceði bir müfredat aðýrlýðý deðil.
Bu aðýrlýk, üstelik, mevcut öðretmen stokumuzun aktarabileceði bir aðýrlýðýn da çok ötesinde.
Yüksek verim almak için, normal bir insanýn, Naim Süleymanoðlu’nun deðil, 400 kiloluk bir aðýrlýðý kaldýrmasýný isterseniz alacaðýnýz verim, býrakýn yüksek olmayý, sýfýr mertebesinde olacaktýr.
400 kilo kaldýrmasýný istediðiniz adamdan, çocuktan sýfýr verim almak yerine, çünkü o çocuk için o yük taþýnabilecek anlamlý bir yük deðildir, yirmi kilo kaldýrmasýný isterseniz, muhtemelen herkes, her çocuk bu yükü taþýr, öðretmenler de bu yükü ayný çocuklara aktarabilirler ve alýnan verim, en azýndan, sýfýrýn çok üzerinde olur.
Bir çocuðun dört yüz kilo kaldýrmasýný isteyip, sýfýr verim almak yerine her çocuktan yirmi kilo kaldýrmasýný beklemek ve bir sonuca ulaþmak çok daha rasyonel, çok daha akýlcý.
Bu kilo kaldýrma alegorisinin bizim eðitim sisteminin müfredat aðýrlýk problemi ile bire bir örtüþtüðü kanýsýndayým.
Eðitim süreçlerinde çocuklardan beklenen dört yüz kilo kaldýrma anlamsýzlýðýnýn baþka boyutlarýna, bu dört yüz kilonun içeriðinin de anlamsýzlýðý meselesine bu yazýmda girmiyorum, çok daha önce çok yazdým çünkü.
Biraz sýkýlarak, öðretmenlerimizin çok büyük bölümünün de zaten bu yükü aktaracak sýklette olmadýðýný da maalesef biliyorum.
Yapýlmasý gereken çok basit.
Müfredatý her açýdan, hem nitelik, hem nicelik açýsýndan çok basitleþtireceksiniz.
Ders sayýsýný çok azaltacaksýnýz, bazý dersleri sadece az sayýda konferanslar halinde verip, çocuklarýn konularý sadece iþitmiþ olmasýný saðlayacaksýnýz.
Aðýrlýðý ise, hedef, çýta böyle belirlenmeli, anadil, ingilizce ve matematik kavramsallaþtýrmasýna vereceksiniz.
Bir soru ile yazýmý noktalayabilirim; iyi matematik ve ingilizce bilen bir çocuða, lisede hiç fizik okumamýþ olsa bile, üniversitede fizik öðretmek mümkün müdür, deðil midir?
Bu sorunun yanýtýnýn olumlu olduðunu düþünüyorum.
Yýllar önce saptanmýþ tek boy bir konfeksiyon eðitim mantýðýndan vazgeçmenin zamaný geldi de geçti muhtemelen.
Ýyi pazarlar sevgili, muhterem okurlar.