Eðitimden soðutma sistemi

Ýlkokuldan baþlayarak, adeta elimize geçen her bilgiyi çocuklarýmýzýn beynine sokmaya çalýþýyoruz. Onlara öðrenmeyi sevdirmek ve öðretmek yerine, yaþlarýnýn çok ötesinde bilgi yýðýnlarýný aktarmayý eðitim sanýyoruz... Sonuçta sevmeden yapýlan her iþte olduðu gibi, çocuklarýmýz eðitimden soðuyor.

Ýlköðretim ve lisede yaþanan ikinci hastalýk ise hayal gücünün öldürülmesi: Kalabalýk sýnýflar ile baþ edemeyen öðretmenler, sýnýfý sessiz tutmayý dahi baþarý sayabiliyorlar. Ayrýca toplumun geneline yayýlmýþ olan korkutarak kendini saydýrma hastalýðý eðitim sistemindeki çocuklarýmýzý kelimenin tek anlamýyla eziyor...

Üçüncü büyük sorun ise hakkýyla yetiþtiremediðimiz öðrencilerimizdeki açýðý test tekniðiyle, kestirmeden kapatmaya çalýþmamýz... Ýyi okullar az, bunlara girmek isteyen öðrenci sayýsý ise çok fazla. Hal böyle olunca ilkokuldan, ortaokuldan ve liseden sonra test sýnavlarý yapýlýyor. Hatta bu sýnavlar üniversiteden sonra bile devam ediyor. Test tekniðinin temel özelliði ise öðrenciyi birkaç þýk arasýnda tercih yapmak zorunda býrakmasý. Pavlov’un deneylerindeki canlýlar gibi öðrencilerimiz düþünmeye ve öðrenmeye deðil, belli rakam ve kelimelere koþullanmaya zorlanýyor.

***

Çocuklarýmýz üniversite sýnavlarýný kazanýp, sýnýflarý doldurduðunda hayal güçleri önemli oranda yok edilmiþ, kitap okumayý sevmeyen, eðitim melekelerinin önemli bir kýsmý köreltilmiþ, yaratýcýlýk ve geliþtirme yönleri zayýflatýlmýþ, öðrenmeyi þartlandýrýlma sanan, adeta robotik düþünen kiþilere dönüþüyorlar.

Baþka bir deyiþle, üniversiteye baþlayan öðrenciler pek de öðretime uygun bir altyapýya sahip olmuyorlar. Çok yüksek puanlarla sýnavlarý kazanan öðrencilerde dahi buna benzer eðitim hasarlarýný görebiliyoruz...

Ne yazýk ki büyük oranda kemikleþmiþ olan bu eksikler üniversitede onarýlmak yerine daha da derinleþtiriliyor... Örneðin ilköðretim ve lisedeki gereksiz bilgi yýðma hastalýðý yüksek öðrenimde de sürdürülüyor.

Türk üniversite öðrencileri, pek çok bölümde her dönem 10-12 ders almak zorunda býrakýlýyor. Bu derslerin içinde Türkçe, Beden Eðitimi ve Atatürk Ýlkeleri gibi dersler de var. Düþünebiliyor musunuz Fizik veya Týp okusanýz da Türkçe dersi almak zorundasýnýz. 20 yaþýnda bir yetiþkin olsanýz da, devlet sizin bedeninizi sizden daha çok düþünüp o yaþta bir de Beden Eðitimi dersi koyabiliyor.

Oysa Ýngiltere ve ABD’de, bizde bir dönemde alýnan dersler neredeyse tüm üniversite eðitimi boyunca veriliyor. Baþka bir deyiþle, Batý üniversiteleri daha çok belli bir konuya odaklanýrken, bizim üniversitelerimizde yoðunlaþmadan ziyade abur cubur her bilgiyi öðrencinin beynine aktarma hastalýðý var.

Üniversite mezunu bir Türkün transkriptini incelerseniz, onun bir deðil de sanki birkaç üniversite bitirmiþçesine çok ders aldýðýný görebilirsiniz. Kâðýt üzerinde o dersler alýnmýþ görünse de, mezun bu aðýr ders yüklemesinden pek az þeyi hatýrlayabilir. Uygulamanýn çok az olduðu, etkileþimden ziyade ezbere dayalý aktarýmlar, dersin üzerinden daha birkaç ay geçmeden beyinden uçup gitmektedir.

Diðer bir deyiþle, o alandaki hemen her þeyi vermeye çalýþan yüksek öðretimimiz günün sonunda diplomada yazýlý uzmanlýðýn gerektirdiði pek az bilgi ve yeterliliði mezunlarýna verebilmektedir. Bu durumu, bir baþka yazýmýzda karþýlýksýz diploma basmak veya diploma enflasyonu þeklinde adlandýrmýþtýk.

Güncel tartýþmalar dururken bu konulara odaklanmamý garipseyenler olabilir. Ancak kanaatim odur ki sonu gelmez kýsýr tartýþmalarýmýzýn belki de en önemli nedeni eðitimdeki sorunlarýmýzdýr.